Blogda Ara

25.08.2008

TAK, TAK. KİM O? BEN WİLSON, BAĞIŞ YAPMAYA GELDİM

Dün 11 Eylül saldırılarının yıl dönümü idi ve dün başka bir saldırı başladı. Başka bir Amerikan saldırısı, yeni hedeflere ve yeni düşmanlara yönelik olarak başladı.

Artık yeni hedef;

Türk insanının kafasında oluşmaya başlamış olan anti Amerikancı milli bilinç.

Kendi elleriyle palazlandırıp başımıza sardığı PKK adı(sadece isim).

Onun yerine yeni gözdesi olan aşiret ağası Barzani’nin güçlendirilmesi ve hedeflediği Sevr için son düzlüğün de geçilmesidir.

11 Eylül saldırılarının yıl dönümünde, çok manidar bir biçimde Amerikan konsolosu Adana’daki Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri derneğini ziyaret etti. 15 Ağustos’ta değil terör eylemi olduğu bile ispat edilemeyen 11 Eylül saldırılarının yıl dönümünde.

Gazi Murat Caner’in Amerikan konsolosuna sarf ettiği sözler beni o kadar yaraladı ki kelimelere nasıl dökeceğimi düşünüyorum. Ben Amerikan konsolosluğunun o dernekten içeri sokulmasının bile uygun olmadığını, şehitlerimizin hatıralarına ihanet olduğunu düşünürken, Gazi Murat;

“Türk adetlerinde misafirini ayakta karşılamak vardır eğer siz bize zamanında destek olsaydınız ben şu anda sizi ayakta karşılamış olurdum” deyiverdi.

Anlayamadım, beynimden vurulmuşa döndüm, ne yardımından bahsediyordu Murat, nasıl bir yardımdan bahsediyordu?

Değilmi ki o Amerika;

Daha 11 Şubat 1918’de bağımsız Kürdistan’ın kurulmasının gerekliliğini King- Crane raporu ile tüm dünyaya duyurmuştu.

Varlığımızın ve egemenliğimizin senedi olan Lozan Barış Anlaşmasını imzalamamıştı.

Kıbrıs barış harekâtından sonra, Türkün yaşama hakkını savunduğumuz için bize ambargo uygulamıştı.

Stratejik müttefik adı altında, bu ülkedeki her türlü kutuplaşmayı bizzat örgütlemiş ve destek olmuştu.

1991 yılında Türk Hükümetinin düştüğü gaflet ile konuşlanmasına izin verdiği “çekiç gücü kullanarak bölücü terör örgütüne ikmal desteği sağlamıştı.

Yakalanan teröristlerin üzerinden çıkan M–16 marka tüfekler Amerikan malıydı.

1991 yılında kuzey Irak’taki PKK kamplarında ele geçirilen yardım konteynerleri Amerikan ordusuna aitti.

1991 yılında gizli bir şekilde yürüttüğü yardım faaliyetlerini, çekiç gücün üssünü kuzey Irak’a taşıdıktan sonra açıkça yapmaya başlamıştı.

Her daim yardım edermiş gibi görünmesine rağmen daima bu bölücülüğü desteklemişti.

1992 kuzey Irak harekâtından hemen sonra kaçan teröristleri siyasi sığınmacı olarak kabul edip eğitmişti.

1993 yılında Şırnak-Besta Kurt dağı mevkiinde çıkan çatışmada, telsizden bizzat Osman Öcalan olduğunu iddia eden terörist ve ona bağlı grubunun, Ballıkaya köyü istikametine kaçtığını ve hemen akabinde köy üzerinde sırayla alçalan ve bizim gözlerimizle gördüğümüz iki adet Chinox olduğu tahmin edilen helikopter hangi orduya aitti.

PKK ve bölücü başı Apo’yu yangını tutuşturmak için kullanılan bir çıra gibi kullanıp, Irak içindeki Kürt muhalefeti destekleyerek Barzani ve Talabani’yi palazlandırmış ve hatta bizi de buna alet etmişti.

Bu gün bile doğruluğunu kanıtlayamadığı bahanelerle Irak’ı işgal etmiş ve güneyimizde, bizim varlığımıza tehdit olan bir devlet kurmuştu.

11 Askerimizin kafasına çuval geçirip bütün Türk tarihinin en büyük hakaretini etmişti. Üstelik bu cevapsız kalmış ve iş müzik notası ciddiyetinde algılanmıştı.

Bizim kırmızı çizgilerimiz dediğimiz ve ne yazık ki ihlalinde hiçbir yaptırım uygulayamadığımız tecavüzlerini, Musul ve Kerkük’ü peşmergelere işgal ettirip tapu ve nüfus dairelerini yağmalattırarak ve yüzlerce Türkmen aydınını katlettirerek şamar gibi yüzümüze vurmuştu.

BOP veya GOP adını verdiği Sevr’i hayata geçirme planları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin haritalarını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden çizip dünyaya ilan etmişti.

Ermeni lobisini destekleyerek sözde Ermeni soykırımını kabul ederek kendi parlamentosunda onaylamış ve anma günleri düzenlemişti.

Yani Sayın Gazi Murat Caner, kimden beklediği hangi yardımdan bahsetmişti anlayamadım. Zaten yıllardır yardım ediyorlar ve sen Gazim, onlar yardım ettiği için bu haldesin, vücuduna saplanan mermilerin satın alındığı dolarlar ABD merkez bankasında basıldı. Hani bir atasözü vardır bilir misiniz? “Anamı ağlatan kadı, kimi kime şikâyet edeyim”. Durum aynen böyle izah edilebilir.

Şimdi size biraz gerçek düşman ve düşmanlıktan bahsedeyim. Bir ülkenin işgal ettiği ve sömürgeleştirmeye çalıştığı bir toprak parçası üzerinde yaşanan kısıtlı direnişe karşı uygulanan ekonomik, politik ve askeri tedbirleri, en son modaya uyarak düşük yoğunluklu çatışma kavramı içinde değerlendirebilirsiniz. Oysa bu ülkenin kendi topraklarında ve emperyalist yardımlarla oluşturulan bölücü terör ile mücadelesi, üstelik mücadelenin silahlı kısmı, cephenin tamamını düşündüğünüzde sadece bir mevzide yapılan çatışmadan ibaret kalır. Benim ülkemde yaşanan, Amerikan doları ile finanse edilen ve son derece yüksek yoğunluklu geniş bir cephe savaşıdır.

PKK veya bölücü terör sadece bir tek mevziiye taarruz eden ve ana birliğin diğer unsurlarından sadece bir tanesidir. Üstelik bu son derece geniş cephede sadece silahlı terörü taraf veya muhatap kabul etmek safdilliktir. Çünkü bu bakış açısı bize diğer radikal terör örgütlerini veya silahlı terör dışında başka yöntemler kullanan bölücüleri ayrı bir savaşın parçalarıymış gibi gösterir. Bir dönem muhatap olduğumuz ermeni terörünü, radikal dinci terörü, ideolojik ayrılık temeline dayanan terörü, misyonerlik faaliyetlerini, Rum patrikhanesinin tarihi çabalarını birbirlerinden ayrıymış gibi gösterir. Kimin ne için savaştığı bataklığının içine düşmeden, yani sloganlaştırılmış sebeplerle boğuşmadan sonuçlar incelenirse, oluşan veya oluşması muhtemel sonuçların kimlerin işine yaradığı ve bu savaşlar sırasında kimlerin hiç zarar görmediği göz önüne alınırsa ana karargâha ve cephenin tamamına ilişkin bazı veriler elde edilebilinir.

PKK;

Kürt varlığı ve Kürt halkının özgürlüğü söylemiyle yola çıkıp binlerce şehit verilmesine sebep olan kanlı örgütün hedefini ve bu hedefin kimin ne işine yarayacağını düşünün. Daha açık bir ifade ile Suriye İran, Irak, Türkiye ve Rusya beşgeninde bağımsız bir Kürdistan’ın kimin ne işine yarayıp kimin için tehdit olacağını düşünün.

Ermeni Terörü;

Binlerce Türk’ün hayatına mal olarak kurulan ve ilk olarak Amerikanın tanıdığı bağımsız Ermenistan’ın kimin hayali olduğunu ve en çok kimin işine yaradığını düşünün.

Patrikhane;

Ekümenik olma mücadelesi için neredeyse tüm Avrupa ve Amerika’nın desteğini alan, Rum Ortodoks patrikhanesi kimin hayalidir ve neye hizmet etmektedir kurtuluş savaşını ve Atatürk’ün kararlarını hesaba katarak bir düşünün.

Radikal Dinci terör;

Üniter yapıyı ve Cumhuriyeti hedefleyen, sahip olduğu paranın hesabı dahi tutulamayan, binlerce müridi olan bu oluşumların hedeflediği yapının kurulması durumunda kimin ne işine yarayacağını ve kimin hayali olduğunu Türk kurtuluş savaşını ve bu günkü Arap dünyasını göz önüne getirerek düşünün.

Kültür Emperyalizmi;

Sahip olduğumuz değerler için mücadele edebilmenin yegâne temeli ve dayanağı olan Türk kültürü ve Türklük mirasının yok edilerek yerine konacak olan küresel vatandaşlık mantığına dayalı umumi kültürün, kimin ne işine yarayacağını ve bu yozlaşmanın şu andaki sonuçlarını, en azından yakılan bayraklara karşı dahi hali hazırdaki duyarsızlığı da hesaba katarak düşünün.

İktisadi emperyalizm;

Üretmek yerine daha ucuzunu satın alan, kendi kendine yetemeyen, borçlar içinde boğulan, ayakta kalmak için sürekli borç alan bir devletin karşı koyamadığı tehditleri, bu tehditlerin kaynağını ve bu tehditlerin sonuçlarını, hala kırk yıl önceki Amerikan füzelerini satın alıyor oluşumuzu da hesaba katarak bir düşünün.

SEVR’i en açık ve net haliyle göreceksiniz.

Görüleceği üzere Gazim, yardım etmediği için sitem ettiğimiz veya yardım beklediğimiz Amerika’nın aslında yardımını hiç esirgemediği ve bizim bu yardımlar neticesinde bu hallere geldiğimiz gün gibi ortada.

Düşünün ki; biz bölücü başını idam etmeyi başardık, kandildeki binlerce eli kanlı teröristi de layık oldukları şekilde cezalandırdık. Ama Kuzey Irak’ta kurulacak olan bir Kürt devletine engel olamadık, sizce bu savaşı kim kazanmış olacak o zaman. Tıpkı batı sınırını kabul etmeyen ve her fırsatta Türkiye’yi bölmek için mücadele edecek olan, hala bizden toprak talebi olan Ermenistan gibi. Hatırlayınız ASALA terör örgütü çökertildi, başındaki teröristler cezalarını buldu, Ermeni sorunu çözüldü mü?

PKK ve Öcalan tıpkı yerlerini devrettikleri aşiret ağaları gibi onları kullanan ana karargâhın esas hedefine yani Sevr’e ulaşmak için kullandığı birer avcı erinden, birer taşerondan başka bir şey değildir. Ateş ve Hareket Tekniği başlıklı yazımızda ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştığımız bu harekât hala tüm hızıyla devam etmektedir ve Türk adı dünyadan silininceye veya Türkiye kendilerine bağlı bir eyalet valiliği oluncaya kadar da devam edecektir. Sana ateş eden eller, tetikçilerin elleriydi Gazim ve senin esas düşmanın tetikçi değil azmettiricidir. Ama bunu tespit etmek için önce neden azmettirdiklerini bilmek, bunun için de en az bir defa NUTUK’ u okumuş olmak gerekmektedir.

11 Eylül saldırılarına, Taliban’a, İran İslam devrimine, Baas rejiminin iktidara gelişine, El Kaide eylemlerine kısacası bizi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren tüm olaylara, çevremizde gerçekleşen tüm değişikliklere “bu kimin, ne işine yarar?” sorusu ile bakmak gerek diye düşünüyorum. Eğer bu açıdan bakabilmiş olsa idik bu güne kadar, Amerikan konsolosunun o kapıdan içeri girememesi gerekirdi. Ziyaret talebinin en ağır bir dille reddedilmesi gerekirdi. Şehit ve Gazilerimizin temsil edildiği bir dernek Kanarya sevenler derneği gibi davranamaz. Bir tavrı ve bir duruşu olmalıdır. Asla vazgeçmediği bir söylemi olmalıdır. Tartışılamaz, değiştirilemez ve hatta esnetilemez değerleri olmalıdır.

Amerikalılara;

“Siz bu güne kadar benim ülkemdeki bölücü teröre destek olmasaydınız, ben bu gün ayakta olabilirdim” deseydiniz ziyareti kabul etmenize olumlu gözle bakabilirdim. Veya

“Sizi karşısında ayağa kalkılacak kadar saygın bulmuyorum, ayağa kalkabiliyor olsaydım bile kalkmazdım, kaldı ki bunun müsebbibi sizsiniz” deseydiniz alnınızdan, ellerinizden öperdim.

Ama bunların hiç birini söylemediniz Gazim. Belki ortaya çıkan anlamı kastetmediniz veya ben böyle olduğuna inanmak istiyorum ama ortaya çıkan anlam beni çok üzdü Gazim çok üzdü.

Ne kadar doğru bilemiyorum ama eğer doğruysa Büyükelçi Wilson’un uzattığı 10.000 USD bağışı kabul eden EMŞAD( Emniyet Teşkilat Vazife Malulü ve Şehit aileleri yardımlaşma ve dayanışma derneği) ikinci büyük hatayı yapmıştır. Tüm şehitlerin kemiklerini sızlatmışlar ve Amerikalıların bağış diye verdikleri kanlı dolarları kabul etmişlerdir. Burası kalemin yazmadığı yerdir. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdir. Sizler Türk bağımsızlığı için evlatlarınızı, uzuvlarınızı verdiniz, bu ülke için kan döktünüz verilen veya verilecek hiçbir para bu diyetin karşılığı olamaz, olmamalıdır. Hele bu para Amerikalıdan geliyorsa asla olmamalıdır. Biz, varlığım Türk varlığına armağan olsun derken bunu bir paraya karşılık olarak demedik, bu yazıyı yazarken bir para veya maaş karşılığında yazmadık. Sizler kendi varlıklarını feda edenler, evlatlarını feda edenler olarak buna hiç tenezzül etmemelisiniz. Sizin diyetinizin karşılığı Türk bağımsızlığıdır, bundan sonra da bunun için yaşamalı ve benzetmek gerekirse kırk yıllık ibadeti bir şişe şaraba değişmemelisiniz.

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

12 Eylül 2006

Hiç yorum yok: