Blogda Ara

25.08.2008

TÜRK ORDUSU VE MENSUPLARINA HAKARET - Oktay Yıldırım

Düşünce özgürlüğü adına, AB uğruna, demokrasi kılığında, sanat ve edebiyat diyerek, hayali karakterler yaratıp, bu hayali kahramanlara tüm kutsal değerlerimize sövdürmenin adet ve dahi şayanı takdir olduğu bu günlerde birine demokratik tepkimizi gösterirken diğeri ile karşılaştık. Daha ağırı ile daha pervasızı ile daha cüretkâr ve daha ve daha.

Yazdığı BABA VE PİÇ isimli kitaptaki hakaretleri yüzünden madam Şafak'a açılan davada, davayı açan ve benim de onursal üyesi olmaktan onur duyduğum Büyük Hukukçular Birliği ve yine destek olmak için orada bulunan bazı akademisyenler, şehit anneleri, bazı gaziler ile Beyoğlu adliyesinin önünde idik.

Kimseye saldırmadık, çünkü saldırmak için değil kalemiyle saldıranların Türk milleti adına karar veren mahkememizde yargılanması ve ettiği hakaretin cezai karşılığını alması için gitmiştik. Kimseye hakaret etmedik, çünkü hakaret etmek için değil, hakaret edenlerin bağımsız Türk mahkemelerinde yargılanması için orada idik.

İçeriye alınmadık, çünkü içerisi dolu idi. İçeriyi, daha sonra müdahil avukatlara saldıranlar doldurmuştu, bize yer yoktu. Türk hukuk siteminin sadece ayrıntı olarak kaldığı mahkeme salonunu ise hâkimin karşısında ayak ayaküstüne atarak oturan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş başkanı Joost Lagendijk doldurmuştu ki görülesi bir manzaraydı. Görülesi manzara kısmı, Kürt Nemrut Mustafa paşa divanında yargılanarak idama mahkûm edilen, Boğazlıyan kaymakamı Kemal beyin asıldığı Beyazıt meydanında, 10 Nisan 1919 günü İngiliz ve Fransız birliklerinin ve o birliklerin komutanlarının nasıl oturduğunu bilmeyenler içindir. Bu günü görselerdi o günü öğrenmiş olurlardı. O günü bilenler içinse bu gün bir Türk mahkemesinde oturan Lgendjik, sadece tekerrür eden tarihten ibaretti.

Dışarıda ise adının Çetin Süslü olduğunu söyleyen bir emniyet amiri bana;

“KAFALARINA AMERİKALILAR TARAFINDAN ÇUVAL GEÇİRİLEN TÜRK ASKERLERİ, EĞER İÇKİ ALEMLERİ YAPIP SARHOŞ OLMASALARDI VE SAYIN BAŞBAKANIMIZIN DEDİĞİ GİBİ YAN GELİP YATMASALARDI, KİMSE KAFALARINA ÇUVAL GEÇİREMEZDİ” diyordu.

Bu nereden mi çıkmıştı? Özetle anlatayım.

İçeriye alınanlarla dışarıda bırakılan bizler arasında neden böyle bir çifte standart olduğunu sormak üzere yukarıda adı geçen emniyet amirinin yanına gittim;

• Merhaba, ben Oktay Yıldırım, size birkaç soru sormak istiyorum.

• Buyurun.

• İçerde bulunan o kalabalık kimlerdir?

• Onlar gazeteciler, birkaç profesör ve bazı aydınlardır.

• Neden içerideler?

• Bir grubun içeri alınacağına, diğer grubun dışarıda kalacağına karar verdik ve onları içeri aldık.

• Neden onları aldınız da bizi almadınız?

• Güvenlik sebebiyle ve onların içinde profesörler var.

• Bizim aramızda da iki profesör, şehit anneleri, gaziler ve bazı avukatlar var, statü bakımından bu karar verildi ise bu saydıklarımın ne eksiği vardır?

• Siz şövenistsiniz.

• Sayın amirim şu anda hakaret ediyorsunuz.

• Siz bu kadarcık adamla burada ne yapıyorsunuz?

• Kafamıza geçirilen çuvalı nasıl içimize sindiremeyip tepkimizi gösterdiysek Türklüğe yapılan hakaret ve ithamları da içimize sindiremediğimiz için, Türk olduğumuz için buradayız.

• O KAFASINA ÇUVAL GEÇİRİLENLER EĞER İÇKİ ALEMLERİ YAPIP SARHOŞ OLMASALARDI VE SAYIN BAŞBAKANIMIZIN DEDİĞİ GİBİ YAN GELİP YATMASALARDI, KİMSE KAFALARINA ÇUVAL GEÇİREMEZDİ, BENİM KEFEME NİYE ÇUVAL GEÇİRMİYORLAR?

• Siz o sırada orada mıydınız? Olan biteni gördünüz mü? Nasıl bu kadar emin konuşabilirsiniz? Hiç orada görev yaptınız mı?

• Görmeme ne gerek var nasıl olsa kesinlikle öyledir.

Hemen orada bulunan arkadaşlarıma seslendim ve yanıma gelmelerini istedim, arkadaşlarım yanıma geldikten sonra kendisine;

• Az önce Türk askerlerinin kafalarına içki alemi yaptıkları ve başbakanın dediği gibi yan gelip yattıkları için çuval geçirildiğini söylediniz bun u kabul ediyor musunuz?

• Elbette kabul ediyorum.

• Türk ordusuna hakaret ettiğinizin ve bunun suç olduğunun farkında mısınız?

• Bu hakaret sayılmaz.

• Arkadaşlarımı buraya söylediklerinize tanıklık etsinler diye çağırdım, çünkü sizi dava edeceğim dedim ve olay yerinden ayrıldım.

Ey okuyucu hayal et, orduna bakan polis bu gözle bakıyor. Hepsini kastetmiyorum, farklı gözle bakanları, o çuvallardan yüreği yananları tenzih ediyorum ama askerlikte bir prensip vardır; “BİRLİK KOMUTANININ AYNASIDIR”. Eğer bu emniyet amirinin emir komuta ettiği birliği kendisini yansıtıyorsa eyvahlar olsun. Veya eğer bu emniyet amiri üstlerinin fikirlerini yansıtıyorsa vay halimize.

Ben Türkün ordusuna yapılan bu hakarete sessiz kalmayacağım. Cumhuriyetin savcıları sessiz kalacak mı?

Türk ordusu sessiz kalacak mı?

O polisin sıralı sicil amirleri sessiz kalacak mı?

Bilmiyorum.

İçişleri bakanından başlamak üzere tüm sıralı sicil üstleri eğer bu görüşe katılmıyorlarsa gerekli kovuşturmayı yapmalı ve bunu tüm kamuoyuna duyurmalılar. Çuval olayından hemen sonra Amerikan basınından veya husumeti olan birinden bu sözleri duysaydım şaşırmazdım, kızmazdım. Nasıl olsa düşmandır derdim, ne bekleyebilirim ki?

Ama bu laflar Türk polisi üniforması taşıyan birinin ağzından çıkıyorsa şaşırırım( bu iyi niyetimdendir), kızarım çünkü ordu Türk ordusu ve polis Türk polisidir.

Hep yazdığım gibi yine hatırlatayım “ORDU ZAHİRİ GÜÇTÜR, GERÇEK GÜÇ MİLLETİN KENDİSİDİR”. Ve millet kendisine ve ordusuna yapılan hakaretin hesabını sorabilmelidir. Veya sorabileceği günlerin umuduyla. Zira Elif Şafak davasının sonucu bu olayın gideceği yer hakkında da bir fikir veriyor olsa da biz, İbrahim'in ateşine su taşıyan karınca gibi, inandıklarımız yolunda, ülkemiz, bayrağımız ve onurumuz yolunda çalışmaya ve gerekirse ölmeye devam edeceğiz.

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

22-09-2006

Hiç yorum yok: