Blogda Ara

19.06.2009

Kızılderili Burçları..


-------------------------------------------------
22 Aralık – 19 Ocak

YABANKAZI

"Bilge, dingin, yardımsever bir lider!"
Uğurlu taşı: Kuvars
Rengi: Beyaz

• Evrenin tüm enerjisini kullanabilme yeteneği
• Sakin, dingin bir kişilik
• Olayları kavrama yeteneği
• Dikkatli, titiz ebeveyn
• Hata yapmamak için çok çalışma
• Arkadaşlık ve dostluk seçiminde çok dikkatli
• Sindirim sisteminde hassasiyet
• Büyük gelişimlere açık
• Morali bozukken çekingen ve içe kapanık
• Lider olma kabiliyeti
• Alışkanlık ve geleneklerine bağlı
• Ev hayatında düzenli ve özenli
• Arkadaşlarını ve çevresini geliştirmeye eğilimli
• Güçlü intikam duygusuna sahip
• Çok sayıda değişik işi ve görevi yürütebilme yeteneği
• Kusursuzluk tutkusu
• İnsanlar ve doğa ile kolayca uyum sağlama
• Dayanıklılık , bazen katılaşma
• Aydınlık ama ulaşılması zor bir kişilik
• Kusursuz bir bilge


20 Ocak – 18 Şubat
SUSAMURU

"Sevimli, canayakın, iletişimi yüksek bir yardımsever!"
Uğurlu taşı: Gümüş
Rengi: Gümüş

• Arkadaşları tarafından sevilen, sayılan bir kişilik
• Duygularını saklamaya meyilli,
• Karşı koyulması zor,
• İştahlı, yemek yemeyi seven
• İyi bir baba, iyi bir eş,
• Akıllı, Cesur
• Esnek ve yardımsever
• Sosyal yardımlaşma konularına eğilimli,
• Güvenilir bir dost,
• Dalgın ve hayalci,
• Uzak ülkelere gitmeye eğilimli,
• İyi bir dert ortağı,
• Hassas noktası; Sinir sistemi
• Affedici,
• Güçlü bir içgüdü ve altıncı his,
• Tehlikeli durumlarda yanlış kararlar almaya eğilimli,
• Kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyeti,
• Aşırı korkusuzluk sonucu tehlikeli işler yapabilme,
• Sürekli yeni planlar yapma,
• İlk adımları atarken kararsız,
• Özgürlüğüne düşkün,
• Herkesle dost!









19 Şubat – 20 Mart

PUMA

"Kıvrak ve güzel bir duygu yumağı!"
Uğurlu Taşı: Firuze
Rengi: Mavi – Yeşil

• Kendi alanlarına ve özeline düşkün,
• Duygusal ama duygularını göstermeyen,
• Zor güvenen ve ihtiyatlı,
• Ruhsal bir avcı,
• Evine düşkün,
• Yalnızlık duygusu güçlü,
• Sezgileri yüksek,
• Kıvrak zekalı,
• Doğru olanı yaptıkları konusunda güvenceye ihtiyaç duyan,
• Sevecen, neşeli bir ebeveyn,
• Hareketli,
• Duyarlı,
• Uysal,
• Akıl almaz bir düşgücü,
• Hassas nokta: Mide – Bağırsak,
• Köşeye sıkıştıklarında kavgacı ve atik,
• Güvendiklerine tüm yüreği ile sevgi gösterme,
• Anlaşılması zor, gizemli,
• Güçlü sezgiler,
• Duyguları baskı altında tutma eğilimi,
• Atik bir ruhsal koşucu,
• Başkalarının göremediğini gören,
• Romantik.



21 Mart – 19 Nisan

ALADOĞAN

" Görkemli ve büyüleyici bir iyilik sembolü!"
Uğurlu Taşı: Opalin
Rengi: Sarı

• Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji,
• Daldan dala atlayan,
• Hızlı gelişme, değişme kapasitesi,
• Düşünce ve duygularında çok açık
• Açıksözlü ama bazen patavatsız,
• Yalana ve yalancılığa tahammülü olmayan,
• Korkusuz, eveeeetttt
• İleri görüşlü,
• Kızgın olduklarında saldırgan ve çok tehlikeli,
• Bağımsız,
• Kolayca dikkati dağılan,
• Enerjilerini yönlendirmeye başaranlar için iyi bir yönetici,
• Sağlam bünyeli,
• Hassas Nokta; Baş bölgesi,
• Herkesle anlaşan,
• Doyumsuz bir güç ve enerji isteği,
• Yeryüzü işlerine aşırı eğilim,
• Dost ve adil bir ebeveyn,
• Çoşkulu,
• Heyecanlı,
• Arkadaş yanlısı, geniş bir çevre,
• İletişim gücü yüksek,
• Pırıltılı,
• Etkileyici,
• Hayır demesi zor!



20 Nisan – 20 Mayıs

KUNDUZ

"Herkese yaşam gücü ve tadı veren denge merkezleri!"
Uğurlu taşı: Krisokol
Rengi: Mavi

• Dengeli, ağırbaşlı,
• Değişimi sevmeyen,
• Planlı,
• Eşyalarına düşkün,
• Bir işi yaptığı zaman hem güzel hem yararlı olmasına çalışan,
• Fiziksel lark çok güçlü,
• Sürekli barışı arayan ve barış ortamlarını tercih eden,
• Toprağa, köke bağlı önem veren,
• El becerileri yüksek,
• Her türlü fiziksel ortama uyum sağlayan,
• Kendi rahatı ve huzuru için çevreyi düzenleyen,
• Tek boyutlu düşünceye kolayca kayabilen,
• Sessiz, sakin,
• Güven duymadıkları zaman geride kalıp dinleyen,
• Sinirlenince yıkıcı,
• Suyla ilgilenmekten hoşlanan,
• İşleri sürtüşmesiz, uyumlu hale getirmeyi başaran,
• Maddi alanda güvenceyi seven,
• Evliliği ciddiye alan ve eşine sadık olan,
• Tutarlı ve dengeli ilişkileri tercih eden,
• İç huzura önem veren,
• Kararlı ve dirençli ama bir o kadar da tehlikeli!



21 Mayıs – 20 Haziran

GEYİK

"Çekici, hareketli, duyarlı bir şifacı!"
Uğurlu taşı: Akik
Rengi: Beyaz – Yeşil

• Hareketi seven,
• Aynı anda birkaç işi yapabilen,
• Durmadan bir düşünceden ötekisine geçen,
• Çok uyank vezeki,
• Koruma içgüdüsü fazlası ile gelişmiş,
• Güzel olan her şeyi seven,
• İlişkilerinde fiziksel görünüme önem veren,
• Sanatçı kişilikli,
• Yeni buluşlara meraklı,
• Yeni tatlar, yeni yerler görmeyi seven, maceracı,
• Gülmeyi seven bir kahkaha makinesi,
• Monogamist ilişkilere yatkın olmayan,
• Sevgi dolu bir ana-baba,
• En küçük işte bile güzellik yaratabilen,
• Hassas nokta: Damar tıkanıklıkları,
• Kalıcı ilişkileri olması gereken,
• Sevinmeyi ve sevinç duygusunu çok önemseyen,
• Yaratıcı,
• Konuşkan,
• Dünyanın tüm güzelliklerini görebilen,
• Duyarlı,
• Keyif almayı bilen,
• Maceracı!



21 Haziran – 22 Temmuz

AĞAÇKAKAN

"Aile ortamlarının ve sevginin vazgeçilmez merkezi!"
Uğurlu Taşı: Kırmızı Akik
Rengi: Pembe

• Gizemli yetenekleri olan,
• Dengeli ortam ve dengeli durumları tercih eden,
• Olayların iç yüzünü kolayca kavrayan,
• Muhakkak sevdikleri bir eşe ihtiyaç duyan,
• Düzenli, iyi ilişkiler kuran,
• Çok hırslı,
• Anaç, evcimen,
• Sevmeyi ve sevilmeyi çok önemseyen,
• Yardımsever,
• Dinsel ve mistik eğilimleri olan,
• Uzak çevreye kadar herkesle ilişki içerisinde olan,
• Uyumlu,
• Güven duygusuna önem veren,
• Çabuk korkan,
• Milliyetçilik duyguları güçlü olan,
• Maddi güvence olmayınca mutsuz olan,
• Hassas Nokta; İç hastalıkları,
• Yaşamda her zaman ruhsal bir amaç arayan,
• Huzursuz olunca hastalanma eğilimine sahip,
• Sağlam ve güvenilir bir dost!



23 Temmuz – 22 Ağustos

MERSİNBALIĞI

"Gösterişli, bağımsız, sevilen, keskin görüşlü bir fırtına!"
Uğurlu Taşı: Gröna Demir
Rengi: Kırmızı

• Soylu, görkemli düşünmeyi seven,
• Dost ama alaycı,
• Gerçek duygularını saklayan,
• Hassas nokta; Soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, hazımsızlık,
• Başkalarının kendilerine verdiği acıyı unutmayan,
• Başkalarına duygusal çözümler sağlamayı seven,
• Liderlik duyguları çok güçlü,
• Egemenlik kurmayı seven,
• Bazen kibirli,
• Çok zeki, uyanık ve hareketli,
• Çocuklarına karşı korumacı,
• Tükenmez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik,
• Çok sağlam bir korunma zırhı,
• Okumaya meraklı,
• Haksever, iyi niyetli bir yönetici,
• Hırçın davranışların altında yumuşak ve kırılgan bir yürek,
• Acılarını, dertlerini asla göstermeyen,
• Psikolojik ve fiziksel sıkıntıları kolayca çözümleyebilme yeteneği,
• Başka insanların üzerinde güçlü etkiler yaratan,
• Beklenmedik, hesapsız öfke patlamaları olan,
• İyi yürekli, duyarlı kişiler!



23 Ağustos – 22 Eylül

BOZAYI

"Çözümlemeci ve mantıklı düşünme yeteneği olan bir organizatör!"
Uğurlu Taşı: Ametist
Rengi: Erguvan

• Mantıklı,
• Adalet duygusu güçlüolan,• Yalana karşı hassas ve hemen hisseden,
• Öfkesini soğukkanlı ve hesaplı bir şekilde gösteren,
• Konuşmayı seven,
• Aynı zamanda uzun süre suskun kalabilen,
• Korkutucu bir düşman,
• Somut aleme ve lükse meraklı,
• Akıllarına koydukları zor, kolay her şeyi yapabilen,
• Sorumluluk duygusu çok güçlü,
• Sinirli ama sevecen bir ana-baba,
• Temiz, titiz,
• Disiplinli ve düzenli,
• Uyumlu ama çekingen,
• Aldatılmaya tahammülü olmayan,
• Sorunları kolayca çözebilen,
• Zayıf olan herşeyi küçümseyen,
• Ruhsal gelişim konusunda desteğe ihtiyaç duyan,
• Yemeğe düşkün ama rejimi de seven,
• Hekimlik, yönetim ve savunma konularına meyilli,
• Hassas Nokta; Mide, bağırsak ve kalp,
• Tasarıları ve düşüncelerinin bozulmasına asla izin vermeyen,
• Dürüst ve etkin bir kişiklik!



23 Eylül – 23 Ekim

KARGA

"Özveri, nezaket ve kararlılığın mükemmel bir bileşimi!"
Uğurlu Taşı: Jasper
Rengi: Kahverengi

• Yardımsever,
• Doğa ile ilişkide olmayı seven,
• Ani, beklenmedik manevralar yapabilen,
• İç dengeleri bozulmazsa uzun süre çalışabilen,
• Ruhsal alanda çok rahat olan,
• Hayattan zevk almayı bilen,
• Küçük şeylerden mutlu olan,
• Her şeyin iyi ve kötü yanını kolayca görebilen,
• Çelişkili,
• Her türlü düşünce ve akımı izleyip öğrenmek isteyen,
• Sevdiklerine karşı aşırı korumacı hatta yıkıcı,
• Kendilerini bulmak için zamana ihtiyaç duyan,
• Hayvanlara düşkün,
• Evine özenen, zevkli, dekorasyona meraklı,
• Güzel şeyleri seven,
• Estetiğe düşkün,
• Kendilerini bulmakta bazen zorluk çeken,
• Çok sevimli,
• Çok fedakar bir ebeveyn,
• Kucaklanmayı ve öpücüğü seven,
• Güven vermeyi ve güven kazanmayı seven ve kolayca öğrenen,
• Hayatı dolaysız ve yoğun yaşayan,
• Güzel ve yakışıklı insanlardır!



24 Ekim – 21 Kasım

YILAN

"Ruhsal güçleri çok yüksek duyarlı insanlar!"
Uğurlu taşı: Bakır – Malahit
Rengi: Turuncu

• Ruhsal seslere karşı duyarlı
• Uğraştıkları işte başarılı,
• Kendi söylediklerini benimseten,
• İlişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneği,
• Tükenmez bir enerji,
• İyileştirici güçlere sahip,
• Hassas Nokta: Karın ağrısı,
• Çevrelerine yardımcı olma yeteneği,
• Bazen dar kafalı,
• Karar verme aşamasında yardım almayı sevmeyen,
• Aydın bir kişiliğe sahip,
• Çatal dilli,
• Soğukkanlı,
• Çok gizemli,
• Ketum,
• Kusursuz ,
• Etrafa kolayca uyum sağlayan,
• Çocuklarına yetki vermeyi seven,
• Kendi özlerini değiştirebilme gücü,
• Saklı işler çevirmeyi seven,
• Çok çekici,
• Dokunma ve titreşimlere olağanüstü duyarlı,
• Farklı bir kişilik!



22 Kasım – 21 Aralık

WAPİTİ

"Yeniden doğan veya yeniden doğurabilecek bir güç simgesi!"
Uğurlu Taşı: Obsidiyen
Rengi: Siyah

• Parlak, saydam yapılı bir kişilik,
• Sık sık ikilem yaşayan,
• Yaşamları boyunca bıçak sırtında yürüyen,
• Dış etkilerden gerçek özleri çıkarmayı çok iyi beceren,
• Yumuşak ama güçlü bir yapıya sahip,
• Çevrelerine karşı antiseptik bir etkiye sahip olan,
• Çok güçlü bir adalet duygusuna sahip,
• Güçlü içgüdüleri olan,
• Ruhsal düğümleri kolayca çözebilen,
• Yükseklere tırmanmayı başarabilen,
• Sağlam içgüdüleri olan,
• Yakın ilişki kurmaktan çekinen,
• Sıcak kalpli, sevgi dolu olabilen,
• Fikirlerinden asla caymayan, kendi bildiğini okuyan,
• Bazen aşırı cesur,
• Erkenden olgunlaşan,
• Çabuk öğrenen,
• Öfke nöbetleri geçirebilen,
• Kazandıkları bilgileri herkesle paylaşan,
• Gururlu,
• Saygı ve sevgi uyandıran, neşeli Wapiti'ler

4.06.2009

-İnsanlık Güzeli’ne adanmıştır-

ey insan
ey yüz akı gönül aydınlığı
kabul olmuş sadaka kadar güzel
bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi
bastığın toprakla yıkadığın gözüme
şimdi güneş bile siyah görünüyor
ey yüz akı gönül aydınlığı
ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış
Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili
hasretinin dışında başka derdi var mıymış?

ey insan
içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri
sana adıyorum
ıtırları, yaseminleri, menekşeleri
lale bana kalsın
kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan
utanıyorum
dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış?
bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede
dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?

ey insan
göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey
sen öğrettin taşa konuşmayı
ağaca selam vermeyi
aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi
göklere kurulmayı, durmayı zamanı
yılana ve deveye sevmeyi
ölmeyi, öldürmeyi
yaşamayı sen öğrettin insana
o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış?
baharların kaynağı ve yolunu gözleyen
bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?

ey insan
ey tebessümünden cennetler yaratılan
gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor
gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler
kapında divan durup ağlamanı bekliyor
hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana
bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin
bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor
efendisi yetimlerin.
niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış?
yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm
bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?


ey insan
sen olmasaydın
insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi
yaşamanın özgül ağırlığını
keşfetmeden yaşayacaklardı
hayat fahişe erkeklerin elinde
bir yosma gibi hırpalanacak
hangi mevsime el atsak
elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı
acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış?
gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi
o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?

ey insan
sen olmasaydın
Yusufçuk kuşunun ne dediğini
yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim
herşey çift yaratılırken niçin birşey tek?
bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı
hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın
içinde kopan amansız savaşı
olmasaydın sen
çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş?
kendimi bir kum diye atıversem çölüne
ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?

ey insan
senin sırrın
gözyaşının terkibinde saklıymış
bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim
gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken
bir dişi varlığını varlığına adarken
bir erkeğin ellerinde
ölüm havlu atarken
haklıymış
söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış?
alışılmış sözcükler yükleyip kanadına
ona doğru uçursam katına alır mıymış?

ey insan
ey güneş hamilesi
bir kere doğarmışsın
bin kez doğururmuşsun
parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi
onun için ağlıyor yeni doğan bebekler
doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini
doğur ey İsrafil’in nefesi
ey güneş hamilesi
sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş?
gemilerin de yandı sil aklından dönüşü
vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?

ey insan
hıncını hıncıma kat
sancını sancıma kat
pamuktan ellerini geçir yürek halkama
ister ayağın katına çek
istersen yerlere at.

Mustafa İslamoğlu

1.06.2009

İçimdeki boşluğa düş.. Ben tutarım seni..

İçimdeki boşluğa düş.. Ben tutarım seni..

Bir yaşamı avuçlarına alıp gecenin sessizliğinde kaybolmak; dalgın bakışlarla… Kimin adını savursam boşluğa hep bir harf gelip takılır yüreğime… Susmuyor alfabenin başındaki harf de; sonundaki harf de… Araya kaynayanları saymaya gücüm yetmez…

Balkondaydım….
Az önce…
Azalarak…

içimdeki boşluga düş… ben tutarım seni ?

Hangi günlüğün kapağını açsam rüzgar esip geliyor bugünüme…
Dışarda hain bir yaz kavurmaktan uzak..
Düşler yangın yerindeyken, düşsüzlük almış başını gidiyor…
Sayıklayan bir bedenin, hiçbir sese yetişemeyen görüntüsü salınıyor karanlıkta…

Şehir içine akıyor …
Şehir içime akıyor…

Kanmadan kanacaklarıma, alıp başımı sureti olmayan bir gidişe doğru yola çıkıyorum…

içimdeki boşluga düş… ben tutarım seni ?

Aldırmadım…

Ne sana ne sen’li kuşkuların gölge oyunlarına…
Bir yerlerde soğuk bir rüzgar devralıyor geceyi…
Hissetmekten uzak bedenim, gelen çağrıya ‘hayır’ demiyor…

Gel diyor düşlerin yolcusu, gel ve sarıl bakışlarıma…
Bir dal aramalı mıyım diye düşünürken, çatırdayan sesinle irkiliyor bedenim…

Sesler kapılarıma dayanıyor..
Sesler adımlarıma düşüyor…

Yoksunluğuma karışıyor çürümüş başkalaşımın…
Tetikte tek bir can, kurşun soluğunda…

içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Ya vazgeçip siyah bakışlarından düşeceğim; ya da savaşıp kokuna katacağım beni…

Gece bakışları…
Saatte bilmem kaç; kaç kilometre hızla aşktan düşüyorum…

sen içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Bakışlarından yabancı bir misafirliğin arsız huysuzlanmalarını seziyorum. Elimde değil, biliyorsun. Seni sakladığım yerden seni çıkarabilmek için sana ihtiyacım var.

Kaç deniz geçtim bu gölgelikte dinlenmek uğruna. Kaç suda yüzdüm, dinlenmeden. Vakitsiz duruşlarım oldu, vakitsiz taşıdığım ağırlıklar. Künye gibi taşıyorum her birini sebepsiz, sağır, izbe duygularımla…

Bu yolun sonundan geçmen için önce, beni ben’de çiğnemen lâzım.

yinede vede; içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Nöbetleşe çalışıyoruz geceyle. O sabaha vurgun, ben karanlığa. Zamanı terk etti kollarıma, çekip gitti. Onca ayın arasından birtek Mayıs’ı mı layık gördü susuşlarıma.

Çekiliyorum…

Tek damla sen bırakmayacağım giderken bende; Oysa bir tek damla bile yeterdi değil mi sevmelere.

Bak! Yağmur bakışlarımda kokuna dayanıp sana eğilen yersizliğim saklı…
Görmezsin, biliyorum…
Görmeyeceksin de…

Zehirli sözler bunlar… Damıtmadım hiç birini…

içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Akrep sokarken, yelkovan pan zehirden uzaklaşıyor…
Bak, görüyor musun fırtına yaklaşıyor!!!
Bileklerim ince, savrulur muyum bu dilsizliğimle?

Çarşaf açıyorum tenindeki gölgeme, hadi gel gel bu gece… Ay çıkmamış gözlerimin kum dolu bakışlarından, yeter ki sen ol,seni içtiğim gecelerde…
Adını bilme; adını bilme böyle ne olur; yanımda bir yerlere devril hatırlayamadıklarımızla.
Aramıza giren kaç şehir var ki; geçmişimizden başka? Hem, ikimiz de tüketmedik mi sayfalarca gergef gibi işlediğimiz ömrümüzü, sigara niyetine… ?

Şimdi kulaklarıma bıraktığın fısıltılı sözcüklerini yanına alıp bendeki ben’e yavaşça koy başını… Nefes alışlarımın titreyen ritmine karışsın yanağındaki pürüzler. İrkileyim… ve içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Kaç gece böyle uykusuz çoğaldım yatağımda. Yastığımın altına düşlerini bırakıp gittiğin o günden bu yana, hep o gecenin doğumunu bekledim arsız çocukluğumla…

Rüzgârını şehrinin avuçlayıp martıların kanatlarına asıyorum… Kal diyorum sesine. Kal ve bir notasını eksik koyduğum sesimin nâmelerini dinle diye…

Kızma…!
Biliyorum, senin bir kalbin yok…

Hecelerim vurguna takıldıysa oltanın ucunda, bundan sana ne…!!! Bu yalnızca benim vurgunum…
Sen yine filmlerini toparla geceye hazırlık için, yorgunluğunu toparla kanepende ve hiç değilse bu defa ağırdan aç kitaplarının kapağını…
içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Demiştin ya bir defasında: ” Sana gel deyişimin sessizliği mi bu?” diye,
bak işte mırıldandım seni, içinde ben’im kokan sen gibi…

“Bazen dalgaların kıyıya mı yoksa açığa mı sürükleyeceğini akıntılar belirler…Bunlar sessiz ve derindedir…Bazen sıcak bazen soğuktur…”

Serin bir ilkbahar akşamı gibi düştüm; Beklentilerimden çok uzakta bir sahnede, boylu boyunca duruyordun karşımda. Hangi sesime düşeceğini, beni hangi rüzgârın koynundan çekip çıkartacağını sezemiyordum; ancak yaşamın bir şekilde bizi karşı karşıya getirdiği su götürmez bir gerçekti. Duygularımı arkamda bırakıp, nice sevda sözüne sırtımı çevirip sana döndüm yüzümü.

Yeni yetme duygularım olmadı benim hiç.. Sevdaya hazan resmini çizmedim. Ne olduysa diğerlerine, benim sularımda gezinmeye başladıktan sonra oldu ve tüm duygular ondan sonra yerle bir oldu… Geç kalmıştım bir şeylere… Suçu kendimde bulmayı, ben hep onlardan öğrendim… Oysa avuçlarımdaki sıcaklığı alıp götüren onlardı…
sen yinede; içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?

Şimdi ağırlaşan geçmişin koynunda sana dökülüyor kalemim.. Bir bir soyunuyorum yaşamı , atıyorum üzerimden bana bırakıp gittiği her ne varsa…

Kahraman Tazeoğlu

Yanma



Ve elbet
Gözlerin sularımdan çekilince
Ürkek bir ceylanla anlaşırım
Yüzünün çok yakını olan bir limana
Dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine
Bahçeni tutan tavşanlara sığınırım

Kanımdan geçilmiyor moraran ağzım
Kovalanıyorum
İkindi zaman karanlığı iç çarşılar
Ey şafak bir askerle anlaş
Çünkü namluya sürüldün
İşte burada bir ordu yürüyen karnımda
İzim sürülüyor köpeklerin sürünerek yaklaştığı
Anlaşılıyor
Hatırlarımıza dokunulmamış
Fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların
Geleceğimizin serin suları ve göllerine

Ey kadın kokla beni
Hayatım yasaksınız

Gelinmiyor akşam zaman kaplanı
Kaçmıştım yeni bir ırmak şeklinde
Hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde
Kıvrılıp yeniden yakalanıyorum
Cam kesiyor göğüslerimi
Boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım

Hem şarklıyım ben
Gövdem yara dolu

Sevdiğim kolla beni
Anlıyorum

Fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara
Öpüşüyorlar
Harbin bittiğini söyle ayrılsınlar
Çünkü gece zamanın katranıdır
Gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme
Çantamda sevişme askerleri
Harbin bittiğini söyle

Önce beni boğacaklar özgür ve sevecen olmak için
Bir bıraksam
Yakut bir kuşun içinde duran ellerimi

Sevdiğim
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni

Anlıyorum kaçmaya zaman yok
Şafak birden doğrulacak

Cahit Zarifoğlu

iki karanlık orman

İki Karanlık Orman

Birbirini Sevse Ne Olur, Sevmese



Anlaşmak diye bir şey yoktur aslında

dillerin ve yüzlerin altında başıboş zamanlar dolaşır

sokaklarda bir kıç,bir penis,bir çocuk-köpek gibi dolaştığım

zamanlar

varlığımı koruyabilmek için

masaların altında ellerimi, ayaklarımı parçaladığım zamanlar

zamanlar haindir, zamanlar muhbir



iki karanlaık orman birbiriyle anlaşsa ne olur, anlaşmasa



Güvenmek diye birşey yoktur aslında

dillerin ve yüzlerin altında başıboş korkular dolaşır

bense korkumu ölümümün altına sakladım hep

korkumun kokusu aldılar

kaçtım kovaladılar



iki karanlık orman birbirine güvense ne olur, güvenmese



Sevmek diye bir şey yoktur aslında

dillerin ve yüzlerin altında başıboş yalnızlıklar dolaşır

uydurulmuş anılar, sahte öyküler, hiç kullanmadığım yerlerimi

bıraktım onlara

yine de son kapıma dayandılar

kapanın ardı karanlık deniz

denizde masum, tetikteki sızım, son inancım

gördüler onu



artık şimdi o karanlık denizde “binlerce hiç kimseyim”



İki karanlık orman birbirini sevse ne olur,sevmese


Cezmi Ersöz