Dönmeyecek Birini Bekleyenler! Derin bir iç çekti kadın, serin bir yaz akşamında, camın kenarından uzaklara bakarken. Hiç dönmeyecek birini bekliyordu. Aynı anda başka bir şehirde, beklendiğini unutmuş bir adam, sonsuz gibi duran karanlık denizi seyrediyordu.
Dönmeyecek Birini Bekleyenler!
Şimdi aralarına büyük mesafeler girmiş bu iki yürek, kısa zaman önce sadece birbirleri için çarpıyordu. Biraz daha dayanabilseler, bugün üç yılı bitirmiş olacaklardı. Gözü hep telefondaydı kadının, her arayanı sevdiği adam sanıyor, kalbi hızla çarpıyordu. Vakit geçtikçe umudunu kaybetti. Bir gün daha dönmeyecek birini bekleyerek sona ermişti ve kim bilir ne zaman geçecekti içindeki bu yararsız umut? Bu yazıyı okuyan kaç çift göz, geçmişte bir yola saplanıp kalmıştır? Bir pencere kenarından, gece demeden, gündüzü görmeden bekleyip durmuş kaç yürek vardır? Ve hala kaçı beklemektedir? Bu yüzden caddeye bakan evleri sevmem ben. O yoldan beklenen hariç herkes gelip geçer. Köşeyi dönen bütün yabancılar, bir an için özlenen kişiye benzerler. Yüzleri seçilmese de uzaktan, boyları, endamı, yürüyüşleri andırır. İnsanın midesine kramplar girer o anda, bir tebessümlü heyecan yerleşir yüzüne, sadece birkaç saniye, geldiğini zannedip sevinir bekleyen. Oysa ne demiştir Yahya Kemal Beyatlı şiirinde: “ Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, çok seneler geçti, dönen yok seferinden..” Beklemek zaten zor eylemdir ama dönmeyecek birini beklemek nafile bir çabadan öteye gidememiştir hiç. Sevdanın asaletine ne kadar yakışıyor olsa da, bir yaşamı törpülemektir yararsız bekleyişler. Beklemek, zarif bir ruha, büyük gönüllere yakışır elbette. Kendinden vazgeçerek, soyunarak üstünlüğünden ve egosunu kırarak bekler insan. Kim bilir kaç tohum filizlenir, serpilir, büyür, çiçek açar o zaman aralığında? Uzun bekleyişlere sabrederken, kendisi bekleyiş olur bazen kişinin. Gerçekten sadece bir ümit, bir kavuşmanın sarılma anına bağlı hayallerle mi böylesine inatçı durabilir insanoğlu? Beklemek kadar ısrar ve inatla yapılan başka kaç eylem vardır ki? Bazen kabullenmek gerekir, dönmeyecek birini beklemek, bir çeşit intihar gibidir. Giden, sevildiği kalbi terk etmeyi seçtiyse, geri gelişi bekleyene daha büyük yaralar açacak demektir. Her şeye rağmen, yaşamın içinden bir lezzettir beklemek, yüreği bükerek eğiten, sabrı öğreten, ruhu geliştiren bir zaman yolculuğudur; eğer bekleyişi hayatın kendisi haline getirmemişse insan…
------------------------------------------------- 22 Aralık – 19 Ocak
YABANKAZI
"Bilge, dingin, yardımsever bir lider!" Uğurlu taşı: Kuvars Rengi: Beyaz
• Evrenin tüm enerjisini kullanabilme yeteneği • Sakin, dingin bir kişilik • Olayları kavrama yeteneği • Dikkatli, titiz ebeveyn • Hata yapmamak için çok çalışma • Arkadaşlık ve dostluk seçiminde çok dikkatli • Sindirim sisteminde hassasiyet • Büyük gelişimlere açık • Morali bozukken çekingen ve içe kapanık • Lider olma kabiliyeti • Alışkanlık ve geleneklerine bağlı • Ev hayatında düzenli ve özenli • Arkadaşlarını ve çevresini geliştirmeye eğilimli • Güçlü intikam duygusuna sahip • Çok sayıda değişik işi ve görevi yürütebilme yeteneği • Kusursuzluk tutkusu • İnsanlar ve doğa ile kolayca uyum sağlama • Dayanıklılık , bazen katılaşma • Aydınlık ama ulaşılması zor bir kişilik • Kusursuz bir bilge
20 Ocak – 18 Şubat SUSAMURU
"Sevimli, canayakın, iletişimi yüksek bir yardımsever!" Uğurlu taşı: Gümüş Rengi: Gümüş
• Arkadaşları tarafından sevilen, sayılan bir kişilik • Duygularını saklamaya meyilli, • Karşı koyulması zor, • İştahlı, yemek yemeyi seven • İyi bir baba, iyi bir eş, • Akıllı, Cesur • Esnek ve yardımsever • Sosyal yardımlaşma konularına eğilimli, • Güvenilir bir dost, • Dalgın ve hayalci, • Uzak ülkelere gitmeye eğilimli, • İyi bir dert ortağı, • Hassas noktası; Sinir sistemi • Affedici, • Güçlü bir içgüdü ve altıncı his, • Tehlikeli durumlarda yanlış kararlar almaya eğilimli, • Kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyeti, • Aşırı korkusuzluk sonucu tehlikeli işler yapabilme, • Sürekli yeni planlar yapma, • İlk adımları atarken kararsız, • Özgürlüğüne düşkün, • Herkesle dost!
19 Şubat – 20 Mart
PUMA
"Kıvrak ve güzel bir duygu yumağı!" Uğurlu Taşı: Firuze Rengi: Mavi – Yeşil
• Kendi alanlarına ve özeline düşkün, • Duygusal ama duygularını göstermeyen, • Zor güvenen ve ihtiyatlı, • Ruhsal bir avcı, • Evine düşkün, • Yalnızlık duygusu güçlü, • Sezgileri yüksek, • Kıvrak zekalı, • Doğru olanı yaptıkları konusunda güvenceye ihtiyaç duyan, • Sevecen, neşeli bir ebeveyn, • Hareketli, • Duyarlı, • Uysal, • Akıl almaz bir düşgücü, • Hassas nokta: Mide – Bağırsak, • Köşeye sıkıştıklarında kavgacı ve atik, • Güvendiklerine tüm yüreği ile sevgi gösterme, • Anlaşılması zor, gizemli, • Güçlü sezgiler, • Duyguları baskı altında tutma eğilimi, • Atik bir ruhsal koşucu, • Başkalarının göremediğini gören, • Romantik.
21 Mart – 19 Nisan
ALADOĞAN
" Görkemli ve büyüleyici bir iyilik sembolü!" Uğurlu Taşı: Opalin Rengi: Sarı
• Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji, • Daldan dala atlayan, • Hızlı gelişme, değişme kapasitesi, • Düşünce ve duygularında çok açık • Açıksözlü ama bazen patavatsız, • Yalana ve yalancılığa tahammülü olmayan, • Korkusuz, eveeeetttt • İleri görüşlü, • Kızgın olduklarında saldırgan ve çok tehlikeli, • Bağımsız, • Kolayca dikkati dağılan, • Enerjilerini yönlendirmeye başaranlar için iyi bir yönetici, • Sağlam bünyeli, • Hassas Nokta; Baş bölgesi, • Herkesle anlaşan, • Doyumsuz bir güç ve enerji isteği, • Yeryüzü işlerine aşırı eğilim, • Dost ve adil bir ebeveyn, • Çoşkulu, • Heyecanlı, • Arkadaş yanlısı, geniş bir çevre, • İletişim gücü yüksek, • Pırıltılı, • Etkileyici, • Hayır demesi zor!
20 Nisan – 20 Mayıs
KUNDUZ
"Herkese yaşam gücü ve tadı veren denge merkezleri!" Uğurlu taşı: Krisokol Rengi: Mavi
• Dengeli, ağırbaşlı, • Değişimi sevmeyen, • Planlı, • Eşyalarına düşkün, • Bir işi yaptığı zaman hem güzel hem yararlı olmasına çalışan, • Fiziksel lark çok güçlü, • Sürekli barışı arayan ve barış ortamlarını tercih eden, • Toprağa, köke bağlı önem veren, • El becerileri yüksek, • Her türlü fiziksel ortama uyum sağlayan, • Kendi rahatı ve huzuru için çevreyi düzenleyen, • Tek boyutlu düşünceye kolayca kayabilen, • Sessiz, sakin, • Güven duymadıkları zaman geride kalıp dinleyen, • Sinirlenince yıkıcı, • Suyla ilgilenmekten hoşlanan, • İşleri sürtüşmesiz, uyumlu hale getirmeyi başaran, • Maddi alanda güvenceyi seven, • Evliliği ciddiye alan ve eşine sadık olan, • Tutarlı ve dengeli ilişkileri tercih eden, • İç huzura önem veren, • Kararlı ve dirençli ama bir o kadar da tehlikeli!
21 Mayıs – 20 Haziran
GEYİK
"Çekici, hareketli, duyarlı bir şifacı!" Uğurlu taşı: Akik Rengi: Beyaz – Yeşil
• Hareketi seven, • Aynı anda birkaç işi yapabilen, • Durmadan bir düşünceden ötekisine geçen, • Çok uyank vezeki, • Koruma içgüdüsü fazlası ile gelişmiş, • Güzel olan her şeyi seven, • İlişkilerinde fiziksel görünüme önem veren, • Sanatçı kişilikli, • Yeni buluşlara meraklı, • Yeni tatlar, yeni yerler görmeyi seven, maceracı, • Gülmeyi seven bir kahkaha makinesi, • Monogamist ilişkilere yatkın olmayan, • Sevgi dolu bir ana-baba, • En küçük işte bile güzellik yaratabilen, • Hassas nokta: Damar tıkanıklıkları, • Kalıcı ilişkileri olması gereken, • Sevinmeyi ve sevinç duygusunu çok önemseyen, • Yaratıcı, • Konuşkan, • Dünyanın tüm güzelliklerini görebilen, • Duyarlı, • Keyif almayı bilen, • Maceracı!
21 Haziran – 22 Temmuz
AĞAÇKAKAN
"Aile ortamlarının ve sevginin vazgeçilmez merkezi!" Uğurlu Taşı: Kırmızı Akik Rengi: Pembe
• Gizemli yetenekleri olan, • Dengeli ortam ve dengeli durumları tercih eden, • Olayların iç yüzünü kolayca kavrayan, • Muhakkak sevdikleri bir eşe ihtiyaç duyan, • Düzenli, iyi ilişkiler kuran, • Çok hırslı, • Anaç, evcimen, • Sevmeyi ve sevilmeyi çok önemseyen, • Yardımsever, • Dinsel ve mistik eğilimleri olan, • Uzak çevreye kadar herkesle ilişki içerisinde olan, • Uyumlu, • Güven duygusuna önem veren, • Çabuk korkan, • Milliyetçilik duyguları güçlü olan, • Maddi güvence olmayınca mutsuz olan, • Hassas Nokta; İç hastalıkları, • Yaşamda her zaman ruhsal bir amaç arayan, • Huzursuz olunca hastalanma eğilimine sahip, • Sağlam ve güvenilir bir dost!
23 Temmuz – 22 Ağustos
MERSİNBALIĞI
"Gösterişli, bağımsız, sevilen, keskin görüşlü bir fırtına!" Uğurlu Taşı: Gröna Demir Rengi: Kırmızı
• Soylu, görkemli düşünmeyi seven, • Dost ama alaycı, • Gerçek duygularını saklayan, • Hassas nokta; Soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, hazımsızlık, • Başkalarının kendilerine verdiği acıyı unutmayan, • Başkalarına duygusal çözümler sağlamayı seven, • Liderlik duyguları çok güçlü, • Egemenlik kurmayı seven, • Bazen kibirli, • Çok zeki, uyanık ve hareketli, • Çocuklarına karşı korumacı, • Tükenmez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik, • Çok sağlam bir korunma zırhı, • Okumaya meraklı, • Haksever, iyi niyetli bir yönetici, • Hırçın davranışların altında yumuşak ve kırılgan bir yürek, • Acılarını, dertlerini asla göstermeyen, • Psikolojik ve fiziksel sıkıntıları kolayca çözümleyebilme yeteneği, • Başka insanların üzerinde güçlü etkiler yaratan, • Beklenmedik, hesapsız öfke patlamaları olan, • İyi yürekli, duyarlı kişiler!
23 Ağustos – 22 Eylül
BOZAYI
"Çözümlemeci ve mantıklı düşünme yeteneği olan bir organizatör!" Uğurlu Taşı: Ametist Rengi: Erguvan
• Mantıklı, • Adalet duygusu güçlüolan,• Yalana karşı hassas ve hemen hisseden, • Öfkesini soğukkanlı ve hesaplı bir şekilde gösteren, • Konuşmayı seven, • Aynı zamanda uzun süre suskun kalabilen, • Korkutucu bir düşman, • Somut aleme ve lükse meraklı, • Akıllarına koydukları zor, kolay her şeyi yapabilen, • Sorumluluk duygusu çok güçlü, • Sinirli ama sevecen bir ana-baba, • Temiz, titiz, • Disiplinli ve düzenli, • Uyumlu ama çekingen, • Aldatılmaya tahammülü olmayan, • Sorunları kolayca çözebilen, • Zayıf olan herşeyi küçümseyen, • Ruhsal gelişim konusunda desteğe ihtiyaç duyan, • Yemeğe düşkün ama rejimi de seven, • Hekimlik, yönetim ve savunma konularına meyilli, • Hassas Nokta; Mide, bağırsak ve kalp, • Tasarıları ve düşüncelerinin bozulmasına asla izin vermeyen, • Dürüst ve etkin bir kişiklik!
23 Eylül – 23 Ekim
KARGA
"Özveri, nezaket ve kararlılığın mükemmel bir bileşimi!" Uğurlu Taşı: Jasper Rengi: Kahverengi
• Yardımsever, • Doğa ile ilişkide olmayı seven, • Ani, beklenmedik manevralar yapabilen, • İç dengeleri bozulmazsa uzun süre çalışabilen, • Ruhsal alanda çok rahat olan, • Hayattan zevk almayı bilen, • Küçük şeylerden mutlu olan, • Her şeyin iyi ve kötü yanını kolayca görebilen, • Çelişkili, • Her türlü düşünce ve akımı izleyip öğrenmek isteyen, • Sevdiklerine karşı aşırı korumacı hatta yıkıcı, • Kendilerini bulmak için zamana ihtiyaç duyan, • Hayvanlara düşkün, • Evine özenen, zevkli, dekorasyona meraklı, • Güzel şeyleri seven, • Estetiğe düşkün, • Kendilerini bulmakta bazen zorluk çeken, • Çok sevimli, • Çok fedakar bir ebeveyn, • Kucaklanmayı ve öpücüğü seven, • Güven vermeyi ve güven kazanmayı seven ve kolayca öğrenen, • Hayatı dolaysız ve yoğun yaşayan, • Güzel ve yakışıklı insanlardır!
24 Ekim – 21 Kasım
YILAN
"Ruhsal güçleri çok yüksek duyarlı insanlar!" Uğurlu taşı: Bakır – Malahit Rengi: Turuncu
• Ruhsal seslere karşı duyarlı • Uğraştıkları işte başarılı, • Kendi söylediklerini benimseten, • İlişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneği, • Tükenmez bir enerji, • İyileştirici güçlere sahip, • Hassas Nokta: Karın ağrısı, • Çevrelerine yardımcı olma yeteneği, • Bazen dar kafalı, • Karar verme aşamasında yardım almayı sevmeyen, • Aydın bir kişiliğe sahip, • Çatal dilli, • Soğukkanlı, • Çok gizemli, • Ketum, • Kusursuz , • Etrafa kolayca uyum sağlayan, • Çocuklarına yetki vermeyi seven, • Kendi özlerini değiştirebilme gücü, • Saklı işler çevirmeyi seven, • Çok çekici, • Dokunma ve titreşimlere olağanüstü duyarlı, • Farklı bir kişilik!
22 Kasım – 21 Aralık
WAPİTİ
"Yeniden doğan veya yeniden doğurabilecek bir güç simgesi!" Uğurlu Taşı: Obsidiyen Rengi: Siyah
• Parlak, saydam yapılı bir kişilik, • Sık sık ikilem yaşayan, • Yaşamları boyunca bıçak sırtında yürüyen, • Dış etkilerden gerçek özleri çıkarmayı çok iyi beceren, • Yumuşak ama güçlü bir yapıya sahip, • Çevrelerine karşı antiseptik bir etkiye sahip olan, • Çok güçlü bir adalet duygusuna sahip, • Güçlü içgüdüleri olan, • Ruhsal düğümleri kolayca çözebilen, • Yükseklere tırmanmayı başarabilen, • Sağlam içgüdüleri olan, • Yakın ilişki kurmaktan çekinen, • Sıcak kalpli, sevgi dolu olabilen, • Fikirlerinden asla caymayan, kendi bildiğini okuyan, • Bazen aşırı cesur, • Erkenden olgunlaşan, • Çabuk öğrenen, • Öfke nöbetleri geçirebilen, • Kazandıkları bilgileri herkesle paylaşan, • Gururlu, • Saygı ve sevgi uyandıran, neşeli Wapiti'ler
ey insan ey yüz akı gönül aydınlığı kabul olmuş sadaka kadar güzel bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi bastığın toprakla yıkadığın gözüme şimdi güneş bile siyah görünüyor ey yüz akı gönül aydınlığı ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili hasretinin dışında başka derdi var mıymış?
ey insan içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri sana adıyorum ıtırları, yaseminleri, menekşeleri lale bana kalsın kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan utanıyorum dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış? bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?
ey insan göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey sen öğrettin taşa konuşmayı ağaca selam vermeyi aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi göklere kurulmayı, durmayı zamanı yılana ve deveye sevmeyi ölmeyi, öldürmeyi yaşamayı sen öğrettin insana o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış? baharların kaynağı ve yolunu gözleyen bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?
ey insan ey tebessümünden cennetler yaratılan gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler kapında divan durup ağlamanı bekliyor hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor efendisi yetimlerin. niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış? yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?
ey insan sen olmasaydın insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi yaşamanın özgül ağırlığını keşfetmeden yaşayacaklardı hayat fahişe erkeklerin elinde bir yosma gibi hırpalanacak hangi mevsime el atsak elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış? gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?
ey insan sen olmasaydın Yusufçuk kuşunun ne dediğini yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim herşey çift yaratılırken niçin birşey tek? bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın içinde kopan amansız savaşı olmasaydın sen çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş? kendimi bir kum diye atıversem çölüne ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?
ey insan senin sırrın gözyaşının terkibinde saklıymış bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken bir dişi varlığını varlığına adarken bir erkeğin ellerinde ölüm havlu atarken haklıymış söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış? alışılmış sözcükler yükleyip kanadına ona doğru uçursam katına alır mıymış?
ey insan ey güneş hamilesi bir kere doğarmışsın bin kez doğururmuşsun parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi onun için ağlıyor yeni doğan bebekler doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini doğur ey İsrafil’in nefesi ey güneş hamilesi sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş? gemilerin de yandı sil aklından dönüşü vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?
ey insan hıncını hıncıma kat sancını sancıma kat pamuktan ellerini geçir yürek halkama ister ayağın katına çek istersen yerlere at.
Bir yaşamı avuçlarına alıp gecenin sessizliğinde kaybolmak; dalgın bakışlarla… Kimin adını savursam boşluğa hep bir harf gelip takılır yüreğime… Susmuyor alfabenin başındaki harf de; sonundaki harf de… Araya kaynayanları saymaya gücüm yetmez…
Balkondaydım…. Az önce… Azalarak…
içimdeki boşluga düş… ben tutarım seni ?
Hangi günlüğün kapağını açsam rüzgar esip geliyor bugünüme… Dışarda hain bir yaz kavurmaktan uzak.. Düşler yangın yerindeyken, düşsüzlük almış başını gidiyor… Sayıklayan bir bedenin, hiçbir sese yetişemeyen görüntüsü salınıyor karanlıkta…
Şehir içine akıyor … Şehir içime akıyor…
Kanmadan kanacaklarıma, alıp başımı sureti olmayan bir gidişe doğru yola çıkıyorum…
içimdeki boşluga düş… ben tutarım seni ?
Aldırmadım…
Ne sana ne sen’li kuşkuların gölge oyunlarına… Bir yerlerde soğuk bir rüzgar devralıyor geceyi… Hissetmekten uzak bedenim, gelen çağrıya ‘hayır’ demiyor…
Gel diyor düşlerin yolcusu, gel ve sarıl bakışlarıma… Bir dal aramalı mıyım diye düşünürken, çatırdayan sesinle irkiliyor bedenim…
Yoksunluğuma karışıyor çürümüş başkalaşımın… Tetikte tek bir can, kurşun soluğunda…
içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Ya vazgeçip siyah bakışlarından düşeceğim; ya da savaşıp kokuna katacağım beni…
Gece bakışları… Saatte bilmem kaç; kaç kilometre hızla aşktan düşüyorum…
sen içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Bakışlarından yabancı bir misafirliğin arsız huysuzlanmalarını seziyorum. Elimde değil, biliyorsun. Seni sakladığım yerden seni çıkarabilmek için sana ihtiyacım var.
Kaç deniz geçtim bu gölgelikte dinlenmek uğruna. Kaç suda yüzdüm, dinlenmeden. Vakitsiz duruşlarım oldu, vakitsiz taşıdığım ağırlıklar. Künye gibi taşıyorum her birini sebepsiz, sağır, izbe duygularımla…
Bu yolun sonundan geçmen için önce, beni ben’de çiğnemen lâzım.
yinede vede; içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Nöbetleşe çalışıyoruz geceyle. O sabaha vurgun, ben karanlığa. Zamanı terk etti kollarıma, çekip gitti. Onca ayın arasından birtek Mayıs’ı mı layık gördü susuşlarıma.
Çekiliyorum…
Tek damla sen bırakmayacağım giderken bende; Oysa bir tek damla bile yeterdi değil mi sevmelere.
Bak! Yağmur bakışlarımda kokuna dayanıp sana eğilen yersizliğim saklı… Görmezsin, biliyorum… Görmeyeceksin de…
Zehirli sözler bunlar… Damıtmadım hiç birini…
içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Akrep sokarken, yelkovan pan zehirden uzaklaşıyor… Bak, görüyor musun fırtına yaklaşıyor!!! Bileklerim ince, savrulur muyum bu dilsizliğimle?
Çarşaf açıyorum tenindeki gölgeme, hadi gel gel bu gece… Ay çıkmamış gözlerimin kum dolu bakışlarından, yeter ki sen ol,seni içtiğim gecelerde… Adını bilme; adını bilme böyle ne olur; yanımda bir yerlere devril hatırlayamadıklarımızla. Aramıza giren kaç şehir var ki; geçmişimizden başka? Hem, ikimiz de tüketmedik mi sayfalarca gergef gibi işlediğimiz ömrümüzü, sigara niyetine… ?
Şimdi kulaklarıma bıraktığın fısıltılı sözcüklerini yanına alıp bendeki ben’e yavaşça koy başını… Nefes alışlarımın titreyen ritmine karışsın yanağındaki pürüzler. İrkileyim… ve içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Kaç gece böyle uykusuz çoğaldım yatağımda. Yastığımın altına düşlerini bırakıp gittiğin o günden bu yana, hep o gecenin doğumunu bekledim arsız çocukluğumla…
Rüzgârını şehrinin avuçlayıp martıların kanatlarına asıyorum… Kal diyorum sesine. Kal ve bir notasını eksik koyduğum sesimin nâmelerini dinle diye…
Kızma…! Biliyorum, senin bir kalbin yok…
Hecelerim vurguna takıldıysa oltanın ucunda, bundan sana ne…!!! Bu yalnızca benim vurgunum… Sen yine filmlerini toparla geceye hazırlık için, yorgunluğunu toparla kanepende ve hiç değilse bu defa ağırdan aç kitaplarının kapağını… içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Demiştin ya bir defasında: ” Sana gel deyişimin sessizliği mi bu?” diye, bak işte mırıldandım seni, içinde ben’im kokan sen gibi…
“Bazen dalgaların kıyıya mı yoksa açığa mı sürükleyeceğini akıntılar belirler…Bunlar sessiz ve derindedir…Bazen sıcak bazen soğuktur…”
Serin bir ilkbahar akşamı gibi düştüm; Beklentilerimden çok uzakta bir sahnede, boylu boyunca duruyordun karşımda. Hangi sesime düşeceğini, beni hangi rüzgârın koynundan çekip çıkartacağını sezemiyordum; ancak yaşamın bir şekilde bizi karşı karşıya getirdiği su götürmez bir gerçekti. Duygularımı arkamda bırakıp, nice sevda sözüne sırtımı çevirip sana döndüm yüzümü.
Yeni yetme duygularım olmadı benim hiç.. Sevdaya hazan resmini çizmedim. Ne olduysa diğerlerine, benim sularımda gezinmeye başladıktan sonra oldu ve tüm duygular ondan sonra yerle bir oldu… Geç kalmıştım bir şeylere… Suçu kendimde bulmayı, ben hep onlardan öğrendim… Oysa avuçlarımdaki sıcaklığı alıp götüren onlardı… sen yinede; içimdeki boşluğa düş… ben tutarım seni ?
Şimdi ağırlaşan geçmişin koynunda sana dökülüyor kalemim.. Bir bir soyunuyorum yaşamı , atıyorum üzerimden bana bırakıp gittiği her ne varsa…
Ve elbet Gözlerin sularımdan çekilince Ürkek bir ceylanla anlaşırım Yüzünün çok yakını olan bir limana Dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine Bahçeni tutan tavşanlara sığınırım
Kanımdan geçilmiyor moraran ağzım Kovalanıyorum İkindi zaman karanlığı iç çarşılar Ey şafak bir askerle anlaş Çünkü namluya sürüldün İşte burada bir ordu yürüyen karnımda İzim sürülüyor köpeklerin sürünerek yaklaştığı Anlaşılıyor Hatırlarımıza dokunulmamış Fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların Geleceğimizin serin suları ve göllerine
Ey kadın kokla beni Hayatım yasaksınız
Gelinmiyor akşam zaman kaplanı Kaçmıştım yeni bir ırmak şeklinde Hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde Kıvrılıp yeniden yakalanıyorum Cam kesiyor göğüslerimi Boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım
Hem şarklıyım ben Gövdem yara dolu
Sevdiğim kolla beni Anlıyorum
Fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara Öpüşüyorlar Harbin bittiğini söyle ayrılsınlar Çünkü gece zamanın katranıdır Gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme Çantamda sevişme askerleri Harbin bittiğini söyle
Önce beni boğacaklar özgür ve sevecen olmak için Bir bıraksam Yakut bir kuşun içinde duran ellerimi
Sevdiğim Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden Geç derimin altındaki tehlikeleri Yürek kızgın bir kuma devrilmeden Yokla beni
Anlıyorum kaçmaya zaman yok Şafak birden doğrulacak
benim parmaklarım, yüzümün devamıdır ellerimse Tanrı'nın varlığına delil hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, hiç yaşamamış gibi ölürüz bize ihanet edenlerden, ölerek intikam alırız ben ki her saniyemi, son anım gibi yaşıyorum yani muamma değil artık benim için ölüm eğer buraya sığamıyorsam ya göğe çekilir, ya toprağa gömülürüm
ben öldüğümde sana verdiğim kolye parlayacak bir fotoğraf alev alacak, bir kuş havalanacak yere düşürdüğün kitaptan etrafa sözcükler saçılacak bozkırda babasının sırrı bir oğul doğacak ben öldüğümde bu venedik bayramı son bulacak
gece üsküdar vapurunda sur üflendi paşakapı duygulu bir cezaevidir, her an kendini ateşe verebilir çünkü kapıaltında bir çocuk bilir çıkınca öleceğini bir çocuk yalnızca kafiyeye düşmandır, dünyada kötülük bitmiş gibi benimse ellerimi sudaki yıldız aksi yakabilir ve her söylediğim, kimsenin açamayacağı bir vasiyettir
İki bulut arasında çırpınan bir yıldızım şimdi,uzun süreli olan ve belki de yıpranmış ilişkimi sürdürürken bir anda karşıma çıkan kadın karıştırdı her şeyi . yakın tarihimin en güzel ama belki de aynı zamanda en kötü günlerini yaşadığım "o" bir tarafta, yeniden kalbimi çarptıran kişi diğer tarafta. bir kalp iki aşkı birden taşıyabilir mi? bak "o" bana neler yaptı belki yenisiyle daha mutlu olacaktım , ama eskisi de kaç senelik bitecekse de böyle bir sebepten bitmemeli, tamda her şey rayına girmişken diye bin parçaya bölündü zihnim de kalbimde..
Kafam karma karışık, peki neden karışıyordu kafam? ikisinde de farklı şeyler buluyorsun . farklı özellikleri oluyor seni etkileyen. sonra ikisini kafanda çarpıştırmaya başlıyorsun, acaba hangisi diye. aslında ikisini de sevdiğini fark ediyorsun, ikisini de istediğini...
İşte benim hikayem.....
Canımdan çok sevdiğim karım Feraye.. onunla 13 yıl önce sürüldüğüm okulda tanıştım. Kendisi öğrencimdi,çok zeki ve alımlı bir genç kızdı. hep en ön sıraya oturup beni süzerdi,gözlerim bacak bacak üstüne attığında bacaklarına takılırdı diz kapaklarındaki gamzelere bakmadan duramazdım . ilk başlarda pek umursamadım, Tarih dersine olan ilgisine verdim bana olan ilgisini. Fakat bir gün derse girdiğimde ön sıranın boş olduğunu fark ettim(fark etmemem olanaksızdı zaten)derste yeterince verimli olamadım gözlerim onu aradı hep fakat 3 gün olmuştu Feraye yoktu.. Sonra dayanamadım ve üstü kapalı bir şekilde bir öğrencime sordum; ''Onlar taşındı hocam'' dedi . Onlar taşındı..nasıl taşınırdı nasıl giderdi? Hiçbir şey yokmuş gibi, yoksa hiç Bir şey yok muydu aramızda tabi ya Tarih dersini severdi Feraye beni değil ki..
3 yıl sonra eylül ayının 3. haftası... İzmir 2. kordondayım, dalganın kıyıya vuruşunu seyre dalmıştım ki omzumda sıcak bir dokunuş hissettim. bildik bir gülümsemeydi dudaklarındaki, o ön sıradan beni izleyen genç kız değildi artık büyümüştü ,serpilmişti lakin aynı koku hakimdi saçlarına.. Ferayem...
''Hocaaam,nasılsınız hiç değişmemişsiniz''..diyordu..birer çay içtik Feraye üniversite 3. sınıftaymış Edebiyat öğrencisi ..Tarihi severdi oysa Feraye savaşları severdi sevişmelerden ziyade..
''Lisedeyken size aşık(tık) hocam'' deyip deyip gülüyordu..meğer o dönem kızların hepsi bana hayranmış bense Ferayeye..
Böyle karşılaştık tekrar ,aşk hikayemizin gelişmesini es geçiyorum,girişi anlattım ve sonuç Evlendik..
Olmuyor,yapamıyorum 10 sene oldu Feraye çok değişti. O eski çekingen ve narin kız gitti yerine beni sorgulayan,yıpratan genç kadın geldi.. Ne kadar kaldığımı bilmiyorum ne kadar yol aldığımı da bilmiyorum sahi yol aldım mı? Sensiz yaşamayı da öğrenirdim öğrenmesine de saçlarının kokusunu duymadan yatamazdım be Feraye.. Bu düşüncelerimi ve iç savaşlarımı bir rafa kaldırdım ne de olsa o benim kadınımdı ,sevdiğim tek ayrıntıydı..
Ela Sonay... Dönülmez akşamın ufkundayım..." Çok hüzzamlı, iç ağrıtan ve hüzünlendiren bir şarkıdır... Efkar doludur, dolup dolup boşalan rakı kadehleri gibi... İçsem mi ne yapsam..ne kadar yalnızım bir bilsen yanımdayken sana dokunamamak kokundan ayrı kalmak ne kadar acı ...
işte şu an bu odada, bu kağıt üzerinde, bu gece,bu saatte seni öldürmek istiyorum..."yapabiliyor muyum ?hayır..ne zaman girdin hayatıma ve bana dair ne varsa ne zaman bitti yüreğinde..
Hani 2 yıl evvel bizim okula seminere gelmiştin ya ben en ön sıradaydım bakışlarınla esir almıştın beni kendine. Oysa tarihi sevmezdim ben ve sen demiştin savaş senin işin değil sevişmeyi seversin diye..Çok sevdiğim edebiyat bölümünden ayrılıp Tarihe geçmiştim sana yakın olabilmek için ve bir gece ansızın gelmiştin bana tüm saflığınla.. O gece birlikte olmuştuk,sen ve ben değildik artık bir cümlede yer alacak olsak özne ikimiz olurduk ..''Biz''.. Neden sonra öğrendim evli olduğunu karım dediğini ve aldattığını tamam belki karını benle aldattın ama Uğur benide karınla aldattın 2 yıl boyunca... Ayrılamadım kaç kez istedim yapamadım ..Uğur böceğim derdim sana Sende Gül'üm derdin bana..ben seni hiç sevmedim esasında yorgun akşamlarda bağıra bağıra şarkı söylememizi sevdim bir güle gülümsemeni,yıldızlara ıslık çalmanı beni aldatırken bile beni hatırlamanı düşündüğünde Gül(üm) demeni özlemimi duymanı sevdim..
Uğur Sezgin.. Adını göz renginden almayan,hiçbir güzellik sıfatının güzelliğini niteleyemediği,Uğur'a izmarit kokulu gecelerde sayfalarca yazdıran kız Ela...Sonbaharın şehrin sokaklarında sarı sarı dolandığı bir günün akşamında,emanet bir sevda vardı yüreğimde , kararlıydım paylaşacaktım emanetimi sevdiğim kızla… Tüm heycanlarımı büyük mutluluklara çevirmek için, Elanın her akşam eve döndüğü tenha yolda ki tek sokak lambasının altında beklemeye koyuldum… Beklemek hiç bu kadar uzun olmamıştı sanki! Nihayetinde tüm özlemlerin, koyusunda yüreğimi kararttıkları o sokak arasında salınmaya başlamıştı Ela! Gözlerini sokak arasını aydınlatan o lambanın altında ki gence dikince! İşte o zaman karanlığa hapis o sokak gerçekten aydınlıktı .. Çocuksu bir tebessüm belirdi yüzünde sevdiği gencin karşısına çıkacak olmanın korkusu dolandı ayaklarına belli ki ! Bir adım mesafe kaldığında aramızda çarparak attığımız adımları cesaret sayarak koyuldum evine..Sahipsiz bir sevdadan söz eder gibi tüketmeye başlamıştı nefesimi çocuk! Sahiplenmeye hazır gibi sabırsızdı genç kız… Karanlığını gecenin, ayını gökyüzünün ve tek sokak lambasını o sokağın, şahit tuttuk birleşen ellerimiz hiç ayrılmayacaktı yeminle! Ve adına onlarca türkünün yazıldığı şehirde biriktirmeye başladık anılarımızı !İstanbul ..bana sevdiğimi anlat... 2 yıl boyunca sürdü ilişkimiz Elayla Artık her şey rengini sevgiden alıyordu sevginin adı ise Elaydı ..
Ferayeyle olan ilişkimi de bitiremedim çünkü Ferayem benim 17 yaşımdı ilk kadınımdı,kızımdı ,Annemdi..Gidemedim Ferayemden kalamadımda..
Feraye Tanyeri.. Göz göre göre gidiyordu Sevdiğim adam gitme diyemiyordum eskilerden kalma bir gurur vardı hani şarkılardan kalma bir mısra belkide gururluydum ya ordan geliyordu asaletim.. Sıklaşan seminerler şehir dışına çıkmalar ve beraberinde gece dışarda sabahlamalar..gecenin siyahlığında yapayalnız buz gibi bir yatak..aldatılmanın acı tınısı.. dilinde yabancı tat, gözlerinde başka renk ..düşmeklerdeyim,bütün ihanetlerin kuşkuların arasında biriyim..ateş mi yakardı beni fırtınalar mı yıkardı bir infilakla parçalanıyorum..bittim bırakma beni...Uğur böceğim derdim sana Sense bana aitlik ekiyle sahip çıkardın Ferayem derdin..hiç bir çiçek seni anlatamaz derdin ve gül'ü hiç sevmezdin..
Gece ısrarla ve acı acı çalmaya başladı telefon, sevmezdim gece çalan telefonu mutlaka bir sevdiğimi alırdı benden, babam'ın ölümü sonra annem'in şimdiyse sevdiğim adamın kaza yaptığını haykırıyordu ahize..
Koştum boş ve soğuk koridorlarda. Yatıyordu küçülmüş müydü sevdiğim adam ?bir çocuğun masumiyeti vardı suretinde..kaplolar sarmıştı vücudunun her yerini ,yüzü gözü kan revan içindeydi.. İçeri almadılar beni ,hayati tehlikesi sürüyor dediler. Buzlu bir pencereden seyrettim sevdiğim adamı. Evet sonunda beni bırakıyordu..2 gün oldu durumu değişmedi, ben pencerenin ardında 'O' ise telefonda bekledik sabahlara kadar, sonradan öğrendim sürekli hastaneyi arayıp kocamın durumunun raporunu aldığını..
1 hafta sonra
Önce beyin ölümü gerçekleşti ama olsun yüreği atıyordu ya belki dedim, belki bir umut... Uğur öldü, cenazesini kaldırdık saolsun eş dost geldi birde ağacın altındaki siluet.. Uğurladık uğurumu..
Elaymış adı.. Günlüğünü buldum Uğurumun, ne kadar sevmiş 'O' kadını. Meğer Gül'ü severmişte ben sevmediğim için sevmiyorum dermiş..ve aslında sevdiği her şeyi Elayı bile ben olduğum için rafa kaldırmış.. tuhaf bir acı ve suçluluk kapladı yüreğimi Elaya gittim kocamdan kalan tek emanetti (ilginç bir annelik iç güdüsü sardı benliğimi) Ela güzel bir kızdı. Adını gözlerinden almış olmalı diye düşündüm, 24 yaşlarındaydı bense 35' imde . Uğur genç severdi zaten ama hiç üzülmedim çünkü o gün anladım ki benim geçmişimi bulmuştu bu çocukta..Gülümsememi saçlarımın asi dalgasını gördüm Ela'da.. Savaşı da severdi sevişmeyide Uğur. ben hep savaşmıştım oysa sevişen bir yan bulmuştu Ela'da.. İçimi yaralayan tek şey yatak odasındaki kokuydu. Uğur'un kokusuydu bu baş ucundaki gözlük dikkatimi çekti demekki geceler boyunca bu kıza yazmıştı şiiirlerini ..Birde yatağın ucundaki gecelik bana evlilik yıl dönümümde aldığının aynısıydı. Belki Ona da sevgililer gününde almıştı tek fark vardı benim ki daha kırmızıydı ya da bana öyle geliyordu..
Her cümle bir nefesliktir Feraye ; ben, sadece senin söylediklerini tekrarlıyorum..demiştin ya bana meğer ben hep kedimi tekrarlıyormuşum.. Uğurun günlüğünü ait olduğu kişiye vermenin huzuruyla eve koyuldum ..3 saat sonra kapım çaldı Elinde bir mektupla Ela duruyordu meğer Uğur kaza geçirmeden bir gece evvel Ela'dan ayrılmış
Şöyle diyordu Mektup ''Keşfedilmeyi bekleyen kadın, yok bir hünerin aslında, gülüşünü, kirpiklerini çıkarttın mı suratından bir de İstiklâlde'ki barı dinamitledin mi kökünden; ne senden eserkalır, ne de benden. Sen hep bir yok oluş gibisin.Uzak bir gülüş gibisin, gazete sayfalarına sığmayan, bir teori kadar gri, anlaşılmayan şeyleri anlamama yarayan, saçmaladığım zamanlarda burada dur diye beni uyaran, sen sürekli hiç durmadan ve sıkılmadan KANAyanımsın… Kana karışmak kadar acilsin.''
Aklımda kalan tek cümle;'' Ben sende Ferayeyi buldum fakat zamanla Ferayeyi kaybettim..''cümlesiydi..
Uğur beni seviyordu, Uğur beni seviyordu diye haykırdım, sevindim biliyordum zaten dedim. Sonra Uğurun olmadığını fark ettim ..insanoğlu ne kadar bencil diye düşündüm ve masaya iki kadeh koydum. Biri benimdi diğeri yalnızlığın birde şiir açtım sabahın 4'ünde seni andım sabah ezanına kadar ..
Adam bütün adamlığını dökmüş önüme.. sonra yatağıma döndüm evet benim geceliğim daha kırmızıydı bugün Elanınkinden...
Mektubun son sayfasını vermedim Ferayeye varsın onu sevdiğini düşünsün varsın onun geceliği daha kırmızı görünsün ..Yüreği benimdi Uğur'un son cümlesinden anladım ikinizide sevdim diyordu lakin Gül(üm) senin kokunu götürüyorum içimde diyordu mısraları Uğurun ki bir intihardı benden ayrılamayacağı için bu hayattan ayrılmayı seçmişti ..Sevmek bir intihardı....
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gb, hem de hep senin kalacakmış gb hayat... İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...