Blogda Ara

27.07.2008

6 MAYIS ULUSAL SOLUN İDAM EDİLDİĞİ GÜN


Deniz, Bağımsızlık Mücadelesinde Ne İlk Ne De Son Nefer

6 Mayıs 1972 Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edildiği tarihtir. Bu tarih aslında kökleri 1919’da Mustafa Kemal’in başlattığı Kuvayı Milliye mücadelesinde olan ve 1968’lerde doruk noktasına ulaşan Ulusal Sol mücadelenin en büyük yarayı aldığı tarihtir. Çünkü emperyalizm bir taşla iki kuş vurmuş, hem sol hareketi lidersiz bırakmış, hem de solu Kuvayı Milliyeci kimliğinden arındırarak tarihsiz ve köksüz bırakmıştır. 70’lerden 80’lere giden süreçte Türk Ordusu’nun içine sızdırdığı Amerikancı generalleri, devrimci gençliğin ve halk hareketinin karşısına çıkarmış, bağımsızlık mücadelesinin olmazsa olmazı ordu-millet-gençlik ittifakını dağıtmıştır. Kuvayı Milliye anlayışını tasfiye etmiş, Batıya sağıyla soluyla bağlı parlamenter sistemi adım adım kurumsallaştırmıştır. Sol bu noktada oyuna gelmiş, bir tarafı parlamenter sisteme eklemlenmiş, bir tarafı marjinalleşmiştir. Ulusal Kurtuluş ideolojisi ise ancak Denizlerin idamından 30 yıl sonra Mustafa Kemal’den ve Denizler’den güç alınarak Atatürkçü gençlik hareketinin yeniden filizlenmesiyle yaratılabilecek, Ulusal Sol’un temsilcisi TÜRKSOLU Gazetesi’nin yeniden çıkmasıyla halk içinde bir kuvvet haline gelebilecektir.

Bugün Deniz’le ilgili yapılan değerlendirmelere baktığımızda, O’nun temsil ettiği değerlerden ve mücadelesinden soyutlandığını görmekteyiz. Bir takım halk ve sol düşmanı anlayış Deniz Gezmiş’i zaten terörist ve marjinal olarak göstermektedir. Marjinal sol ise Deniz’i sahiplenmeye kalkmaktadır ki, Deniz’e en büyük ihaneti bu kesim yapmaktadır. Öyle ki Deniz’in posterleri açıkça ABD emperyalizminin uşaklığını yapan bölücü örgütün eylemlerinde bile taşınabilmektedir. Kısa yaşamını emperyalizmle ve onun içerdeki uzantılarıyla mücadeleye adamış biri için yapılacak en büyük ihanet budur. Deniz gibi düşünmeyenlerin Deniz’i sahiplenmesi, bugün Erbakanların Tayiplerin ya da Batıcıların “Atatürkçü” olması gibi bir şeydir. Atatürk düşmanlarının Atatürk’ü sahiplenerek, Atürkçülüğü halktan koparmak için verdikleri savaşımın aynısı bugün bölücüler tarafından Deniz Gezmiş için yapılmaktadır.

Oysa, Deniz Gezmiş’i anlamak için O’nun yaşadığı çağı ve O’nu yaratan koşulları iyi anlamak gerekmektedir. Deniz Gezmiş’i yaratan aslında emperyalizmin ta kendisidir. Emperyalizm ulusları yok etmeye çalışırken hep karşısında Atatürk’leri, Deniz’leri, Che’leri bulmuştur. Bu yüzden Deniz, bağımsızlık ve devrim mücadelesinin ne ilk ne de son neferidir. Deniz, emperyalizme bağımlı sömürge bir ülkede bağımsızlık ülküsüyle kendinden önceki geleneği sahiplenen, tarihin O’na yüklediği görevi Mustafa Kemal’den devralan bir liderdir. Kendi ifadesiyle bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaşçısı’dır. Deniz’e göre; “Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise Mustafa Kemal’in gençliğe yüklediği bir görevdir.”

Deniz’in yaşadığı yıllar Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’nin yeniden emperyalizmin sömürgeci saldırısına uğradığı yıllardır. Deniz Gezmiş, Türkiye’nin içinde bulunduğu dönemi Devrim Gazetesi’ne verdiği röportaj’da şöyle tahlil etmektedir: “Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumundadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara mal edilmesi sağlanacaktır.”

Bugün Türkiye, Deniz’in tarif ettiğinden farklı bir durumda değildir. Maalesef, Denizlerin mücadelesinin boğulduğu oranda Türkiye daha da geriye gitmiştir. Denizlerin mücadele ettiği gerici düzen aynı tip politikacılarla devam etmektedir. Üstelik Türkiye 60’lı yıllardan daha fazla emperyalizme bağımlı durumdadır. Türkiye, ABD ve AB emperyalizmi tarafından tam bir kuşatma altına almış durumdadır.

Ancak aradan geçen yıllar, Denizleri unutturmak yerine daha da hatırlanır kılmıştır. Çünkü aradan geçen yıllarda Türkiye’nin emperyalizme bağlı yapısı daha da derinleşmiş, bu durum bağımsız, onurlu ve başı dik bir Türkiye özlemini daha da arttırmıştır. Bugün Deniz’in adı, kişiliği, yaşamı, tüm devrimci gençlerin mücadelesine bayrak olmakta, her Türk genci Deniz Gezmiş’i okuyarak devrimci olmaktadır. Bugün her bir Türk gencinin yüreğinde bir Deniz yatmaktadır. Deniz Gezmiş adı, her geçen gün O’nu marjinalleştirmek isteyenlere inat efsaneleşmektedir.

Deniz Gezmiş Kemalisttir

Deniz Gezmiş marjinal değil Atatürkçüdür. Marjinal olan halkın değil, Batının iradesine dayanan düzen ve düzenin savunucularıdır. İdamından önce babasına yazdığı mektupta babasına O’nu Kemalist düşünceyle yetiştirdiği için teşekkür etmektedir: “Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba biz Türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız. Elbetteki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün yeneceğiz onları…”

İşte Deniz Gezmiş için Atatürkçülük her şeyden evvel bir aile terbiyesidir ve atalarından aldığı bu terbiye milletinin ABD emperyalizminin kölesi olmasını kabul etmemektedir. 68 gençlik mücadelesine karakterini veren de işte bu ulusal kurtuluşçu kimliktir. Bu kimlik 1968’de solun Türkiye tarihinde halkla bağları en kuvvetli olan dönemini yaşatmış, sol en kitlesel öğrenci, işçi ve köylü eylemlerini bu dönemde gerçekleştirmiştir. Denizler gençliğin mücadelesini “Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşleri” ile üniversite dışına taşımış, halkın sevgisini ve saygısını kazanmışlardır. Milletin değerleriyle buluştukları için solu kitleselleştirmişlerdir.

Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal yürüyüşü düzenleyen Deniz ve arkadaşlarının halka çağrısı şöyledir: “Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimi’ne saldıran karanlık güçlere dur demek için, milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım…”

Yine, Denizlerin 69’da faşistlerin silahlı saldırısından sonra tutuklanmasının ardından Devrimci Öğrenci Birliği’nin dağıttığı “Gerçek Milliyetçi Öğrenciler” başlıklı bildiri şöyledir: “Deniz Gezmiş haksız yere tutuklanmıştır. Çünkü, son üniversite olaylarında savunma durumunda olan devrimci, gerçek milliyetçi öğrencilerden sekiz kişi sanık olarak adliyeye verildiği halde, saldırganlardan eli tabancalı, beli bıçaklı hiç kimse yoktur. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak Amerikan emperyalizmini ve onların çömezlerini Türkiye’den atıncaya kadar savaşa devam edeceğiz. Bu uğurda tevkif değil, hepimiz öleceğiz.”

Görüldüğü gibi 68 gençliği bugünkü “sol” un aksine kendisini milliyetçi olarak tanımlamaktan, “Türk” kelimesini kullanmaktan çekinmemektedir. Aksine dağıttıkları her bildiri “Türk gençliği” ifadesiyle başlamakta, çıkardıkları gazetenin adına gururla “Türksolu” demektedirler. 68’de sol damarlarına kadar Türktür, Atatürkçü’dür.

Deniz Gezmiş Üçüncü Dünyacıdır

Deniz Gezmiş’in mücadelesi yalnızca Türkiye’nin bağımsızlığıyla sınırlı değildir. Deniz’in yaşadığı yıllar dünya çapında mazlum ulusların emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş mücadelesi verdiği bir çağdır. Afrika’da, Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Asya’da ezilen uluslar ABD emperyalizmine karşı savaşmakta, bu savaşlar tüm ezilenlerin ve dolayısıyla Türk milletinin mücadelesini keskinleştirmektedir.

Ancak Cezayir’de, Hindistan’da kurtuluş için savaşanlar Atatürk’ün fotoğrafların göğüslerinde taşırlarken, Türkiye’de Atatürkçülükten hızlı bir dönüş yaşanmaktadır. Deniz için ilk çözülmesi gereken çelişki budur ancak, ezilenlerin mücadelesine kayıtsız kalamamaktadır. Atatürk Türkiyesi’nin bu uluslara el uzatması gerekmektedir.

Türkiye ise farklı bir rotadadır ve bu mücadelelerin karşısında yer almaktadır. Deniz, bunun için Filistin’e gitmiştir. Yanında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Arapça yazılı kimliğini taşımıştır. Che’yi hep örnek almış, Che gibi emperyalizme karşı vuruşarak ölmeyi istemiştir. Deniz, mücadelenin emperyalizmle ezilen uluslar arası bir mücadele olduğunu kavramış ve Ulusal Kurtuluşçu bir ideolojinin dünya çapında savunucusu olmuştur.

Ho Chi Minh’in ölümü üzerine SBF’de yaptığı konuşma, mazlum dünyanın bir mensubu olan bir Türk çocuğunun ezilenlerin mücadelesini nasıl yürekten hissettiğini ortaya koyar niteliktedir: “Amerikan emperyalizmine karşı yedi iklim, dört cephede mücadele ettiğimiz, Bolivya’da, Venezüella’da, Angola’da, Vietnam’da kahramanca ölmesini bildiğimiz bu günlerde Ho Chi Minh arkadaşı kaybettik. O’nun Amerikan emperyalizmine karşı verdiğikavgada, kararlı, azimli tutumu zor günlerimizde bize yol gösterecek ve Vietnam halkının milli demokratik devrim mücadelesinde inançlı adımları oportünizme karşı mücadelemizde bizlere örnek olacaktır. Merhaba Ernesto gibi ölenlere, Merhaba Camillo gibi ölenlere, Merhaba Ho Chi Minh’lere, yuh olsun emperyalizme.”

Mücadeleyi günümüze taşımak

Devrimci gençlik ne için mücadele ettiğini şöyle ortaya koyuyordu: Türkiye’nin kalkınması ve halkın kurtuluşu, Amerikan emperyalizminin yurttan atılmasına bağlıdır. Bunun için sorun Amerikan emperyalizmini kovmak için mücadeledir. Amerikan emperyalizmi gayrı millidir. Ona ortaklık edenler ulusa ihanet etmiştir. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir. Gayrı milli olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü anayasaya aykırıdır. Denizler doğru tespitlerle yola çıkmışlar ve mücadelelerini Kuvayı Milliye’ye dayandırmışlardır. Deniz gayrı milli unsurları şöyle değerlendiriyordu: “Çağımızda sermayenin vatanı yoktur. Sermayedarın vatanı, parası nerede çok kâr getiriyorsa orasıdır. İşte bu yüzden yurdumuzu Amerika’ya peşkeş çeken bir avuç hainin kârı ve teminatı Amerikan Dolarlarına bağlı olduğu için, onların asıl vatanı Amerika’dır, Avrupa’dır”.

Deniz emperyalizme ve sermayeye karşı ise tüm halk güçlerini vatan savunmasında dayandığı kuvvetler olarak koymaktadır. Bu kuvvetler içinde emperyalizmle hiçbir bağı olmayan halkın yanına 27 Mayıs’ı yapan güçler yer almaktadır. Denizler, gençliğin parlamenter düzenden ve siyasal partilerden uzak durarak, Kuvayı Milliye’nin bir bileşeni olması gerektiğini savunmaktadırlar. Ancak bir süre sonra bu fikir gençlerin öncü kadrolar olarak algılanmasına kadar varmıştır. Diğer taraftan Kuvayı Milliye’ye dayanan mücadele, Latin Amerika ülkelerinin mücadele pratiklerine uyarlanmaya başlayınca ülkenin tarihsel gerçeklerinden kopulmuştur. Silahlı mücadele tarzı ile birlikte, Kuvayı Milliye’nin bileşenleri olan halk-ordu-gençlik arasındaki bağlar kopmuştur. Bu da düşmanlara, devrimci hareketi boğma fırsatını doğurmuştur.

Ancak burada belirtilmesi gereken Denizlerin mücadelelerinin yanlışlığından değil, Türkiye’nin bağımsızlığını savunmaları ve bu yolun ancak devrimci mücadeleyle başarılabileceğini düşünmüş ve düşüncelerini eylemleriyle hayata geçirmiş olmalarından dolayı ortadan kaldırıldıklarıdır. Bu noktada onları terörist eylem tarzıyla suçlamak sapkınlıktır, ihanettir. Denizlerin dayandıkları Ulusal Kurtuluşçu ideoloji emperyalizmi korkutmaya yetmiş ve Türkiye’nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemeyen bir kuşağın liderleri katledilmiştir. Bu yüzdendir ki bugün Türkiye, topraklarının bile tartışmaya açıldığı günleri yaşamakta, ABD ve AB tarafından kuşatmaya alınabilmektedir. 6. Filo’yu denize döken gerçek milliyetçi anlayış yok edildiği, 6. Filo’nun karşısında namaz kılan anlayış kutsandığı için Türkiye NATO mollalarının hakimiyetine girebilmiştir.

Deniz Gezmiş, Atatürk’ün asil kanından yarattığı öz oğludur

Bugün Türk gençliği 60’lardan daha köklü sorunlarla karşı karşıyadır. Türkiye’nin merkezinde olduğu Ortadoğu coğrafyası ciddi bir sömürgeci saldırı altına girmiştir. Ancak, emperyalizm yeni Denizleri yaratmaya gebedir. Deniz gibi özgüveniyle, iradesiyle vatanı için yaşamını adamaktan çekinmeyen nice gençler yetişmektedir. Bu noktada Türk gençliği Deniz’i doğru anlamak ve O’na benzemek zorundadır. Ulusal Kurtuluşçuluğu, Atatürkçülüğü ve devrimciliği Denizler gibi doğru ele almak ve bunun mücadelesini vermek gerekmektedir. Deniz’in kendine güveninin, uzlaşmaz devrimciliğinin kaynağını O’nun vatanseverliğinde aramak gerekmektedir. Deniz, Gemerek’te yakalandıktan sonra o dönemin İçişleri Bakanı tarafından “İşte bu pejmurde adam Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kumandanıymış. İyi bakın kılığına kıyafetine suratına” diye aşağılanmaya çalıştığında, “Beğenemedin mi? Kahramanın tabii” diye cevap verir. Deniz, koltuğuna güvenen bakanın oturduğu yerin Amerika’nın kucağı olduğunu görmekte, asıl aşağılık olanın bakanın kendisi olduğunu dalga geçerek belirtmektedir. Deniz kendinden başka hiçbir şeye güvenmemektedir. “Asılma günü gelip çatınca, o sevdiğim giysileri giyeceğim. Postallarımı, parkamı... Beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler, giymeyeceğim. Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına. Yok! Tıraş falan da olmayacağım. Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım... Avukatlarıma döneceğim, bizler için gelecek kuşaklara tanıklık edin diyeceğim. Bir devrimci ölüme böyle gider işte. Bayram yerine gider gibi.”

İşte Deniz, asla yaptıklarından pişmanlık duymamış, eğilip bükülmemiş, af dilememiş, teslim olmamıştır. Mustafa Kemal gibi, düzenle tüm bağlarını koparmış, tüm hayatını Türkiye’nin bağımsızlığına adamıştır. Erkin’in de dediği gibi Deniz, Atatürk’ün asil kanından yarattığı öz oğlu olmuştur. Atatürkçülük 1968’lerde Denizlerle yeniden emperyalizmin karşısına dikilmiştir.

NUR ARSLAN

Hiç yorum yok: