MÜNİH'TEKİ bayram toplantısında Cumhuriyete yönelik iç ve dış tehditler konuşuluyor.
Bir yanda, büyük güçlüklerle kurulmuş bir Cumhuriyetin verdiği gurur, bir yanda tehditlerin getirdiği tedirginlik. Uzak topraklara giden, ama gönüllerini yurtlarından koparamayan insanlar bu iki duyguyu daha derinden hissediyorlar.
İçten gelen tehditleri sıralamak zor değil. İlk yirmi yılını, yani yetmiş yıllık geçmişinin ancak dörtte birini gerçek devrimcilik havasıyla yaşamış olan Cumhuriyet, İkinci Dünya Savaşı sonlarından başlayarak sinsi bir ''karşı-devrim'' le uğraşmıştır. Üstelik, kurtuluş döneminin ardından devrimleri yapan partinin içinde yeşeren bir karşı-devrim. Sirer 'ler, Günaltay 'larla gelen bir ''restorasyon'' dönemi.
Yine aynı partiden kopan bir Demokrat Parti, onun başlattığı bir diyalektikten doğan sağcı partiler, su üstüne çıkan tutucu akımlar, yasallaşan gericilik, dinciliğin uyanışı, Cumhuriyetin kurumlarına, üniversitelerine, yargısına sızan bir İslamcılık. Nihayet, daha çok özgürlük, demokrasi ve hatta ilericilik adına gelen, sözde ''aydın'' ların tutkusu bir İkinci Cumhuriyetçilik.
Dış kaynaklı ters etkilerin tarihi, ''değişim, çağdaşlaşma ve yenilenme dönemi'' diye bilinen Tanzimat yıllarına kadar uzanıyor. Çağdaşlaştırıcılar, aynı zamanda dış çıkarların da öncüsü olurlar. Cumhuriyetin ilk yıllarında sindikten sonra yavaş yavaş ortaya çıkan karşı-devrimciler, dış etkilerle kendi çıkarlarını bütünleştirerek ulusal kalkınma politikalarını ters yola saptırmakta ustadırlar.
Oysa, ülkeyi etkileyen Batı ve özellikle Avrupa, ülkenin insanlarına hep Haçlı dönemlerinin dışlayıcılığıyla bakmış, onları kendi uygarlığının beşiği olan toprakları ele geçirip hoyratça kullanan istilacılar saymaya devam etmiştir.
Cumhuriyeti devrimci yolundan saptıran etkiler küreselleşme akımıyla iyice belirginleşmiş, AB tutkusuyla büsbütün yoğunlaşmıştır, Yalnız Kemalizm değil, cumhuriyetin değişmez bilinen temel ilkeleri de ''dünyaya ve çağa uyum'' un tehdidi altındadır.
İlginç olan, son yıllarda bu iç ve dış tehditlerin şaşırtıcı bir biçimde yan yana gelmesi, tuhaf bir ''ittifak'' içine girmiş olmasıdır.
Eskiden dış etkiler içteki tutuculuğun ve karşı-devrimciliğin gözünde yobazca bir kabalıkla ''gâvurluk'' olarak nitelendirilip işin içinden çıkılırdı. Şimdi ise, özellikle medyada, çok satışlı gazetelerde, en İslamcılar en Avrupacı ya da en Avrupacılar en İslamcıdırlar.
Tehditleri ayırt etmek, önlemleri ve çözümleri düşünmek zorlaşmıştır.
Ama yine de etkili çare, tehditlerin tehlikesini Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ışığında ölçmek ve savuşturmaktır. ''AB'ye girmek için Kemalizm bırakılmalıdır'' diyen yabancı ayartıcıların sözleri de bunu doğrulamıyor mu?..
Mümtaz Soysal, Cumhuriyet
31.10.2005
Blogda Ara
15.07.2008
DIŞTAN BAKIŞ - Mümtaz SOYSAL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder