Blogda Ara

15.07.2008

TÜRKİYE YENİDEN BİZANS' A DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR - Anıl ÇEÇEN

Bayrağında İsa’nın 12 havarisini yıldızlarla temsil ettiren Avrupa Birliği büyük bir Hıristiyan birliğine yönelirken , ilk Hıristiyanların Roma imparatorluğu zulmünden kaçarak gelip saklandıkları Anadolu topraklarını da böylesine büyük bir Hıristiyan birliğinin sınırları içerisine almanın çabası içerisindedir ilk Hıristiyanların yaşadıkları Anadolu topraklarına kutsal bölgeler ilan ederek , bu doğrultuda her yıl inanç turizmi adı altında bir çok Hıristiyan’ı getirip Anadolu topraklarını gezdiren Avrupa Hıristiyan Birliği artık bu toprakların Türklerin ve Müslümanların elinden alınması gerektiği inancını yeni girişimleri ile ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda hem kamuoyu oluşturulmaktadır hem de Avrupa Birliği temsilcileri aracılığı ile beşyüz milyon dolar civarında para dağıtılarak lobicilik çalışmaları ile sonuca gidilmeğe çalışılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin Lozan Antlaşmasından gelen siyasal yapısını bir türlü kabul etmek istemeyen Avrupa Emperyalizmi , tıpkı yirminciyüzyılın başlarında olduğu gibi yeni Sevr Antlaşması arayışı içerisindedir.

Birinci Dünya Savaşından yenik çıkmış Osmanlı imparatorluğuna dayatılan Sevr Antlaşması, ülkenin geri kalan topraklarının parçalanmasını ve bu bölgelerde Türk ve Müslüman olmayan gayrimüslim devletçiklerin oluşturulmasını gündeme getiriyordu. Ermenistan'dan Kürdistan’a , Pontus'dan İyonya'ya kadar , Anadolu’nun her bir yanında Türk ve Müslüman olmayan küçük küçük devletçiklerin kurulması Avrupalı emperyalistlerin büyük bir hedefi idi. Bu küçük devletçiklerin oluşmasından sonra ise yeniden Doğu Roma’yı yani Bizansı canlandırabileceklerini düşünüyorlardı. İstanbul’un adını sürekli olarak Konstantinapolis diye anarak bu doğrultuda bir arayışı açıkça ortaya koyuyorlardı “Hasta Adam” dedikleri Osmanlı imparatorluğunun yıkılışından sonra bu topraklarda yeni bir Bizans yapılanmasını , küçük küçük devletçiklerden oluşan bölgesel ve kozmopolit bir konfederasyon ile gerçekleştirmeğe çalışıyorlardı. Osmanlı imparatorluğu döneminde çalışmalarına izin verilen ve hatta devlet tarafından desteklenen gayrimüslim vakıfları ise , bu arayışın merkezleri olarak çaba gösteriyorlar , Avrupa merkezli Hıristiyan emperyalizminin yerli işbirlikçileri görevini yerine getiriyorlardı. Bu vakıflar ve bunlara bağlı olarak çalışan okullar Avrupa Hıristiyan emperyalizminin Türkiye'deki odak noktaları idi. Yeni Bizans arayışı , bu gayrimüslim vakıfların ana amacı olarak ortaya çıkıyor ve her türlü misyonerliği bu kuruluşları yerine getirerek , Avrupalı Hıristiyan emperyalistlere egemenlik sağlayacak yollar açılıyordu. Gidiş tam bir dağılma ve yok olma aşamasına doğru ilerliyordu.

Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasından sonra geride kalan Anadolu ve Rumeli halkı , bu yok olma sürecini bir türlü kabul edemiyor ve sürekli kongreler yaparak ülkeyi ve milleti kurtarmanın hazırlıklarını yapıyordu. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkması ile başlayan Kuvayı Milliye mücadelesi ise bu arayışın örgütlenmesi olarak devreye giriyor ve Sevr sürecini kesiyordu. Pontus çetecileri destekleyen Rum vakıfları ve derneklerinin önü kesiliyor. Büyük Ermenistan için ermeni asıllı yurttaşları ayaklandıran ve onlara büyük parasal destek sağlayan Ermeni Vakıfları ve dernekleri ile de mücadele ediliyordu. Osmanlı dönemi sonrasında Anadolu'daki Türk ve Müslüman varlığını ortadan kaldırmak isteyen Rum,Ermeni ve Yahudi vakıfları ve örgütleri ile kıyasıya bir mücadeleye giriliyor ve bu büyük mücadelenin sonunda vatanın,mille t in kurtuluşuna giden yol açılabiliyordu. Dünyanın merkezinde yer alan bu kutsal vatanın düşmana bırakılmaması ve sonunda bağımsız bir devlet kurulmasına giden yolun açılması ancak üç yıllık bir ulusal kurtuluş savaşı ile mümkün olabiliyordu.

Atatürk ve Kuvayı Milliyeciler zafere ulaştıktan sonra , yeni Türk Devletinin bütün dünya tarafından tanınmasına sıra geldiğinde Lozan Konferansı toplanıyor ve Lozan Antlaşması imzalanarak Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsız ve ulusal egemenliğine sahip bir devlet olarak dünya uluslar topluluğu tarafından resmen tanınıyordu. Lozan Antlaşması , bir anlamda çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin doğum belgesidir. Bu antlaşmada kabul edilen esaslar ile Sevr Antlaşmasında öngörülen bütün hükümler devre dışı bırakılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin bir Türk ve İslam devleti olduğu , gayri-Müslim azınlıkların istekleri devredışı bırakılarak bütün dünyaya kabul ettirilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasalarında Türkiye Devletinin dinin İslam olduğu açıkça belirtilmiş ama daha sonra laiklik ilkesi benimsendiğinde böyle bir düzenlemeye gerek kalmamıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin bir anlamda doğuş belgesi ve nüfus kağıdı olan Lozan Antlaşmasına göre , gayrimüslimlerin ülke içindeki konumları belirli alanlarda sınırlanarak düzenlenmiştir. Türkiye bir ulus devlet olarak kurulduğu için, gayrimüslim vakıflarının Anadolu’nun belirli bölgelerinde gayrimüslim devletçikler kurmalarına gidecek yolun önü kesilmiştir.Gayrimüslim azınlıklar sorunu Lozan'da uzun uzun tartışılmış ve bir ulus devlet çatısı altında bunlara çağdaş bir konum olarak azınlık statüsü tanın maştır. Ne var ki, bu vakıflar azınlık statüsü ile yetinmek istemedikleri için ve eski Osmanlı topraklarında yeniden bir Bizans uyanışını örgütlemeyi asıl hedef olarak seçtiklerinden, Lozan hükümlerini yetersiz görmüşler ve gene kendi bildikleri doğrultuda Avrupalı emperyalist devletlerin destekleri ile çalışmaya devam etmişlerdir. Cumhuriyet hükümetlerinin hoşgörüsünden de yararlanarak , Sevr doğrultusunda bölücü ve Bölgeyi Bizans'a dönüştürücü çalışmalarından geri kalmamışlardır.

Lozan Antlaşması gayrimüslim azınlıklara ve onların kuruluşlarına sınırlar içerisinde bir statü tanımıştır. Sahip oldukları malvarlıkları belirlenerek koruma altına alınmışlar ve bunların gayrimenkul satın alarak ülke içinde genişleme politikası izlemelerine izin verilmemiştir. Ayrıca, bu gibi kuruluşların yurtdışından yönlendirilmelerine de hoşgörü gösterilmemiş ve bu kuruluşların dış ilişkileri devletin iznine tabi kılınmıştır. Son derece sınırlı bir statüde varlıkları tanınan gayrimüslim vakıfları, Lozan'ın getirdiği düzenden hiç bir zaman memnun olmamışlar ve sürekli olarak Hıristiyan emperyalist devletlerin destekleri ile daha fazla hak talebinde bulunmuşlardır. Avrupa Birliği, gayrimüslim vakıfları ve kuruluşları için yeni bir umut kapısı olmuş , Sevr ile gerçekleştiremedikleri yeni Bizans'ı kurma çalışmalarını Avrupa kirliği çatısı altında gerçekleştirebileceklerini düşünmeğe başlamışlardır. Bir Hıristiyan birliği olan Avrupa Birliğine Türkiye'deki gayrimüslim vakıflara sahip çıkarak bunlar aracılığı ile Doğu Roma arazisini Hıristiyanlaştırıp kendi içine almanın arayışı içine girmiştir.

Türkiye'nin önüne getirilen , gayrimüslim vakıflarının gayrimenkul edinmeleri ve dış ilişkilerinin serbest bırakılması , Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı İmparatorluğu gibi yok olmasına giden yolda önemli bir dönemeç oluşturacaktır. Avrupa, Hıristiyan vakıflarının sahip olduğu büyük maddi imkanlarla Türkiye'nin en önemli bölgelerini para gücü ile satın alacaklar, kurtuluş savaşı sırasında şehit kanları ile kurtarılmış olan vatan toprakları para gücü ile düşman kesimlerin eline geçecektir. Milyonlarca ve hatta milyarlarca dolar ya da euro dağıtan gayrimüslim çevreler ve merkezler Sevr ile başaramadıklarını paranın gücü ile elde edeceklerdir. Bir süre sonra ne vatan toprağı kalacaktır ne de Türkiye Cumhuriyeti . Arap ve Müslüman topraklarında sonradan bir Yahudi devleti olarak İsrail bu şekilde kurulmuştur. Yahudi vakıflarının parasal gücü ile kendileri için kutsal topraklara gelen Yahudiler gene bu vakıfların öncülüğü ve örgütlemesi ile kısa zamanda Filistinlilerin topraklarına sahip olmuşlardır. Bu günkü İsrail devleti Yahudi vakıflarının para güçleri ile Arap topraklarını satın alması üzerine kurulmuştur. Günümüzde benzer bir süreç Anadolu'da Hıristiyan vakıfları için başlatılmaktadır. Avrupa Birliği bahanesi ile. Anadolu'da bir İyonya’nın,Pontus’un,Ermenistan’ın ve Kürdistan'ın önü açılmaktadır. Hıristiyan emperyalizminin planı bellidir. Anadolu'daki Türk ve Müslüman siyasal yapının kaldırılması ana amaçtır . Gayrimüslim vakıflara tanınacak olan ayrıcalıklar gayrimenkul alım serbestisi , dış ilişkiler kurma hakları beraberinde Türkiye'nin Bizanslaşmasını sağlayacaktır. Böylece ,Hıristiyan emperyalizmi Lozan'ı ortadan kaldırarak, bir asır sonra yeniden Sevr’i devreye sokmaktadır. Bu durumda , Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk ve Kuvayı Milliyeciler boşuna bir istiklal savaşı vermiş duruma düşürülmektedirler.

Anıl Çeçen

Hiç yorum yok: