Blogda Ara

11.07.2008

KIZILDERİLİ FELSEFESİ...


Yaşam nedir ?
Geceleyin bir ateş
böceğinin saçtığı ışıktır.
Kışın bufalonun soluğudur.
Otların arasında koşan ve günbatımında kaybolan gölgeciktir.
Karaayak 1821-1890

Her şey kutsaldır; her şey büyük
tanrısal tapınağın bir parçasıdır.
Eğer yüreğinden bakarsan, her
yerde güzellik görürsün.
Yalnızca son ağaç kesildikten,
son ırmak zehirlendikten,
son balık yakalandıktan sonra ...
ancak ondan sonra paranın yenemeyeceğini
anlayacaksın.
Cree Kızılderilisi



DOĞA’NIN DİLİ

Yıllardır uygar sözcüğünün, nedense hep Batı sözcüğü ile yan yana olmasına özen gösterilmiştir. “ Uygar Batı “. Doğal olarak bizlerin, uygar sözcüğünden ne anladığımıza bağlı. Çok yönlü bilgilenmiş ve bu bilgilerin özünü kavramaya çalışanlar için uygarlık kavramı çok farklı. Özü yitirme, sevgiye yabancılaşmaya karşın, elde edilen görüntüsel başarıların olumsuz sonuçları, hemen ortaya çıkacak şeyler değildir. Bu gelecek kuşaklara çıkan maddi ve manevi faturalardır. Manevi faturalar, bireysel ve toplumsal çöküntüler sonucu sevgisizliktir. Bunların doğurduğu panik ve bilinçsizlik, maddi yıkımların da hazırlayıcılarıdır.

Bizim kuşak, doğa ile savaş sloganları ile yetiştirildi. Şimdilerde ise Yeşil Barış ( Green Peace ) sloganları yankılanıyor dünyanın her yerinde. Bu gerçeğin ışığında, bize doğayla savaşı öğretenlerden ve bu düşünceyi irdelemeden, akıl yürütmeden, bu savaşımı bir uygarlık ve insanın üstünlüğü, ya da gücü gibi gören anlayıştan utanıyorum. İnsan doğa ile savaş değil, uyum içinde olmasının gereğini ya da kavraması için bilge olmasına gerek yok.

Batı’nın vahşi ya da az gelişmiş diyerek, uygarlık sıfatını yakıştıramadığı bir çok ulusun, doğa ile hatta kendi ile daha bir uyum ve barış içinde olduğunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz. Hatta ilkellik olarak gösterilen doğaya tapış düşüncesinin, bilenler için hiç de öyle basit ve ilkel olmadığını, bir çok anlam içerdiğini yeni yeni kavrıyoruz.
Atso Tohkomi


İlk başta doğa ve doğanın dili konusunda Kızılderililerin temel görüşlerini yadırgayabiliriz. Fakat bu konuda bilgilenip düşünmeye başlayınca, kendi duyarsızlığımızı, sağır ve dilsizliğimizi daha iyi anlayabiliriz.

“ Ağaçların ve çimenlerin ruhu olduğunu kabul ederiz biz. İyi bir Kızılderili ne zaman onlardan bir kısmını kesecek olsa, çok kederlenir. İhtiyacı nedeniyle onlara kıydığını söyleyerek dua edip af diler “ diyor bir Kızılderili.”

Buna çok daha çarpıcı ve kapsamlı bir örnek de Siyu kabilesi başkanı Ayakta Duran Ayı’nın sözleri.

“ Nerede kesilip indirilmemiş orman varsa, nerede hayvanlar kuytu köşelerinde dinleniyorsa, nerede dünya dört ayaklılardan yoksun değilse, SOLUK BENİZLİLER oraya ehlileştirilmemiş, yabani arazi diyorlar. Halbuki bize göre yabani, vahşi yer yoktur. Doğa tehlikeli değildir, misafirperverdir; korkutucu değil, arkadaşçadır. Bizim felsefemiz korkudan ve ön yargıdan uzak, sağlıklı bir düşünce sistemidir. Bu noktada Beyazadam ve Kızılderili inançları arasında önemli bir fark buluyorum.
Kızılderili inancı, etrafını çevreleyen her şeyle insanın ahengini gözetir; beyazlar ise çevreye tahakkümü esas almıştır.
Kızılderililer aradıkları her şeyi, paylaşma ve sevgide buldu; ama beyazlar aradıklarını korkarak savaşmada buldular. Bizim için dünya güzellik doluydu. Diğeri için öteki dünyaya gidene kadar, tahammül edilmesi gereken, günah ve çirkinlik dolu bir yerdi.”

Ayakta Duran Ayı, şimdilerde Batı toplumunda yeni yeni dile getirilen, pek fazla öze inmemiş HAYVAN HAKLARI’nı şöyle açıklıyor.

“ Hayvanların hakları vardır. İnsanlar tarafından korunup kollanma hakkı, yaşam hakkı, çoğalma hakkı, özgürlük hakkı. Bütün bu hakları kabul etmiş olan bizler hayvanları esir etmeyiz. Yiyecek ve içecek olarak ihtiyacımız olanların dışında hepinin hayatını bağışlarız.”



VAKAN TANKA sözcüğü Kızılderili inancında, Yaratıcı Güç, Her Şeyin Kaynağı, Büyük Ruh, anlamına gelir. Siyu kabilesinden Zitkala Sa’nın “ Doğanın bahçelerinde, küçük bir çocuk hayreti ile gezinirken, kuşların şakımasında, suların çağıldamasında, çiçeklerin tatlı kokusunda BÜYÜK RUH’un fısıltısını duyarım. Siz buna putperestlik mi diyorsunuz? sorusu, bizleri düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmeye yönlendirmelidir.
1871-1967 yıllarında yaşamış Tatanga Mani ya da Yürüyen bufalo, bu konudaki düşünceleri şöyle açıklar “ Ağaçların konuştuğunu biliyormusunuz? Bu soruya“ kendisi yanıt verir. “ Evet konuşurlar; kulak verirseniz, sizinle de konuşacaklardır. Asıl sorun beyazların dinlememesidir. Kızılderilileri dinlemeyi hiç bir zaman öğrenemediler. Oysa ben, ağaçlardan çok şey öğrendim; bazen hava, bazen hayvanlar, bazen de Yüce Ruh hakkında.”

Amerika kıtasından onbinlerce kilometre uzakta yaşayan Avusturalya yerlilerinden Aborijin’ler de pek farklı düşünmüyorlar. Onlar da doğayla bütünlüklerinin bilincinde ve doğanın dilini biliyorlar. Onlara göre; “ Önemli olan açık yüreklilikle ve sevgiyle verme anında deneyimlenen duygudur. Ölmekte olan bir bitkiye ya da hayvana su ya da cesaret vermek, aydınlanma yolunda , yaşamı ve bizi Yaratanı tanımak konusunda, susamış bir insan bulup ona su vermek kadar önemli bir adımdır. İnsanoğlu bu varoluş düzeninden ayrılırken HEYACANLARINI AN BE AN NASIL YAŞADIĞININ KAYITLARINI DA YANINDA GÖTÜRÜR “

Aborijinler, köklerinden yararlanılan bitkileri yer yüzüne çıkarmadan önce , onların ham mı olgun mu olduklarını anlayabiliyorlar. Ellerini bitkilerin üzerine gezdiriyorlar ve bu daha büyüyor, henüz olmamış, ya da şöyle bir yorumda bulunuyorlar. Evet, bu can vermeye hazır.

Araştırmacı Marlo Morgan bu konudaki deneyimini şöyle açıklıyor. “ Ben de Evrenden izin aldıktan sonra, elimi bitkilerin üzerinde gezdiriyordum. Olgun bir bitkinin üzerinde elimin ya ayası ısınıyor ya da parmaklarımın uçlarında kıvılcım duyuyordum. “

Bu düşünceleri And Dağları Kızılderililerinde de görüyoruz. And Dağları Şamanlarının bilgelik öğretisindeki, usta ile öğrencisi arasında geçen söyleşiden şunları öğreniyoruz.

“ Koruyucu taşı selamladın mı? Çünkü her şey senin parçan, her şey canlı,İçeri girerken selam verdin mi çiçeklere ? Duydun mu evin önünde öten kuşları ? Teşekkür ettin mi uyandığında, sana armağan olarak verilen yeni güne ? Yoksa teşekkür etmemeyi, kuşun ötüşünü duymamayı, çiçekleri görmemeyi mi yeğledin. “

Usta, öğrencisine şu uyarılarda bulunur. “ Toprakla karşılıklı konuşup onu sevmeliyiz. Kimi yerli çitçiler, ekin ekerken, kızgın ya da üzgün olan birinin tarlaya girmesine izin vermezler. Böyle biri toprağı çürütür derler. Bu çiftçiler tarlayı ekmeden önce, çocukları getirip orada oyun oynatırlar; çünkü masumluk güçlü bir erktir, arılık ise değerli bir gübre."

Her şeyle konuş, çünkü her şeyin canı vardır; her şeyde bir ağabeyi bir kardeş bul. Her şey BİR’dir, her şey canlıdır.”

Bir Kuzey Amerika Kızılderilisi olan Tatanga Mani, yaşam öyküsünde, Beyaz Adam’ın yanında gördüğü eğitimin izlenimlerini şöyle anlatıyor.

“ Uygar insanlar, insan yapımı basılı sayfalara çok fazla bağlılar. Ben Yüce Ruhun kitabına, yani onun yarattığı her şeye bakıyorum. Eğer doğayı tanımaya çalışırsanız, o kitabın büyük bir kısmını okuyabilirsiniz. Biliyorsunuz eğer kitaplarınızın hepsini alıp güneşin altına serer, onları bir süre için kar, yağmur ve böceklere bırakırsanız, geriye hiç bir şek kalmayacaktır. Oysa Yüce Ruh size ve bize doğa okulunda ormanları, ırmakları, dağları ve bizi de içine alan hayvanları araştırma olanağı verir."

"Kızılderili anlayışında ahlak, yalnızca insanın başka insanlara, topluma ve tanrıya karşı olan davranışları ile ilgili değildir. Ahlak, kesinlikle insanın hayvanlara, bitkilere ve doğanın diğer görüntülerine karşı olan davranışlarını da içerir.



KIZILDERELİ ŞEREF YASASI...
Kızılderili Şeref Yasası...

"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.""Yeryüzüne iyi muamele et! O babanızın malı değil, onu çocuklarınızdan ödünç aldınız.""Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. her şey birbirine bağlıdır.
Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.""Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz.
Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.""Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.""Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.""Nimette külfette 'Büyük Ruh' un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.""Eğer sorsanız: 'Sessizlik nedir?' Cevap veririz: O Büyük Ruh' un sesidir. Yine sorsanız: 'Sessizliğin meyveleri nelerdir?' Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.'""Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olamaz.""Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.""Barış ve mutluluk her anda mevcuttur."
Barış ve mutluluk her adımdadır. Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur."Üç barış vardır: "

Birinci barış, en önemli barıştır.

İnsan Ruhundadır o.İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini fark ettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh'un durulduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir.

İkinci barış iki fert arasında olan barıştır.

Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır.

Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki 'gerçek barış' dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletlerarasında barış olabilir.""İnsana tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.""Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.""Bir kere 'Al şunu' demek, iki kere 'Ben vereceğim' demekten iyidir.""Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..""Her birimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.""Yaşlılık ölüm kadar şerefli değildir. Yinede çok kimse onu ister.



ŞİFA ÇEMBERİ...

Şifa çemberi, tüm dünyayı içeren bir çemberdir. Kızılderililer barınacak yerlerini kurarken, çadır olsun, kulübe olsun, hepsini çoğunlukla daire şeklinde inşa ederlerdi.

İnsanın yaşamını doğum- ölüm- yeniden doğumdan oluşan bir çember gibi görürlerdi. Değişik yaşlarda, değişen enerjilerin akışını sağlamak ve kendilerini değiştirebilmek için kendi yaşamlarının çemberlerini tanımayı ve kutlamayı bilirlerdi. Çevrelerinde yaşamın ve zamanın kan dolaşımı ilerlerken, değişen mevsimler gibi varlıklarının değişik dönemlerinden geçeceklerini, bu çemberden kopmanın yaşam ritmini yitirmek, iç ve dış gelişmeyi durdurmak anlamına geleceğini bilirlerdi.

Eski günlerde yaşamını, çemberin etrafında sürekli dolaşarak geçirmek çok önemliydi. Çemberin çevresinde gezinirken, insan, içinden geçtiği ayları, totemleri, bitkileri ve unsurları tanımalı ve öğrenmelidir.

Şifa çemberinin özü devinim ve değişimdir. Bu bilgiyi kazanan insanlar yaşam içindeki hareket alanlarını genişletmek isteyeceklerdir.

Hareket halinde olunduğu sürece, çemberde tutulan yön önemli değildir. Ancak insan çemberde belli bir noktada durur ve ilerlemezse, o zaman gelişimi de önlemiş olur. Böylece yalnız kendi güçlerini engellemekle kalmaz, çevresindekilerin yollarını da tıkar, hareket etmelerini önler.

İnsan çemberde bir yerden alınacak dersleri aldıktan sonra, zamanı gelince oradan ayrılmazsa, aynı noktadan yararlanacak olan başkalarının gelişme şansını engellemiş olur.

Bazı insanlar çemberi bir yaşam süresince dönebilir, bazılarınınsa daha fazla süreye gereksinimleri vardır.
AYLAR ve TOTEMLER

Doğduğu ay, insanın şifa çemberine giriş noktasını ve madenler- bitkiler- hayvanlar alemindeki başlangıç totemlerini belirler. İnsanlar aynı totemden ve aynı aydan olsalar bile, her zaman ortak özellikleri paylaşmazlar. Herkes, çemberi kendi hızında dolaşır.

TARİH DÖNEM HAYVAN BİTKİ MADEN KORUYUCU RENK KABİLE BÜTÜNLEŞME
22 Ara - 19 Ocak Toprağın yenilenmesi Yabankazı Kayın Kuvars Waboose Beyaz Kaplumbağa (toprak) Ağaçkakan
20 Ocak - 18 Şub Dinlenme ve arınma Su samuru Telli kavak Gümüş Waboose Gümüş Kelebek (hava) Mersinbalığı
19 Şub - 20 Mart Büyük fırtınalar Puma Sinirotu Firuze Waboose Mavi yeşil Kurbağa (su) Bozayı
21 Mart - 19 Nis Ağaçların çiçeklenmesi Ala doğan Yabani Hindiba Ateş opal Wabun Sarı Fırtına kartalı (ateş) Karga
20 Nis - 20 May Kurbağaların dönüşü Kunduz Mavi kamass Krisokol Wabun Mavi, Yeşil Kaplumbağa (toprak) Yılan
21 May - 20 Haz Mısır ekimi Geyik Civan perçemi Yosunlu akik Wabun Beyaz, Yeşil Kelebek (hava) Wapiti
21 Haz - 22 Tem Bol güneşli günler Ağaçkakan Yabangülü Kırmızı akik Shawnodese Pembe Kurbağa (su) Yabankazı
23 Tem - 22 Ağu Böğürtlenlerin olgunlaşması Mersin balığı Ahududu Gröna demir Shawnodese Kırmızı Fırtına kartalı (ateş) Su samuru
23 Ağu - 22 Eyl Hasat Bozayı Menekşe Ametist Shawnodese Erguvan Kaplumbağa (toprak) Puma
23 Eyl - 23 Eki Yaban ördekleri Karga Sığırkuyruğu çiçeği Jasper Mudjekeewis Kahverengi Kelebek (hava) Ala doğan
24 Ekim - 21 Kas İlk soğuklar Yılan Devedikeni Bakır Malakit Mudjekeewis Turuncu Kurbağa (su) Kunduz
22 Kas - 21 Ara Karlı günler Wapiti Karaçam Obsidyen Mudjekeewis Siyah Fırtına kartalı (ateş) Geyik


KABİLELER

KAPLUMBAĞA KABİLESİ- TOPRAK:
Kaplumbağa kabilesinden olanlar, ilk ve en sağlam unsur olan toprakla ilişkili oldukları için dirençli kişilerdir. Toprak gibi, bu kişiler de dokundukları her şeye yardımcı olmak için çalışırlar.

KURBAĞA KABİLESİ- SU:
Kurbağa kabilesinden olan insanlar, hızla akan, değişen ve değiştiren bir unsur olan suya benzeyen özellikler taşırlar. Kurbağa kabilesi insanlarının duyguları tıpkı su gibi her an hareket halindedir. Çevrelerinde olup biten ve içlerinde geçen her şey yüreklerinde güçlü bir biçimde yankılanır. Kurbağa insanları çok duygusal kişilerdir ve kendi duygularına bakmaksızın diğer insanların duygularını paylaşırlar.

KELEBEK KABİLESİ- HAVA:
Kelebek kabilesinden olan insanların temel unsuru havadır ve bu insanlar tıpkı çevremizi kaplayan hava gibi sürekli bir dönüşüm ve değişim içindedirler. Hava gibi, dokundukları kişileri nesneleri değiştirme güçleri vardır. Tıpkı beklenmedik yönden esen güçlü bir rüzgar gibi bir anda her şeyi karıştırabilirler. Kelebek insanları bedensel ruhsal ve duygusal olarak sürekli hareket halindedirler. Yaşam enerjileri onları, rüzgar gibi sarar ve yeni düşünceler, duygular getirir. Ancak hızlı ve ani enerji akımları nedeniyle ilgilendikleri konulardan birini gerçekten yakalamaları bazen zor olur.

FIRTINA KARTALI KABİLESİ- ATEŞ:
Fırtına kartalı kabilesinden olan insanlar her zaman güneşin parlak ışığına bürünmüş gibidirler. Ateş ve güneş gibi onlar da dokundukları ve ilişki kurdukları her şeyi aydınlatır, temel unsurlarına kadar iner, bunların üstüne gerçekten değerli olanı yeniden yaratırlar. İçlerindeki enerji hiç sönmeyen bir ateş gibi yanar, durur ve çevrelerindekileri de etkiler. Yarattıkları değişiklikler, içlerindeki çekirdeğin gücünden gelen değişikliklerdir. Herhangi bir şeyi değiştirebilmeleri için, o şeyin onların ışıklarının erişebileceği bir yerde bulunması yeterlidir. Fırtına kartalı insanları eylemcidir ve her zaman uğraş verebilecekleri yeni alanlar ararlar. Doğru yolu seçmek için hep içlerindeki ateşin gücüne başvururlar. İç güdüleri çok kuvvetlidir ve bundan yararlanmasını da iyi bilirler.





KABİLELERDE DÖNEMLER

TOPRAĞIN YENİLENME DÖNEMİ ( YABANKAZI ):

Kuvars, gücün simgesi olan bir taştır. Yabankazı insanları kuvars kristalinden, yaşamla ilgili her şeyi açık ve berrak bir biçimde kavramayı ve evrenin tüm enerjisini kendi içlerinden geçirip iletebilme yeteneklerini öğrenebilirler. Yabankazı insanların bitkiler alemindeki totemi, yeryüzünün en eski ve en sık rastlanan ağaçlarından biri olan kayın ağacıdır. Yabankazı insanlarının kayın ağacı gibi görkemli, eski gelenekleri ve unutulmuş bilgelikleri yansıtan bir görünümleri vardır. Yabankazı insanları, doğal enerji akışını önleyen zehirli maddelerden kurtulmak için kayın ağacından hem somut, hem de soyut biçimde yararlanabilirler. Tıpkı kayın ağacı gibi, çevrelerindeki havayı gereksiz titreşim ve sarsıntılardan korurlar, ancak bunun ön şartı her şeyden önce kendi enerji akımlarının düzgün olmasıdır. Bu burcun insanlarında genelde sindirim sistemi rahatsızlığı görülür. Yabankazı insanları tıpkı totemleri gibi uzun uçucudurlar ve ruhsal alanda uzun yollar aşabilirler. Bu nedenle içlerinde büyük güçler biriktirirler. Kaplumbağa kabilesinden oldukları için nesnel dünyaya çok bağlıdırlar. Yabankazı insanlarının rengi, kar rengi olan beyazdır. Beyaz, bu totem insanlarının ulaşmak için çaba gösterebilecekleri en yüksek gelişim düzeyini simgeler. Yabankazı insanları ağaçkakan insanları ile bütünleşir. En iyi anlaştıkları kişiler kendileri gibi kaplumbağa kabilesinden olan kunduz ve bozayı insanlarıdır. Kurbağa kabilesinden puma ve yılan insanları da iyi anlaştıkları burçlardandır.

DİNLENME VE ARINMA DÖNEMİ ( SU SAMURU ):

Bu burcun insanları, madenleri gümüş gibi, herkes tarafından sayılan ve sevilen insanlardır. Tıpkı gümüş gibi yumuşak huylu insanlardır. Gümüş renginin birçok sihirli özelliği olduğu söylenir. Bedenle ruhu birbirine bağlayan şeyin, gümüşi bir kordon olduğuna inananlar vardır. Bazı dinlerde, gökyüzünde altın bir tabaka, onun üstünde ise gümüş bir tabaka bulunduğuna ve gümüş tabakanın aşkın en ince titreşimlerini simgelediğine inanılır. Su samuru insanlarının gizemli yetenekleri olduğu söylenir. Bu burcun insanlarının sezgileri çok güçlüdür. Su samuru insanlarının bitkiler alemindeki totemi telli kavaktır. Su samuru insanları telli kavaktan, kendilerine yumuşak ve uyumlu bir şekilde gelen uyarıları, tıpkı kavağın yaprakları gibi hafif ve tatlı bir ezgiyle çevrelerine yaymayı öğrenebilirler. Totemleri ayrıca tüm rüzgarlara göğüs germeyi ve rüzgar ister alçaktan, ister yüksekten essin, her koşulda kırılmadan esnemek yeteneklerini fark etmelerine yardım edebilir. Kelebek ailesinden olmaları, su samuru insanlarının olumlu özelliklerini daha da artırır. Bu burcun insanları, totemleri gibi sıcak yürekli, yumuşak ve sevecen birer ana babadırlar. Su samuru insanları hemen herkesle çok iyi uyum sağlarlar. Özellikle mersinbalığı insanlarıyla bütünleşirler. Kendileri gibi kelebek kabilesinden olan geyik ve karga insanlarıyla da çok iyi anlaşırlar. Fırtına kartalı kabilesinden olan ala doğan ve wapiti insanları da iyi anlaştıkları burçlar arasındadır.

BÜYÜK FIRTINALAR DÖNEMİ ( PUMA ):

Firuze taşında birçok gizemli gücün saklı olduğu söylenir. Puma insanları da taşları gibi birçok olağanüstü güce sahiptirler. Bu insanlarda bir tür doğal ilaç hazinesi saklıdır ve onun yardımıyla yaşamın ve evrenin çeşitli gizemlerini çözebilirler. Puma insanlarının bitkiler alemindeki totemi, şifalı bir bitki olan sinirotudur. Puma insanlarının uğur rengi firuzedir. Mavi, göğün ve duygusal isteklerin simgesidir. Arayış içinde olan, duyguları güçlü, kendi kendisiyle mücadele eden ve melankoliye yatkın bir insan rengidir. Lekesiz saf bir mavi, çıkarsız, sanatsal ve ruhsal duyguların simgesidir. Doğruyolu arayan bir insanın rengidir mavi. Totemi puma olan insanların bu soylu hayvana benzeyen birçok özellikleri vardır. Bu insanlar da, sık sık çevrelerince anlaşılmadıkları duygusuna kapılarak kendi düşünce ve ruh dünyalarının doruklarına çekilirler. Kurbağa kabilesi insanları, duyguların nehir gibi değişen akımını sürekli algılarlar. Kurbağa kabilesinden olmalarının olumlu yanı, evrenin yaratıcı ve birleştirici güçlerini bilmeleri, onlarla birlikte akabilme yeteneğine sahip olmalarıdır. Puma insanları, bozayı insanlarıyla bütünleşirler. Kurbağa kabilesinden olan ağaçkakan ve yılan insanlarıyla iyi anlaşırlar. Kaplumbağa kabilesinden kunduz ve yabankazı insanları da iyi anlaştıkları burçlar arasındadır. Geyik insanlarına dikkat etmelidirler.

AĞAÇLARIN ÇİÇEKLENME DÖNEMİ ( ALA DOĞAN ):

Opal, umut sembolü sayılır, üstünde bu taşı bulunduranların görünmez olacağına inanılırdı. Ala doğan insanlarına, taşları gibi, sözcüğün somut ya da anlamıyla sıcak ve sürekli bir gerilim olduğu yerlerde rastlanabilir. Bu burcun insanları sıcağı ve güneşi severler. Yoğun hareket olan yerlerden, ruhsal, fiziksel duygusal enerjilerinin böyle yerlerde zorlanmasından hoşlanırlar. Ala doğan insanları tıpkı taşlar gibi, ufukta beliren her yeni düşünce için bir umut kaynağıdırlar. Düşünceleri yaşama geçirmekte bir katalizör rolü oynarlar. Ala doğan insanlarının bitki totemi yabani hindibayı hemen herkes tanır. Ala doğan insanları daldan dala atladıkları için, yabani hindiba gibi her yerde belirmek huyları vardır. Ala doğan insanlarının yaşam alanı gökyüzüdür. Doğuştan gelen bir iyimserlikleri, güçlü bir istemleri, işleri istedikleri biçime getirme konusunda korkunç bir dirençleri vardır. Ala doğan insanlarının uğur rengi sarıdır. Bu renk, onların aydın niteliklerini kullanmalarına ve düşüncelerini bilgiye dönüştürmelerine yardım eder. Aynı zamanda karşılaştıkları insanlara ve nesnelere karşı açık olmalarını sağlar, yapılarından gelen neşe, sağlık ve ruhsal iyimserliklerini daha da güçlendirir. Doğuştan arkadaş yanlısı ve iyi geçinilen kişiler oldukları için, hemen herkesle çok kolay anlaşabilirler. Ancak kendileri gibi fırtına kartalı kabilesinden Mersinbalığı ve Wapiti insanlarıyla daha çabuk dost olabilirler. Kişisel bütünleşmelerini karga insanlarında bulurlar.

KURBAĞALARIN DÖNÜŞ DÖNEMİ ( KUNDUZ ):

Krisokol mavi parlaklığı ve topraksı görünüşü nedeniyle, yeryüzü ve gökyüzü güçlerini birleştiren bir taş olduğu inancı yaygındır. Kunduz insanları maden totemlerinden, yeryüzü ve gökyüzü güçlerini birleştirmeyi öğrenebilirler. Kunduz insanlarının bitki totemi yalnızca Kuzey Amerika'da görülen mavi kamass çiçeğidir. ( quanash ) Mavi kamass çiçeği, yalnızca güzelliğiyle değil, dengeli bir besin kaynağı olarak da yüzyıllar boyunca Kızılderililerin yardımcısı olmuştur. Kunduz insanları totemleri gibi yakınlık kurdukları insanları ve nesneleri dengelerler. Kendi kökleri çok derinlere uzandığı için, insanlara ve projelere sağlam bir dayanak oluştururlar. Herkese yaşam gücü ve tadı verirler. Kunduz insanlarının rengi, derin mavidir. İçten gelen bir barış özlemini, mutluluktan kaynaklanan fiziksel ve ruhsal hoşnutluğu, huzuru simgeler. Bu burcun insanları, totemleri gibi, rahatları, huzurları ve güvenlikleri için, çevrelerini güçlü bir biçimde değiştirirler. Kunduz insanları yılan insanlarıyla bütünleşirler. Kaplumbağa kabilesinden yabankazı ve bozayı insanlarıyla da iyi anlaşırlar. Kurbağa kabilesinden puma ve ağaçkakan insanları da iyi anlaştıkları burçlar arasındadır.

MISIR EKİMİ DÖNEMİ ( GEYİK ):

Yosunlu akik iyileştirici gücü olan bir taştır. Geyik insanları, kullanmayı ve geliştirmeyi öğrenirlerse taşları gibi iyileştirici güçlere sahiptirler. Taşları gibi çevrelerindeki insanların gözünü ve gönlünü okşayan bir etki yaratırlar. Geyik insanlarının bitki totemi olan civan perçemi, güzel görünüşlü, yararlı, çok kullanışlı ve verimli bir bitkidir. Civanperçemi gibi bu burcun insanları da, çok yönlü yararlı, yaşadıkları dünyaya neşe, güzellik saçmak isteyen kişilerdir. Totemleri gibi onlar da birlikte çalıştıkları insanların gözlerinin açılmasına, çevreyi daha iyi kavramalarına yardımcı olurlar. Kelebek ailesinden olmaları uçarı özelliklerini daha da güçlendirir. Geyik insanlarının rengi beyaz ve yeşildir. Bu beyaz, her olanağa ve değişime açık olan boşluğun henüz biçimlenmemiş şeylerin beyazıdır. Tıpkı beyazın gökkuşağının tüm renklerini içermesi gibi, geyik insanları da içlerinde sayısız olanak taşırlar. Yeşil, doğanın, iyileşme ve yenilenmenin yeşilidir. Geyik totemin insanları, akıllı, araştırıcı ve yaratıcı kişilerdir. Bu burcun insanları her burçtan insanla kolayca anlaşabilir. Kendileri gibi kelebek kabilesinden olan karga ve su samuru insanlarıyla ve fırtına kartalı kabilesinden olan ala doğan ve mersinbalığı insanlarıyla daha iyi anlaşırlar. Fırtına kartalı kabilesinin üçüncü temsilcisi olan Wapiti insanlarıyla bütünleşirler.

BOL GÜNEŞLİ GÜNLER DÖNEMİ ( AĞAÇKAKAN ):

Kırmızı akik yürekten gelen sevginin ve aşk ilişkisinin simgesiydi. Üzerinde bu taşı bulunduranların yüreklerinin sağlam, duygularının tüm sevgilere açık olacağına inanılırdı. Ağaçkakan insanları, taşları gibi çevrelerini ve özellikle evlerini süsleyip döşemek isterler. Taşları gibi yeni düşünce ve duygulardan çabuk etkilenirler. Ağaçkakan insanları taşları gibi sözcüğün soyut ve somut anlamında kanla ilişkilidirler. Ağaçkakan insanlarının bitki totemi, yabangülüdür. Bitki totemlerinden, yaşam enerjileri düzgün aktığı sürece, çok çeşitli olanaklara sahip olduklarını öğrenebilirler. Güller gibi onlar da güzel insanlar olabilirler ve hem güzel hem yararlı olarak diğer insanları etkileyebilirler. Ağaçkakan insanlarının rengi pembedir. Bu henüz olgunlaşmamız bir pembe, ya da evrensel aşkın pembesi olabilir, bunun türü o insanın gelişme düzeyine bağlıdır. Ağaçkakan insanlarının taşkın duygusallığı, kurbağa kabilesinden oldukları için daha da yoğundur. Bu burcun insanları tıpkı totemleri gibi yaşam içinde diledikleri şarkıyı çalıp söylemelidirler. Ancak özledikleri ezgiyi çalacak dengeye kavuşmak için, her şeyden önce korunaklı bir yuvaya gereksinimleri vardır. Ağaçkakan insanları kendileri gibi kurbağa kabilesinden olan puma ve yılan insanlarıyla iyi anlaşırlar. Kaplumbağa kabilesinden olan bozayı kunduz insanlarıyla iyi bir uyum sağlarlar ve yabankazı insanlarıyla bütünleşirler.

BÖĞÜRTLENLERİN OLGUNLAŞMA DÖNEMİ ( MERSİN BALIĞI ):

Mersinbalığı insanlarının ikinci totemi dünyanın en sert madenlerinden olan demirdir. Tıpkı madenleri gibi birçok çeşitli ve değişik görünümlerde rastlanabilir, ama hepsinin kolayca fark edilen bazı ortak özellikleri vardır. Mersinbalığı insanları gröna gibi genellikle iyi yürekli, duyarlı kişiler olarak dikkati çekerler. Bu insanların soylu, cinsel enerjilerinin güçlü olduğu söylenir. Maden totemleri gröna dan bu enerjiyi dengede tutmasını öğrenmelidirler. Bu insanların demir toteminden gelen belli bir sertlikleri, aynı zamanda yaşamda kazandıkları deneylerle sertleşme yetenekleri vardır. Bitki totemi, çilekgillerin seçkin ve sevilen bir temsilcisi olan ahudududur. Mersinbalığı insanlarının topluluk içinde göze çarpma ve sevilen kişi olma özellikleri bitki totemlerinin etkisiyle daha da güçlenir. Bu insanların çevreye yaydıkları izlenimle, dış görünüşlerinin altında gizlenen şey bambaşkadır. Mersinbalığı insanlarının uğurlu rengi, olgunlaşan ahududuların, değerli gröna taşının kırmızısıdır. Bu renk büyük bir fiziksel enerjinin yaşamla dolup taşan güçlü bir sistemin ve doğal güçlerin simgesidir. Mersinbalığı insanları genellikle bunların tümüne sahiptirler. Kırmızı renk, bu burcun insanları için hem bir onay, hem de bir uyarıdır. Hayvan totemleri gibi mersinbalığı insanları da bulundukları her suda egemenlik kurmak isterler. Bu burcun insanları, su samuru insanlarıyla bütünleşirler. En iyi anlaştıkları burçlar, kendi kabilelerinden olan ala doğan ve Wapiti insanlarıdır. Kelebek kabilesinden olan karga ve geyik insanlarıyla da iyi anlaşırlar.

HASAT DÖNEMİ ( BOZAYI ):

Ametist, sağlıklı insan mantığının, adaletin ve cesaretin simgesi olarak görülür. Bu ayda doğan insanların zekası, diğer aylarda doğanlardan daha keskindir. Ametist gibi onlar da kendilerini ve arkadaşlarını alkolizm, kötümserlik gibi aşırılıklardan koruyabilirler. Taşları gibi başkalarının ruhsal dengelerini bulmalarına, iç ve dış güçlerinin uyum sağlamasına yardımcı olurlar. Bu totemin insanlarının rengi erguvandır. Bu renk, insanı evrenin yaşamsal ve yaratıcı güçlerini tümden kavramaya götürebilen inancın, ruhsal acı ve aydınlanmanın rengidir. Hem deneyden geçmiş bir idealizmi, hem de ruhsal alanı simgeler. Bozayı insanları bu renkten, aydınlanmanın doruklarını ve tırmanırken önlerine çıkabilecek derin çukurları öğrenirler. Bozayı insanları çok eylemci ve gerçekçi kişilerdir. Bu özellikleri kaplumbağa kabilesinden oldukları için daha da güçlüdür. Bu insanların bitki totemi, insan yüreğinin ince titreyişine benzetilen, zarif bir orman çiçeği olan menekşedir. Bitkileri gibi onların da, çevrelerindeki insanların düşünce dünyalarının gizli derinliklerine sızabilme özelliği vardır. Bozayı insanları kışın, totemleri gibi daha yavaş bir tempoya girerler. Bozayı insanları kendileri gibi kaplumbağa kabilesinden olan yabankazı ve kunduz insanlarıyla ve kurbağa kabilesinden olan ağaçkakan, yılan ve puma insanlarıyla iyi anlaşırlar. Puma insanlarıyla bütünleşirler.

YABAN ÖRDEKLERİ DÖNEMİ ( KARGA ) :

Tüm jasper taşlarının sahibine bereket getirdiği ve bu taşlarda hem toprak enerjisinin bulunduğu, hem bu enerjiyi çektiği inancı yaygındır. Karga insanları, taşları gibi o andaki durumlarına, havalarına göre çok değişik biçimlerde görünebilirler. Jasper gibi çok değişik mistik özellikler taşırlar. Jasper gibi aranır ve sevilirler, çünkü çok candan insanlardır. Karga insanları, yapıları ve kelebek kabilesinden olmaları nedeniyle, toprak enerjisini özümsemeye, toprakta daha iyi kök salmaya uğraşmalıdırlar, böylece yaşamdaki görevlerini daha iyi yerine getirebilirler. Karga insanlarının uğur rengi olan kahverengi, yaz boyunca süren gelişme döneminde bütün varlıklara güç veren, şimdi yaklaşan dinlenme ve arınma dönemine hazırlanan sonbahar toprağını simgeler. Bu renk, insanların toprağın ve soyut alemin güçlerini kendi benliklerinde birleştirmelerine yardımcı olur. Kök salmanın ve bu dünyada kararlı bir biçimde davranırken, öte yana geçerek daha yücelere ulaşmaya hazırlığın rengidir. Bu burcun insanlarının bitki totemi olan sığırkuyruğu çiçeği çok yönlü ve şifalı bir bitkidir. Bitki totemlerine bakarak karga insanları çok yönlü ve yararlı yeteneklerini, her zaman hareketli olma ve kendini değiştirme özelliklerini öğrenebilirler. Karga totemi çelişkinin simgesidir. Karga insanlarının duygu dünyası da bu çelişkilerin benzersiz bir örneğidir. Karga insanları totemleri gibi son derece temkinlidirler. Karga insanları kelebek kabilesinden olan su samuru ve geyik insanlarıyla iyi anlaşırlar. Fırtına kartalı kabilesinden olan ala doğan, mersinbalığı ve wapiti insanları da iyi anlaştıkları burçlar arasındadır. Fırtına kartalı kabilesinin kanatlı temsilcisi ala doğan insanlarıyla bütünleşirler.

İLK SOĞUKLAR DÖNEMİ ( YILAN ):

Bakır madeni dünyanın her yöresinde bulunur. Malakitin her türlü enerjiyi, bu arada psişik enerjiyi özümseme gücünü artırdığı öne sürülür. Yılan insanları taşlarından, ilişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneğini öğrenebilirler. Bakır gibi yılan insanları da bulundukları alanlarda değişim yaratma özelliğine sahiptirler. Bu insanların malakit gibi özel ruhsal güçleri vardır. Ruhsal seslere karşı çok duyarlıdırlar, en ince enerji biçimlerini bile algılayabilirler. Ruhsal alanda güçlü bağları olduğu için nesnel özeleştiri onlar için kaçınılmazdır. Yılan insanlarının bitki totemi devedikenidir. Bu bitkinin iç organları güçlendirdiğine her türlü ağrı ve acıyı kestiğine de inanılırdı. Yılan insanları bitkileri gibi ruhsal duygusal olarak inanılmaz yüksekliklerle derinlikleri yaşayabilirler. Yılan insanları devedikeninden toprağa sımsıkı bağlanmayı öğrenebilir. Yılan insanlarının uğurlu rengi turuncudur. Batan güneşin parlak turuncusu olan bu renk, deneyle ya da öğrenimle elde ettiği bilgileri kullanmayı, beceren canlı ve aydın kişilerin simgesidir. Bu renk, o insanların ruhsal ve bedensel alanı kavrayıp, üstün mantığını, daha alt düzeydekileri yönlendirmede kullandığını gösterir. Aydın yapılı olan bu kişiler yaşamı ve yaşamın öğrettiği dersleri gözlemleyerek gerek kendi yaşamlarında, gerekse başkalarına yardımcı olurken kullanabilirler. Kurbağa kabilesinden olmaları, hırçınlıklarını biraz yumuşatır, aydın yönlerinin engellendiği bazı duyguları tatmalarını sağlar. İlk soğuklar ayında doğan insanlar, totemleri gibi gizemli bir havaya bürünme eğilimindedirler. Başkalarına açılmaları için çok zaman gerekir ve açılsalar bile yine de en derin duygularını kolay kolay açıklayamazlar. Yılan insanlarının en iyi anlaştıkları burçlar aynı kabileden olan puma ve ağaçkakan insanlarıdır. Kaplumbağa kabilesinden olan yabankazı kunduz ve bozayı insanlarıyla de iyi anlaşırlar. Kunduz insanlarıyla bütünleşirler.

KARLI GÜNLER DÖNEMİ ( WAPİTİ ):

Wapiti insanlarının madeni olan obsidiyen " volkan camı " olarak da bilinir. Obsidiyen'in temel maddesi toprak ananın bağrında yattığı için bu taşın, insanları toprak enerjisine bağlayan bir güç taşıdığına, bu güce saygı duymayı ve yararlanmayı öğrettiğine inanılır. Wapiti insanları taşları gibi parlak, saydam yapılı kişilerdir. Yeni bir işe, yeni bir duruma alışmakta zorluk çekerler. Wapiti insanları taşları gibi başkalarının düşüncelerini okuma yeteneğine sahiptirler. Çevrelerindeki insanları, nesnel ve ruhsal her alanda, hissettikleri tehlikelere karşı korurlar. Wapiti insanlarının bitki totemi iğne yapraklı ağaçlardan bir tür olan karaçamdır. Wapiti insanları ağaçları gibi yumuşak ama güçlüdür. Wapiti insanlarının uğurlu rengi yeryüzünü örten gecenin siyahıdır. Gecenin siyahı, her şeyi yeniden doğurabilecek, her şeyi gizleyen ve örten siyahtır. Bu siyah aracılığıyla Wapiti insanları içgüdülerinin ve varlıklarının derinliklerinden gelen bilgileri yüzeye çıkararak yaşamlarına yön verebilirler. Onların siyahı, zamanın önünde giden, tüm gizemleri açıklayabilecek siyahtır. Bu burcun insanları totemleri gibi soylu bir izlenim yaratırlar. Gururlu ve dik bir duruşları, saygı ve sevgi uyandıran bir havaları vardır. Totemleri gibi bu insanlar da, ruhsal alanlarda ve diğer konularda yükseklere tırmanmak için uğraşırlar. Wapiti insanları fırtına kartalı kabilesinin diğer üyeleri olan ala doğan ve mersinbalığı insanlarıyla anlaşırlar. Kelebek kabilesinden olan su samuru, geyik ve karga insanları da iyi anlaştıkları burçlardır. Geyik insanlarıyla birbirini bütünlerler.


KIZILDERİLİ'NİN DOĞA ANLAYIŞI...

1871 yılında doğan "Tatanga Mani" ya da Yürüyen Boğa adlı, yaşamı boyunca doğayı anlamaya çalışan Stoney kızılderilisi, yaşlılığında Kanada hükümeti tarafından Kızılderili halkının temsilcisi olarak bir dünya turuna çıkarılır. 87 yaşında, Londra'da yaptığı bir konuşmada, Kızılderililerin Yüce Ruh'la ve onun yarattığı doğa ile olan ilişkisini şu şekilde dile getirir:

"Biliyorsunuz, dağlar her zaman taş binalardan daha güzeldir. Şehirde yaşamak, yapay bir varoluştur. Orada birçok insan, ayaklarının altında gerçek toprağı hiç hissedemiyor, saksıdakiler dışında bitkilerin büyüyüşünü göremiyor ya da caddelerin ışıklarından geceleyin yıldızlarla süslenen büyüleyici gökyüzünü görebilecek kadar uzaklaşamıyor. İnsanlar Yüce Ruh'un yarattığı sahnelerden uzakta yaşadığında, onun kanunlarını da kolayca unutuyorlar."

Biz her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi olan Yüce Ruh'la iyi geçiniyorduk. Siz beyazlar bizim vahşi olduğumuzu sandınız. Bizim dostlarımızı anlamadınız, anlamaya çalışmadınız. Biz güneşe, aya ya da rüzgara övgüler düzerken, siz bizim putlara taptığımızı söylediniz. Hiç anlamadan, yalnızca bizim tapınma şeklimiz sizinkinden farklı diye, bizi kayıp ruhlar olarak nitelediniz.

Biz Yüce Ruh'un eserlerini her şeyde görürdük, güneşte, ayda, ağaçlarda, rüzgârda ve dağlarda. Bazen bunlar aracılığıyla ona yaklaşırdık. Bu çok mu kötüydü? Bence biz Yüce Varlığa, bize putperest diyen beyazların çoğundan daha güçlü bir imanla, gerçek bir inançla bağlıyız. Doğaya ve doğanın yöneticisine yakın yaşayan Kızılderililer karanlıkta değildir.

Ağaçların konuştuğunu bilir miydiniz? Evet, konuşurlar. Birbirleriyle konuşurlar, kulak verirseniz sizinle de konuşacaklardır. Asıl sorun, beyazların dinlememesidir. Kızılderilileri dinlemeyi hiç bir zaman öğrenemediler, bu yüzden doğadaki başka sesleri dinleyeceklerini de hiç sanmıyorum. Oysa ben ağaçlardan çok şey öğrendim, bazen hava, bazen hayvanlar, bazen de Yüce ruh hakkında.

1 yorum:

Nilgün Komar dedi ki...

paylaşım için teşekkür ederim.. yazını kaynak olarak kullandım ve detay için senin sayfana link verdim iki gün sonra yayında olur..

iyi günler..