
Göğermiş ellerine hohlarken recep,
Yorgun çizgilerle yaşlı bir ana
Anlatıyordu, bin yıllık yankısıyla:
- Bu mermi askerciğim
Ellerimin yitip gitmiş kınasıdır.
Beşikteki bebeğin solgun bakışı,
Oğul özlemi, baba özlemi,eş özlemidir.
Yol yoldur yüreciğim, bıçak bıçaktırgönülcüğüm
Bu mermi oğulcuğum
Ev ev, kapı ezilmişliğimizdir.
İtilmişliğimiz,sürünmüşlüğümüz
Ağıtımız, açlığımız, kırılmışlığımızdır
Paslanmış sazımızın teli,
Kurumuş bahçamizin gülüdür.
AL GÖTÜR BU MERMİYİ MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU ANAN GETİRDİ, DE.
BU MERMİ, TOP MERMİSİ, TÜFEK MERMİSİ DEĞİL
ANADOLU İNSANININ AĞITI, TÜRKÜSÜ
BİRİKMİŞ, KABARMIŞ ÖFKESİ DE
Kara göklerden seçtiği yıldıla
İçinin çırasını yakarken Halil,
Habire anlatıyordu ihtiyar:
-Bu doru at askerciğim
Susuz toprakları yeşertti emeğiyle
Taş taşıdı, ekin çekti, dal sürükledi
Onun üstünde gelin gitti Emine
Onun üstünde paşa oldu Ahmet sünnetinde
Nice hastalar götürdü hacıya, hocaya
Kışlık odunu dağdan
Pekmezlik üzümü bağdan
O getirdi
Kışa yoldaş, çamura arkadaş oldu.
Bu doru at oğulcuğum.
Bizim yazgımızla kocadı.
AL GÖTÜR MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU, DEDEN GETİRDİ DE!
BU ATIN DERİSİNDEN TÜY TÜY PARLAYAN
AK DEĞİL
ANADOLU İNSANININ ÇİLESİ DE!
Gün gün birikmiş sabırsızlığını
İşlerken sazını teline Mehmet
Sesleniyordu Ayşe Bacı:
- Bu ekmeği asker kardeş
Son çuvalı silktimde yaptım
Son tuzu serptim.
Teknenin dibini kazdım
Son yazmama sardımda geldim
Bebelerin açlığının tadı var.
Ak sakallının, buruşuk yanağının ağıtı var.
Bitimiş, tükenmiş gençliğim
Yitmiş gitmiş güzelliğim
Adı, masallarda kalmış tokluğum var.
VER BİR DİLİMİNİDE MUSTAFA KEMAL'İME
BUNU, BACIN GETİRDİ DE.
BU EKMEK BİLDİĞİN UNDAN DEĞİL
HER LOKMASINDA BİR ÖYKÜ
HER KIRINTISINDA BİR ÇİLE VAR DE.
Verdiler mermiyi, atı, ekmeği Mustafa Kemal'e
Gök gözler buğulandı, ışıldadı, canlandı,
- Bu mermiyi, birikmiş öfkeniz,
Bu atı kurumuş yazgınız,
Bu ekmeği, tükenmez çileniz diye aldım.
Yazgınız düzelinceye
Çileniz bitinceye dek
Haram olsun bana uyumak!...
Binlerce yıl sulanmamış bir çiçek
Emzirilmemiş bir bebek
Gibi bırakılmış bir ülkede
Öfke toprağında sıkılmış bir yumruk
İnanç dağlarında yücelmiş bir doruk
Gibi Mustafa Kemal
Yediveren gibi canlanan ulusuyla
Yazıyordu tane tane
Yaprakları buruşmuş dünya tarihine
Mazlum bir ulusun
Başkaldırışını sömürenlere
Kavgasını, kurtuluşunu
Devrim toprakları sürülüyordu adım adım
Ekilip biçiliyordu çağdaşlık bahçeleri
Analar, bebeler, dedeler, gelinler
Yiğit erlerin ekmek tarlasında
Bağımsızlık bayrağının gölgesinde
"ATATÜRK" çağını yaşıyordu
Yükseliyordu, yükseliyordu, yükseliyordu
Ve haykırıyordu Mustafa Kemal:
Onuncu yılların, yüzüncü yılların, bininci yılların ötesinden
- Dalgalanacak Atatürkçülük bayrağı
Çağdaş uygarlıkların ötesinde
Ve seslenecek yükselen ulusum;
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Süreyya ERYAŞAR

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder