Blogda Ara

29.08.2008

7 KURSUNLA İSTİKLAL MARSI....


Kursunla İstiklal Marsı (Lütfen Sonuna Kadar Okuyun)
Hakan Evrenselin' in "Güneydoğudan Öyküler" kitabında bizlere ordan yaşanmış gerçek kesitler sunan belki yaşamasakta ordaymışız izlenimi veren bir askerin yazdığı kitaptan bir öykü.


7 Kursunla ISTIKLAL MARSI yazisini aynen iletiyorum.. Okudugumda hissettigim duygularin tarifi mumkun degil,
Sizinle paylasmak istedim.


7 KURSUNLA ISTIKLAL MARSI....

Güneydoğu'nun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim, ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini söyle anlatir:

"Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu.
Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. "En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22:10,.
Karakol o gün basılmadı."Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem basladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde oldugunu biliyorduk.
Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli
timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.

"Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konusmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmislerdi. Ama bir yandan da çagrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu:
"Yaralılarım var, yaralılarımı alın." Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak. "İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu.

Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çagrı yapıldı. "Suat 3 , irtibatı kesme. Sakin olun!" Cevapta bir değişiklik olmadı :

"Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!" "Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : "Yaralılarımı alın" , "Sakin olun, geliyoruz. "Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttırıyorlardı. Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi
olmadığı apaçıktı. "Bir süre sonra, Suat 3'ün telsizinden hırs dolu kelimelerini isşttik:

"Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım. "Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama ise yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla,
bir saat kadar daha tim komutanindan ses çikmadi. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit oldugunu düşünüyorduk.

İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanik olduğum bu anlardan nefret ediyordum.
Telsizin başına tim komutanınıi okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı: "Devrem ben Hüseyin. Geçmis olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana dogru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"
"Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka,duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konustu : "Devrem, bölük komutanı nerde?"
Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 , artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü: "Ne olur yaralılarımı alin. Bende yaralıyım. "O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememisşi. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor,duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı. Yüzlerce kez yapılan çagrılara cevap vermedi.

Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştim. "Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konusan Suat, Cevap ver!" çagrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah
sesleri geliyordu. Ve on, on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye basladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu. "Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en
güzel İstiklal Marşı'ydı.

Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallastı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde, ben de bitmiştim.
Hemen orayi terk ettim."
Bir daha onun sesini hiç duymadım.
Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı'nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum."Hakimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi oldugu halde makamı ile İstiklal Marşı söyleyen adamdır.

Okuyun Arkadaşlar ve bu VATAN için kanlarını akıtan Kahramanlarımızla övünün, gururlanın.

Hiç yorum yok: