Blogda Ara

31.08.2008

SULANMAYAN HERŞEY, ZAMANLA ÖLÜME BAKIYORDU..


Sulanmayan Herşey Zamanla Ölüme Bakıyordu...
Bakıyordu,
Beklenmedik zamanlarda karşılaştığımız, bizi hep şaşırtır.
Şaşırtır çünkü, söylendiği gibi beklenmediktir.
Anidir... hızlıdır... sarsar... hırpalar... sallar...
Beklenmedik zamanlarda karşılaştığımız her ne ise, bizi hep şaşırtır işte.

“Önce bakmaya çalıştık önümüze
neşeli olduğumuz bir gerçekti
kayıtsızdık karşılaşabileceklerimize karşı
ne olabilirdi ki”
Hayat beklenmeyen ne getirdi ki?
Her şeyi belki... Kırmızı başlık, büyük boy bisiklet, keçeli boya kalemleri, saksıda çiçekler, lacivert kısa bir etek, lastik top, baş ağrısı, FMF, beş katlı bir apartmanın beşinci katında bir daire, dat, pek çok diploma, pek çok kış, pek çok bulut, pek çok çikolata, kase kase yoğurt, tereyağlı ekmek, dört duvar, cam bardaklar, savaş...
“şimdilerde her şeye karşı şüphe sana, ona, buna, şuna bana bile...
Yaşadıklarımsa hiç ben yaşamışım gibi değil”

Bunlardan hangisine günler, haftalar, aylar... Öncesinden hazırlık yaptım ki?
Her şeye hazır olduğumu söyleyemeyecek kadar hazırlıksızım aslında yaşamaya. Ölüme mesela...

Ne kadar kesinse öleceğim bir gün, o kadar kesin ona hiçbir zaman hazır olamayacağım. Gündelik bir insan olmanın telaşındayım sanırım çoğu zaman. Gündelik insan olmak...
Çok şükür ki, ayda seksen milyon taksit ödemeye başlamadım henüz.

“Önce çiçeklerin solduğunu farkettim çiçekler solunca sulayabileceğim hiçbir şeyim kalmayacaktı anılarımı sulamayı çoktan bırakmıştım gördüm ki, sulanmayan her şey zamanla ölüme bakıyordu bir balık nasıl susuz kalabilir? Bir bardak su istesem sizden...”

“Bebeklerin aczini gördükçe ürperiyordum, küçük olan her şeyin ilgiye, yardıma, sevgiye ihtiyacı olması kendi küçüklüğüme bakmama sebep oluyordu bir ninni olsa uykuya dalardım”

“Nasıl aldıysam evi sahibinden öylece bırakmalıydım özellikle ocak tertemiz olmalı yerler çamaşır suyuyla silinmeli balkonun darmadağınıklığı derlenip toparlanmalı kırılan varsa yerine yenisi alınmalı duvar kağıtlarında hassasiyetle durulmalı”

“Yer değiştirmeyi ne çok seviyordum mekana sıkışmadan yaşamak bu olsa gerekti kimseye uzun süre tanıdık gelmekten kaçmaktı belki bu şanslıydım ki sürekli aynı pencereden bakmak zorunda değildim şanslıydım ki sürekli aynı kapıdan girip çıkmak zorunda değildim”

“Ne kadar da güzel kiraz ağaçlarınız var cevizlerin sokaklara dökülmesi alışık olmadığımız bizim kestaneler de öyle biz severiz hem cevizi, hem kestaneyi...
Hem de kirazı... Niyetimiz onları bitirmek değil severiz sadece sevmek yeter bize, fazlasına bulaşmayız”

“İki nehir boyu uzanan topraklardayız henüz birini bile görme şansını yakalayamadım”

“O kıtanın üzerinde sanal yaşıyormuş insanlar dediler ki bomboş sokaklar biz sokakları severiz, yürürüz bol bol köşebaşlarında durup bakarız kaldırımtaşlarının çizgilerine basmamaya çalışırız yapacak çok şey buluruz istedikten sonra sağlık olduktan sonra...”

“Kedilerle konuşmak için çıktığımda dışarı havanın soğuk olduğundan yakındılar bana üşüyen patilerinden, titreyen tüylerinden bahsettiler henüz kış, henüz soğuk dedim onlara miyavlayıp uzaklaştılar”

“Epeydir kelimelere dokunamadığımdan parmaklarımda uyuşma var bu kadar uzak kalmak yaramadı onlara kalem elimi özledi elim kalemi...”

“Şu buz tutmuş yolu gördün mü sen de su borusu patlamış ne kötü”

Beklenmedik zamanlarda karşılaştığımız, bizi hep şaşırtır.

Hayat beklenmeyen ne getirdi ki?

Her şeyi belki..

Shadow-750c

Hiç yorum yok: