Blogda Ara

25.08.2008

Nasıl Savaştığımız, Niye Savaştığımız ve Ulu Orta Akıtılan Kanlarımız Üzerine - Oktay Yıldırım

Geçenlerde İstanbul'a gelen bir arkadaşımla konuşuyorduk. Konu son
zamanlarda büyük ilgi gören ve defalarca yayınlanan "Kan Uykusu" isimli
programdı. Nasıl savaşıldığını anlatıyordu, ne şartlarda terör ile mücadele
yapıldığını, kaç gencin şehit ve gazi olduğunu anlatıyordu. Yanan yürekleri,
sönen ocakları ve yıkılan yuvaları anlatıyordu.

Doğrusu ben programı izlemedim, sadece izleyen arkadaşımdan dinledim ve daha
önce yazılan bazı kitaplar ve yayınlanan programlarla aynı formatta
olduğundan emin olduğum için bunları yazıyorum. Bizim konuşmamızın konusu
ise bu programların ne derece doğru olduğu veya mücadeleye katkısının ne
olduğu idi. Zira önemli konu nasıl savaşıldığından önce ne için savaşıldığı
idi. Bu cümleyi hiç korkmadan ve o mücadelenin içinde yıllarca bulunmuş biri
olarak yazıyorum.

Ne için, konusu "nasıl"dan çok daha önemlidir, "ne için"in anlatılması
nasıl'ın anlatılmasından çok daha önceliklidir.

Nasıl savaştığımızı anlatmamız bize izleyenlerin gözünde belki itibar sağlayabilir, izleyenlerin bizi kahraman olarak algılamalarına bile gerekçe olabilir ama asla bu güne kadar verdiğiniz savaşa katkı sağlamaz. Savaşa sağlanacak katkı, bu savaşın
ne için yapıldığını ve ne için yapılmak zorunda olduğunu bizden sonra
savaşmasını umduğumuz ve savaşmak zorunda olan nesle anlatmak ve öğretmekle
sağlanır.

Savaşa sağlanacak katkı; unutturmamakla sağlanır, unutmanın ihanet olduğunu
öğreterek sağlanır, sebepleri öğreterek, neden hala bu sebeplerin ortadan
kalkmadığını anlatarak sağlanır. Haydi, ne için savaştığımızı konuşalım ve
ne için savaşmak zorunda olduğumuzu.

Bu savaş aslında 15 Ağustos 1984'te başlamadı, bu savaş Balkan savaşları ve
birinci dünya savaşı sonrasında parçalanmaya çalışılan Türk yurdunun verdiği
bağımsızlık mücadelesi ile başlamıştır. Bu aslında hala devam eden bir Türk
kurtuluş savaşıdır. 2006 yılına kadar sarkmış bir bağımsızlık mücadelesidir.


Kan uykusu PKK ile mücadelenin nasıl yapıldığını anlatıyor, ben 11 Şubat
1918'den bahsediyorum. Hala Amerikan dış politikalarını belirleyen King-
Crane raporundan ve ona bağlı olarak geliştirilen BOP veya GOP'tan, bu gün
Irak'ı üç parçaya bölmek için elinden geleni yapan Amerikanın bize terörle
mücadelede destek olmasını kabul edenlerden bahsediyorum.

Güneydoğunun her tarafında gece ve gündüz uçtuklarını, orada olduğum yıllar
boyunca gözlerimle gördüğüm çekiç güç helikopterlerinden ve bugün Terörle
mücadele koordinatörlerinden bahsediyorum.

Wilson prensipleri bildirgesinin on dördüncü maddesinden ve bu gün yerel
yönetimler yasa tasarısından bahsediyorum.

Manda ve himayeyi kabul etmemek için verilen Türk İstiklal harbinden ve bu
gün AB uyum paketlerinden bahsediyorum.

Siz PKK'dan bahsettiğimi mi sanıyorsunuz?

PKK diye bir şey yoktur onlar sadece maşadır...Amerika'nın Paris barış
konferansında, yani 86 yıl önce tüm dünyaya ilan ettiği bağımsız Kürdistan
hayali vardır.

Siz Asala'dan ve Ermeni teröründen bahsettiğimi mi sanıyorsunuz?

Amerikanın 86 yıl önce ilan ettiği ve muvaffak olduğu üstelik batı
sınırlarını kabul etmeyen ve hala bizden toprak talebi olan bağımsız
Ermenistan projesinden bahsediyorum.

Siz Fenerdeki kukla papazdan bahsettiğimi mi sanıyorsunuz?

Atatürk'ün "nifak yuvasıdır" diye kapatmasından sonra "Athenagoras" denen
Amerikalıyı bir gecede Türk vatandaşı yapıp patrikhaneyi açanlardan ve aynı
Amerikanın 86 yıl önce ilan ettiği "bağımsız Konstantinapolitan" hayalinden
bahsediyorum.

Yani dostlar nasıl savaştığımızın bir anlamı olmadığını zira bütün emek ve
fedakârlıklarımızın izlenen bu politikalarla boşa çıkarıldığını,
anlamsızlaştırıldığını anlatıyorum.

Sadece bizim değil, Yahya çavuş'un,
Sapancalı Hakkı'nın, Albay Reşat'ın, bütün 57. Alay'ın, Seddülbahir'de,
Anafartalar'da, Çiğiltepe'de nasıl kahramanca vuruştuklarının
anlamsızlaştırıldığını söylüyorum. Çünkü niye savaştıklarını unutturdular
bize.

Sonuçlar içinde gezinen ama nedenleri unutmuş bir millet aynı sebepler
yüzünden daha ağır sonuçlara maruz kalmakta ve işin acı tarafı; bu sonuçları
düşmana, bir tek mermi atmasına gerek bırakmadan bizzat kendisi elleriyle
sunmaktadır. Büyük bir kanıksamışlık ve teslimiyet içinde bağımsızlığımızı
ikram ediyoruz, unutarak daha dün yaşananları.

Ne için savaştılar? Bağımsızlıkları için.

Atatürk bağımsızlığı nasıl tarif etmişti?

"Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyasal, maliye, ekonomi, adalet, askerlik,
kültür. gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu
saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin
gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir."

Şimdi biz bağımsız mıyız?

Soruyu biraz daha geliştirelim; bizi kim yönetiyor?

Bu noktada bizim nasıl savaştığımızın bir anlamı var mı?

Kaç kahramanı kaybettiğimizin veya daha kaç kahramanı kaybedeceğimizin bir
anlamı var mı?

Onların uğrunda can verdiği değerler bizim aymazlığımız ve balık hafızamız
sayesinde düşmanın ayaklarının altında ise eğer, verilen canların bir değeri
var mı?

Biz insanlara nasıl savaştığımızı anlatmaya devam ederken onlar;
Atatürkçülük, gazilik, şehitlik, Türk kimliği, milli sınırlar,
milliyetçilik, ulusalcılık, gibi kavramların anlamlarını canları istediği
gibi değiştirip önümüze koydular.

Atatürkçü olmak AB'yi kabul etmek demektir
bile dediler ve kendilerine de Atatürkçü dediler.

Atatürk'ün bir gecede kapattırdığı mason localarının temsilcileri bile Anıtkabir'i ziyaret ederek Atatürkçü dediler kendilerine.

Biz ne yaptık bu sırada? Nasıl kahramanca savaşlar verdiğimizi anlattık durduk, hatta onu bile doğru dürüst beceremedik. Çünkü niye savaşıldığını unutmuştuk.

Unutmayın, unutmak ihanettir.

Ve bizler kendimize kuşlu kartallı kahramanlık payeleri vermeyeceğiz, savaşı
siyah deri koltuklarından ve kırmızı çizgili haritaların başından izleyenler
gibi, arkadaşlarımızın nasıl şehit düştüklerini değil, kimler tarafından ve
ne için katledildiklerini anlatacağız.

Sevr'in hala uygulanmaya çalışıldığını anlatacağız. Şark'a doğru politikasının hala bitmediğini, Küçük Asya sorununun daha çözülmediğini düşündüklerini anlatacağız batılı
dostlarımızın.

Avrupalı olmadığımızı Asyalı olduğumuzu, muasır medeniyet için Avrupalı
kimliğine bürünmeye gerek olmadığını anlatacağız.

Yani kan uykusunu değil, uyurken ne kadar kan kaybettiğimizi ve bizi ne ile uyuttuklarını anlatacağız.


İş birliği yapanları ve niye yaptıklarını anlatacağız.
Bozguncuları, hainleri, vatansever gibi görünen ve damarlarında gezen it
salyasını Türk kanı diye millete yutturmaya çalışanları anlatacağız.

Biz bunları anlatırken elbet ki kuduz itler saldıracaklar ağızlarından salyaları
akarak, elbette ki kafamızda küllükler parçalanacak, kanımız ulu orta
akıtılacaktır, vatan savunduğunu söyleyenlerin kör gözlerinin önüne, kanımız
aktıkça susanları ve ne karşılığında sustuklarını anlatacağız, her şeye
rağmen.

VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.

OKTAY YILDIRIM

15-11-2006

Hiç yorum yok: