Blogda Ara

25.08.2008

YENİ OPERASYONLAR, DÖVİZ KRİZİ VE BASKIN SEÇİM - Oktay Yıldırım

Cinayetler, düzmece çete operasyonları, basın yaygaraları, ekranlarda eli değnekli uzmanlar ve adı konmamış bir kriz ikliminde; bindik bir alamete, gidiyoruz kim bilir nereye.

Aslında görmek için bakanlar, nereye gittiğini pekâlâ görüyor bu işin.

Ardı arkası kesilmeyen ve bir ucu malum basın tarafından mutlaka askere dayandırılan çete operasyonları başarısız olmuştur. Şemdinli'de koparılan yaygara, hemen arkasından Danıştay saldırısı ile basının sahnelediği tiyatro, beklenen sonuçları vermemiştir.

Bir kısım basının adeta atını, itini nallayarak saldırdığı, isimlerini azmettirici diye yazdığı ve sırf asker olduğu için bu potaya koyulan gerçekten masum kişilerin, iddianamede adının yazılmasına bile gerek olmayacak kadar olayla ilişkilerinin olmadığı anlaşılmış, tabiri caizse bomba ellerinde patlamıştır.

Arkasından Atabeyler yaygarası koparılmış, fakat mahkemenin sonucu, yine zavallı basının iddiaları ile galebe çalmıştır.

Devamında Ulus devletlerin yıkılma tehlikesi içinde olduğu kehanetini duymuştuk İstihbarat teşkilatımızın en tepesinden.

Kıbrıs Rum tarafının KKTC ve Türkiye'ye rağmen doğu Akdeniz'i pazarlaması sırayı takip etti.

Tüm bunlar yaşanırken, aslında Türkiye için Hrant Dink'ten çok daha büyük kayıplara sebep olacak bir yasa çıkmış ve ileriyi gören gerçek Türk aydınlarının yoğun tepkisi ile karşılaşmıştı.

Petrol yasası.

Amerikalılar Kerkük konusunda ağız değiştirmiş, hemen arkasından Barzani meydan okumaya başlamış, hatta Irak Merkezi hükümetinin “sizin muhatabınız, Kürt yönetimidir” dediğini bile duymuştuk.

Bu arada bizim eli değnekli kâhinler ve her haltı bilen yazarlar taifesi Kuzey Irak operasyonu konusunu işlemeye başlamıştı.

Yakın dönemlerde Hrant Dink suikastı yapılmış ve bu da derhal ve son derece profesyonelce aynı cepheye mal edilmeye çalışılmış, bazı emekli Generallerin adı fütursuzca anılmış ama burada da resim son derece farklı çıkmıştır.

Şimdi bu cinayetin milliyetçi bir bakış açısının eyleme dönüşmesi ile işlendiğini yazan ve ekranlarda katiller diye böğürenler, acaba bu cinayetin gerçek azmettiricisinin bulunmaması için bilerek veya bilmeyerek yardım mı etmekteler?

Veyahut da bazı çok önemli iç ve dış siyasi olayların kamuoyunun dikkatinden saklanması için özel çaba mı sarf etmişlerdi.

“Fırsat bu fırsat, hadi anayasayı değiştirelim” yaklaşımı açık oturumların baş konusu olmuştu.

En çok konuşulabilen, en çok seyirciyi toplayabilecek ama sonunda hiçbir sonuca ulaşılamayacak olan konu ne?

Derin devlet . Hadi onu konuşalım.

Böylece gerçekten konuşulması gereken konular gözden uzaklaştırılabilirdi.

Bu arada Ermenistan başbakanı uzlaşma yolunda tarihi bir fırsatı kaçırdığımızı, Avrupa ve Avrasya'dan sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried ise Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e;

1) Yüce bir halk olan Türklerin 301 gibi yasa maddelerine ihtiyacı olmaz
( Milliyetçi ve Ulusalcı duruşunuzdan vazgeçin demek istiyor, daha doğrusu milliyetçi olanlara mesaj gönderiyor, Sayın Gül'ün üzerine almaması gereken bir mesajdı sanırım)

2) "Hepimiz Hrant Dink'iz, Hepimiz Ermeniyiz" sloganı Türklüğe hakaret değil
(301'nci maddeyi kaldırın demek istiyor)

3) Güçlü ve büyük bir ülke olan Türkiye, Kürtlere el uzatmalı.
(Kürdistan'ı kabul edin, mahmurdaki teröristleri yeniden ülkeye sokun demek istiyor)

4) Ankara, kendi iyiliği için, tarihini dikkatli şekilde incelemeli.
( Soykırımı kabul etmemizi ve Ermenistan sınırımızı açmamızı salık veriyor muhterem)

5) Türkiye'nin Irak'a girmesinin ciddi riskleri var. Umarım bunu önleriz.
( Giremezsiniz demiyor, acaba bu üstü kapalı bir davet mi? Ross Wilson'un da bir süre önce “Kerkük konusunda aynı hassasiyeti paylaşıyoruz” dediğini hatırlayalım, buna ters psikoloji diyorlar)

Gibi başlıklar altında, telkin kıvamına getirilmiş taleplerini sunuyordu.

Gelelim bizim ne gördüğümüze.

Dink cinayetinin, Şemdinli ile başlayan dizinin bir devam filmi olduğunu söylemek, akıl ve mantığa bu cinayetin siyasi bir cinayet olduğunu söylemekten daha yakındır.

Enflasyonun yok denecek kadar küçük rakamlarda ilan edilmesine, dövizin neredeyse yedi yıl önceki değerinde seyretmesine rağmen millet açsa eğer; senetler protesto ediliyor, çekler dönüyorsa bankalardan, bir şeyler yolunda gitmiyor demektir.

45 milyar doları geçen yabancı sermaye piyasalarda dönmeye ve hatta piyasaları tek başına döndürmeye devam ederken, dış ticaret açığı neredeyse 30 milyar dolara dayanmıştır.

Yapılması gereken ve fakat seçim beklentileri nedeniyle enflasyonu arttıracağı bilindiği için yapılamayan zamlar, piyasayı iyice germekte ve yatırım yapmak isteyenler, önlerini göremedikleri için paralarını yastık altlarına doldurmaktadır.

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş oranda toprak ve mülk, yine aynı oranda ticari işletme ve banka yabancılara satılmıştır. En stratejik kuruluşlar özelleştirme adı altında elden çıkarılmıştır.

Siyasi arena kızıştıkça kızışmış, tepkiler artmış, beklentilerin olmayacağı anlaşılmıştır. Kendi tabanının bile, çözemediği başörtüsü konusundan dolayı tepkisine maruz kalan hükümetin, AB adına Kıbrıs ve kuzey Irak'ta verdiği tavizlerin hesabını tarihe ve milletine nasıl vereceği ise merak konusudur.

Şimdi on puanlık uzman sorusu geliyor.

Tüm bu ahval ve şerait içinden hükümet nasıl kurtulur?

a) Yankiler borazanlarını çalarak imdada yetişir.

b) Uzaylılar gelir.

c) Amerika'dan bir zatın duası ile her yer gülistan olur birden.

d) Kriz çıkar.(Anayasa kitabı bahanesi tutmaz yenisini bulmak gerek)

e) Hepsi.

f) Hiçbiri.

Sanırım herkes sorunun cevabını buldu.

Çıkacak olan bir krizin müsebbibi olacak olan bahtı kara( her kim olursa, kurum, kişi, olay hiç fark etmez) tüm bu eksikliklerin ve başarısızlıkların günah keçisi olacağı gibi, seçimlerde yeniden yapılması muhtemel olan mazlum edebiyatının da gerekçesi olur.

Bu, damat sandıklama oyununun bu güne kadar birkaç kez sahnelendiğini düşünüyor olmamızın bizim komploculuğumuzdan kaynaklandığını düşünebilirsiniz. Ama eski bir Türk atasözünü hatırlayın” Görünen köy kılavuz istemez”.
(Damat sandıklama olayını bilen bilir her halde, hani şu eskiden yapıldığı rivayet edilen” eyvah babam, hemen sandığa gir” hadisesi, sonrası malum; zorunlu ve mutsuz evlilik. )

Fakat önemli ayrıntı bu krizin mayıs ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra patlamasında yatar.

Malum sebepten dolayı(!).

Üstelik henüz siyasi adresini tam olarak bulamamış ve alternatif üretememiş olan ama sayı bakımından son derece ciddi bir milliyetçi tepki ve bilinç oluşmuştur. Bu potansiyelin biraz rahatlatılarak, mevcut milliyetçi partilerden birisine veya bir kaçına yönlendirilmesi için elin çabuk tutulması gerekmektedir.

Çünkü başka kurtuluş yolu gözükmemektedir.

Hanımlar, beyler hatırlayınız, terörist başını affetmek anlamına gelen idam cezasının kaldırılması maddesini tek partili bir hükümet oylayabilir miydi sizce?

Asla oylayamaz ve bunun hesabını halkına vermezdi. Adının tarihe nasıl geçeceğini düşünür ve buna el kaldıramazdı. Düşünsenize; “terörist başını affeden hükümet” yaftası gerçekten ağır, en liboşu bile bunu kaldıramazdı.

Şimdi o zamanı düşündüğünüzde kafanızda bir suçlu beliriyor mu?

Hayır.

Neden?

Çünkü koalisyon vardı ve şimdi herkes;”biz el kaldırmadık diyor”. Anadolu'da kullanılan bir tabir vardır, suçlu bulunamadığı zaman “suç piç” denir.

Önümüzdeki süreci düşünün. Kürdistan'ın resmen ilan edilmesi, Irak'ın üçe bölünmesi, ileride belki Türk ülkesi içinde bir ayrışmayı bile tetikleyecek kadar tehlikeli AB uyum yasaları, Kıbrıs ve daha birçok son derece vebali yüksek bir gündem.

Sizce bu programı tek partili bir hükümet nihayetlendirebilir mi? Bunların vebalini tek başına üstlenebilir mi?

Hayır.

Ne lazım?

Bir koalisyon. Ancak bu öyle bir koalisyon olmalı ki partilerden birinin mutlaka milliyetçi söylemleri olmalı. Böylelikle yukarıda da bahsettiğimiz gibi; yeni dönemde AKP'ye “döper” olacak bir oluşum olarak, mevcut milliyetçi oy potansiyelinin bir kısmını da almalıdır.

İşte bunların hayata geçmesi içinse bir kapıyı açan anahtar misali, yeni bir anayasa kitabına ihtiyaç vardır(!). Sarf edilen tüm çabalara rağmen bu kitabı birilerinin kafalarına çarpmaya muktedir kişi ve kurumlar oyuna gelmemiş, şu vakte kadar anahtar kapı deliğine sokulamamıştır.

Ya bundan sonra?

Bundan sonrası için ne beklendiğini anlamamak safdillik olur. Yeni kriz senaryoları, siyasi fayda sağlanmaya çalışılan yani ve muhtemel cinayetler, ithamlar ve üstü kapalı suçlamalar.

Şimdi moda “DERİN DEVLET”.

Üstelik bir anda fark ettiğimiz “vay be bunların da milliyetçi bir tarafları var” hadisesi. Nedir bu hadise?

Kuzey Irak operasyonu hakkında birbiri ardına verilen beyanatlar ile kamuoyunun kafasında oluşturulmaya çalışılan milliyetçi imaj.

Daha önce yazdık, yine belirtelim; kardeşim bu adamların memleketin orta yerinde yanan kandillerini söndürebildiniz mi? İMKB'de hangi şirketlerin ve aracı kurumların kimlere ait paraları nasıl değerlendirdiğini incelediniz mi?

Bu kandil elbette parayla yanıyor ama bu para Newyork'tan Bağdat'a getirildiği gibi C-130'larla getirilmiyor Cudi'nin tepesine, Tişumiya deresine.

Bu para bu ülkeden çıkıyor. Kaynağı hakkında bir tespitiniz var mı?

Bu devlete meydan okuyanlara haddini bildirdiniz mi?

Siz bu ülkede hâkim otorite olmanın gereklerini teröre karşı yerine getirdiniz mi ki kalkmış Kuzey Irak operasyonlarından bahsediyorsunuz. Bu devlet, meşru Irak hükümeti görevinin başında iken bile gidip operasyonlarını yapıyordu, ama o zamanlar kendi ülkesinde de gerçekten hâkim otorite idi.

Şimdi ne değişti?

Yoksa biz kendi topraklarımızda otoritemizi mi kaybediyoruz?

Arif olana cevabı belli, olmayanla işimiz yok zaten, geçelim...

Neredeyse değersiz kâğıt sınıfına sokulacak olan döviz, gerçekten bu kadar değersiz mi? Döviz üzerindeki bu baskı daha ne kadar devam edecek? Satacak bir şey kalmadı. Yabancı sermaye kuş misali, tedirgin olduğu anda veya vakti geldiğinde(!) uçup gidecek.

Normal seçim sürecinde hesabı verilemeyecek kadar ağır icraatlar yüzünden alternatif olarak düşünülen harekât planı nedir?

Korkuyorum.

Çok korkuyorum.

Umarım bu dizinin yeni bir filmi çekilmez ve bu defa insanlar, “hepimiz Kürdüz, falanız, filanız” diye bağırmak üzere sokağa dökülmez.

Umarım yakın zamanda yaşanacak başka bir olay, aslında kaçınılmaz olan bir mali krize vaktinden önce neden olmaz.

Umarım herkes eline beline ve diline sahip olur da bir daha el âlemin senaryosunu yaşandıktan sonra anlamaya çalışmak zorunda kalmayız.

Hanımlar, beyler eğer özetlemek gerekirse;

* Durum vahimdir ve bir krizin sebep olacağı bir erken seçim bu millete faydalı olmayacağı gibi birilerinin istemiyor gibi görünmesine rağmen tek umutlarıdır.
* Mali durum; tüm pembe tablolara rağmen cebimdeki deliğin boyutlarına bakınca gelecek sıkıntılı günleri işaret etmektedir.
* Adli durum; tüm “Her şey kontrol altında” söylemlerine rağmen her üç adımda bir arkamı kontrol etmem gerektiğini göstermektedir.
* İçtimai durum ise; tüm tele volelere rağmen sabahları kimse göbek atmamaktadır ve bir sosyal patlama arifesindedir.

Tüm bu tabloya rağmen ulusa derin bir tebessüm ve her şey yolunda mesajları ile seslenilebiliyor ve biz de bunu ciddiye alıyorsak inanın bana BİZDEN BİR YOĞURT OLMAZ.

Sulandırıla sulandırıla ayran olmuşuz haberimiz yok!


OKTAY YILDIRIM
09-02-2007

Hiç yorum yok: