Blogda Ara

27.06.2008

DOĞU' DAN BİR ÖĞÜT


"Konfüçyüs'ten beş ders"

En güçlü günlerini yaşayan bir Çin hükümdarı Konfüçyüs'e şöyle dedi: "Sizin bilgeliğiniz sayesinde üstat, çok güzel sözler duyuyor, birçok şey öğreniyorum; siz olmasaydınız böyle güzel sözler duyamayacaktım. Ama ben bu sarayda doğdum; muhafızların arasında, dadıların kucağında büyüdüm.

Bu yüzden yas nedir, tasa nedir, yorgunluk nedir, korku nedir bilmedim, hiç tehlike hissetmedim.

Üstat, siz insanın adam olması için bu beş basamaktan geçmesi gerektiğini söylüyorsunuz, ama benim hayatım bu beş basamaktan geçmeye uygun bir hayat değil. Söyleyin, ben ne yapayım? Yası, tasayı, yorgunluğu, korkuyu, tehlikeyi nasıl öğreneyim?"

Konfüçyüs cevap verdi:

"Böyle konuştuğunuza göre bunların ne olduğunu biliyorsunuz demektir. Bundan sonrasını kendi kendinize öğrenebilirsiniz."

Hükümdar ısrar etti:

"Benim kalbimi geliştirebilmek için size ihtiyacım var. Ne olur bana yardımcı olun."

Üstat anlatmaya başladı:

"Hükümdarım; dedelerinizin, büyük dedelerinizin kurduğu tapınağa giderseniz, sağdaki merdivenden büyük salona çıkarsanız, buradaki o çok eski kolonlara, başlıklara, salona yerleştirilmiş olan dedelerinizin eşyalarına; masalarına, yastıklarına, kılıçlarına, oklarına, yaylarına bakarsanız ve düşünürseniz: Orada onca eşya vardır, ama onları kullanmış olanlar artık görünmez olmuşlardır. Eşyalara bakın ve onları kullanmış olanları düşünün. Böyle düşünürseniz yas nedir anlarsınız.

Eğer sabahın ilk ışıklarının belirdiği zaman kalkar, elbisenizi ve tacınızı giyerseniz, gün doğarken bütün devlet adamlarını huzurunuza alırsanız, tek tek bütün işlerle ilgilenirseniz ve bunu yaparken en küçük işteki en küçük bir yanlışın bile kargaşalığa, çöküntüye yol açabileceğini düşünürseniz tasa nedir anlarsınız.

Güneşin doğuşuyla başladığınız devlet işleriyle güneş batmaya yüz tutuncaya kadar uğraşmaya devam ederseniz, bu arada çocuklarınız gelip gider, konuklarınız gelip gider, siz bütün işlerinizin arasında onlara da payelerine dikkat ederek davranır, nezaket törelerinin gerektirdiği tavırları gösterirseniz, hiç kimsenin selamını karşılıksız bırakmaz, yakınlarınız ve dostlarınıza gereken dikkatle ve ilgiyle yaklaşırsanız yorgunluk nedir anlarsınız, yorgunluğu yaşarsınız.

Eğer kafanız devlet işlerinin bütün yoğunluğuyla doluyken, bin bir düşünce kafanızda dolaşırken, başşehrinizi dolaşır, kafanızdaki bütün tasalarla dört kapısından ufka bakarsanız, sizden çok önce bu topraklarda kurulmuş bütün imparatorlukların yıkıntılarını görürsünüz, bunlar o kadar çoktur ki... Bunları görünce de korku nedir anlarsınız, korkuyu yaşarsınız.

Hükümdar gemiye, halk da suya benzer. Gemiyi taşıyan sudur, ama gemiyi deviren de yine sudur. Eğer tehlikeyi böyle düşünürseniz, tehlike nedir onu da çok iyi anlarsınız.
Eğer bu beş şeyi anlar, beş basamağı aklınızda tutarsanız, yönetiminiz süresince pek az hata işlersiniz.

Hiç yorum yok: