Blogda Ara

27.06.2008

SAKLAMBAÇ...

Küçük Tayyip’in canı çok sıkılıyordu.
Oysa dışarıda hava ne güzeldi.Her şey güllük Gülenistanlık olmasına rağmen O, tıkılıp kalmıştı babasının köşküne.

Birden aklına geldi...

Evet evet, arkadaşları Deniz ve Devlet’i çağırsa onlarla bir oyun oynasa ne güzel olurdu. Belki de diğerlerine de ulaşırdı. Abdullah’a, Bülent’e, Kemal’e, Cemil’e…

Olmadı, karşı mahalleden zengin çocuklarını da çağırırdı.İlk aklına gelen Rifat’la, Arzuhan oldu.

Birde okumuş, yazmış, mürekkep yalamış! çocuklar vardı. Onların da kapısını çalar davet ederdi. Nasıl olsa hep tatildeydiler. Hiç okula gitmeden okuyorlardı. Bütün bilgiler evlerine servis yapılır özel hocalarla eğitim alırlardı. Hem Şamil’le Fehmi bayılırdı oyun oynamaya.

Bir heyecanla fırladı dışarı…
***
Bir süre sonra Ankara’nın en güzel meydanlarından birinde Tandoğan’da toplandılar. Bakmayın siz şimdi bu meydanın sürekli kalabalık olduğuna. Bu kalabalık biraz ilerde anıt mezar dedikleri yerde yatan birini ziyarete geliyordu sürekli.

Gerçi küçük Tayip hiç gitmemişti tepedeki o dev gibi yere ama hep aklına gelirdi. Acaba o kadar insan oraya gidip ağaçlara bez mi bağlıyor, yoksa orda bir yatır var da onu mu ziyaret ediyor? Ama ne diye giderken hep bir ağızdan bağırırlardı onu da anlamıyordu ya... En iyi Deniz bilirdi bunu. Arada bir O’da giderdi o kalabalıkla birlikte oraya. “Bir ara sorarım” diye geçirdi içinden.

Neyse bunlara kafa yoramazdı, zaten hiçte merak etmiyordu orada kimin, neden yattığını. Şimdi oyun zamanıydı.

-Ne oynayalım? Diye sordu arkadaşlarına

Demokrasicilik? Ne dersiniz olmaz mı? Dedi Deniz.

-Amaan sende bıkmadın şu oyundan yıllardır bu oyunu oynuyoruz dediler hep bir ağızdan.

-O zaman Ben Kara Murat olayım sizde kahraman Türkler olursunuz.Kahpe Bizans’a karşı savaşırız.

Devlet’in bu teklifini de sevmemişlerdi. Düşman diye hep ağaçlara, taşlara vuruyorlar, havaya tahtadan kılıçlarını sallıyorlardı. Hem akşam olunca çok yoruluyorlar, erkenden uyuyorlardı. Televizyonlarda ki BBG evini seyredemiyorlardı.

Cin fikir Kemal bir adım öne çıktı ve ;

-Yazı tura atalım dedi kıs kıs gülerek. Bu çocuğunda aklı fikri hep paradaydı, başka bir şey düşünmezdi.

Onlar bir köşede “ bugün ne oynasak” diye tartışıp dururken, mahallenin okumuşlarından Kel Fehmi biraz ileride siyah paltolu, kara gözlüklü, fötr şapkalı bir amca ile bir şeyler konuşuyor ve sürekli “anladım, tamam” dercesine başını sallıyordu. Göz ucuyla da Şamil’i süzüp duruyordu. Konuşma bitince gizlice Tayyip’e yaklaştı …
***
- Saklambaç, evet saklambaç oynayalım hem ben gönüllü ebe olmaya da razıyım…

Geçen sefer oynadıklarında Tayip oyun bozanlık yapmış, ceza almıştı . Şikayet edince tam 6 gün ev hapsi cezası vermişti babası. Bir daha O ebe olmayacaktı. Biranda hepsinin aklına bu geldi.

Tereddüt ederek dil ucuyla uyardılar. Tayip’in gözleri dolmuş dokunsan ağlayacak gibiydi.

-Ama benim aklıma geldi, ben çağırdım hepinizi tek tek.Ben yokken oynadığınızda Abdullah ebe olmuştu ama…

Küçük Tayyip’in bu çıkışı bir an sessizliğe neden oldu.Yazık mağdur olmuş halinden belliydi çocuğun.

- Ben artık ebe olmak istemiyorum, isterse Tayip olsun dedi Abdullah

- Bence de olsun. Ben bir sakınca görmüyorum. Kişilerin ebe olma hakkı elinden alınamaz, ben buna karşıyım.

Deniz’in bu çıkışlarına alışık olduklarından itiraz etmediler. Üstelik Bülent, Fehmi, Şamil, Arzuhan ve Rifat’ta destekleyince oyunun adı ve ebe belli olmuştu.
***
Küçük Tayyip heyecanla meydanda etrafı kalın çitlerle çevrili olan 89 yıllık ağaca koştu.

-10’a kadar sayıcam, bittiğinde siz saklanmış olursunuz her zamanki gibi. Anlaştık mı arkadaşlar?

Sağ kolunu ağaca yasladı, alnını da koluna dayayıp sıkıca gözlerini yummuştu. İçinden “ Az sonra hepinizi sobeliycem.Keşke şu Yaşar da olsaydı oyunda.İlk önce O’nu sobelerdim. Sonra Sabih’i, İlhan’ı, Ergun’u… Sevmediğim ne kadar çocuk varsa onları sobelerdim. Gıcıklar!!!” diye geçiriyordu.

-Hadi saymaya başla artık Tayyip!

-Tamam Bülent Abi, sayıyorum…Tıpkı cin fikir Kemal gibi O ‘da kıs kıs gülüyordu içinden…

-1 ”Cumhuriyetçilik”

Birden koşuşturmaya başladılar sağa sola. Önceden nereye saklanacaklarını düşündükleri için hepsi aynı anda yok olmuştu.

-2 “Laiklik”

-3 “Halkçılık”

-4 “Devrimcilik”

-5 “Milliyetçilik”

-6 “Devletçilik”

-7 “Demokrasi”

-8 “Anayasa”

-9 “Kemalizm”
… Ve -10 “Türki…”

Daha sözünü bitiremeden bir acı hissetti. Çok canı yanıyordu. Gözleri kararmıştı ne olduğunu anlayamadan o derin acıyla yeniden irkildi.

- Ben size kaç defa bu etrafı çevrili yere girmeyeceksiniz, bu anıt ağaca dokunmayacaksınız demedim mi? Bıkmadınız mı dayak yemekten?

Bu sesi tanıyordu. Aslında kulağında duyduğu acıdan fark etmişti ama o an aklına gelmemişti Yusuf Dede. Yavaşça kaldırdı başını, yüzüne bakamıyordu.Öyle haşmetli duruyordu ki. 2 tokat daha patladı ensesinde.

Herkesin gölgesinde serinlediği bu koca çınarı Yusuf Dede’nin babası askere gidince dikmişlerdi Ankara’nın tam ortasına.Cumhuriyet kurulunca milli mücadelenin sembolü olmuş. Bu yüzden herkes gözü gibi bakıyor kollayıp koruyordu . Birileri hariç…

Siyah paltolu, fötr şapkalı, kara gözlüklü adamlar…

27/03/08
ALINTI

Hiç yorum yok: