DİZİLER: Büyük paralar harcanarak, sanat adına yapıldığı söylenen fakat birçoğunun sanatla uzaktan veya yakından alakası olmayan, tamamen toplumu meşgul etme amacına yönelik, bir biri ardına devam eden bölümlerden oluşan, bir konusu olmasa da sakıncası olmayan veya saçma sapan olsa da önemli olmayan, mutad aralıklarla ve aksatmadan yayınlanan televizyon yapımları.
DİZENLER: Nereden bulduklarını kimsenin merak etmediği büyük paralarını harcayarak, kurdukları televizyon kanallarında veya işbirliği halinde oldukları kanallarda yayınlamak üzere, yukarıdaki tanımda açıklanan yapımları bazı özel maksatları ve sınırsız para hırsları için yapan ve yayınlayanlar.
DİZİLENLER: Yukarıdaki tanımlamalarda anlatılan dizenlerin, yaptıkları dizileri, hiçbir şeyin farkında olmadan ve hiçbir şeyi sorgulamadan izleyerek, dizenleri ve dizmelerine yardımcı veya finansör olanları amaçlarına ulaştırabilmek için bilinçsizce (ekran karşısında) dizilenler.
Bu başlık altında yazılan yazı şüphesiz üç kavram üzerine kurulur. Diziler, dizileri dizenler ve dizilerin karşısına dizilerek, dizileri dizenler tarafından dizilenler. Biraz karmaşık mı oldu?
Yok, canım yurdum insanına izlettirilen ve kimin elinin, kimin neresinde ne işler karıştırdığı belli olmayan saçma sapan ve aptal bulmacası havasındaki dizilerden daha karmaşık değildir. Oralarda da durum daha farklı değil kimin kimi dizdiği(sıraya), kimlerin kimler tarafından dizildiği (sıraya) belli olmayan keşmekeşler içinde geçip gidiyor dizi.
Bazıları, sözüm ona bir senaryo dâhilinde çekilen televizyon dizileri. Bazıları toplumsal yaralara parmak basma iddiasında olan ve çoğu zaman bin türlü rezilliğin fütursuzca sergilendiği gündüz kuşağı yapımları.
Bazıları eğlence programı adı altında yayınlanan ve en seviyesiz argo konuşmalarla açılıp en edepsiz (benzetecek kelime bulamıyorum) davranış ve esprilerle biten hafta sonu veya akşam kuşağı yayınları.
Hangisinden hoşlandığınız veya hoşlanmadığınız pek önemli değil çünkü günün neredeyse her saati ve neredeyse tüm kanallar bunlarla dolu.
Gündüz vakti televizyon izlemeye kalkarsanız, ya yüzüne maske geçirilmiş halde ortada bir koltukta oturan ve stüdyodaki meraklı ve patavatsız kalabalığın “acı var mı, acı?” türünden sorularına muhatap bir tecavüz mağduru ile karşılaşırsınız ya da evlenmeye karar verdiği adamın kendisini nasıl terk ettiğini anlatan bir travestinin ibret-i âlem hikâyesiyle.
Yanlış okumuyorsunuz izlettirilen budur. Bir travestinin bir erkekle evlilik hikâyesi, bu toplumsal bir sorun gibi işleniyor programda.
Türk toplumuna bakınız!
Her biri bir psikolog edasında saptamalar yapan, bazen birbirleriyle didişen topluluk ise dizenlerin, dizilenlerin sayısını artırabilmek için otobüslerle toplayıp getirdiği, kocalarını işe, çocuklarını okula yolladıktan sonra yapacak iş bulamayıp toplumsal sorunlara çare olmaya karar vermiş başka bir dizilenler topluluğudur.
Gitmeden önce “beni mutlaka izleyin” diye sıkı sıkıya talimat verdiği komşularıyla, bir sonraki gün planladıkları ev oturmasında yeterince konuşacak malzeme çıkması için, bir iki kelime söyleyip kameraların lütfüne mazhar olmak gayretiyle mikrofonu alma savaşı veren dizilenler topluluğu.
Hepsi ana, baba ve eş. Bu gün niye bu haldeyiz diye tartışırken tek umudumuz olan çocukları yetiştirecek ve ülkemize faydalı olacak umuduyla yaşadığımız çocukların anneleri ve babaları.
Heyhat!
Konunun ne olduğunu anlamadan, konuşma ya da daha doğru bir tabirle didişme tarzlarına bakarsanız, hayat memat mücadelesi yaptıklarını zannedersiniz. Ve o zavallıların bu çığırtkan tutumu, ekran başındaki dizilenler sayısının artışına da inkâr edilmez katkılar sağlar. Program bitip herkes evine döndüğünde, dizenlerin banka hesaplarına günün karı girerken, dizilenler hayatlarının bir gününü daha bonkörce harcamış olurlar.
Bir de dizi filmler var elbette.
Aşk, ihtiras, cinayet, kin, nefret, yalan, dolan, çeteler, örgütler vs,vs,vs….
Çoğu kimsenin dikkatini çekmese de bazı diziler aptal eğlencesi gibi görünmesine rağmen son derece akıllıca ve titizlikle hazırlanmış, psikolojik propaganda veya dezenformasyon unsurları içermekteler. Hatta tümüyle bu amaca hizmet için hazırlanmış diziler bile var.
Mafya dizileri var bir defa. Siyah takım elbiseli adamlar kendileri için adalet arıyorlar. Ya da mazlumun hakkını kolluyorlar. Bunun için bazen devletle karşı karşıya gelmeleri gerekse bile hiç çekinmiyorlar ve tabi ki sonunda kazanan yine kendileri oluyor. Haklı olanda kendileri oluyor zira tüm suç devlet görevlisi dahi olsalar kaybedenin üzerine kalıyor.
Siyah takım elbiseli adamlar, devlete balans ayarı yapmış oluyorlar. Dizenlerin ne niyetle dizdikleri belli olan bu dizilerin arkalarında ise duydukları özenti ile önüne gelene balans ayrı yapmaya aday bir dolu dizilmiş kalıyor.
Zavallı dizilenlerin sağladığı hatırı sayılır katkılarla yeni diziler montajlanıyor ve yeni imajlar piyasaya sürülüyor. Her yeni imajda siyah takım elbiselilere özenen bir bıçkın daha çıkıyor ortaya.
Yalanlı dolanlı aile dizileri var sonra. Eniştenin yengeye, babanın hizmetçiye musallat olduğu, baştan sona sanat(!) ile dopdolu diziler. Aile dizisi adı altında yayınlanan ve genel olarak çocukların yatma saatinden önce yayınlanan bu dizilerin Türk toplum ve aile yapısına katkıları(!) kesinlikle inkâr edilemez. Haberlerde her gün yayınlanan aile facialarının sebebini arıyorsanız bahsi geçen bu katkılara bakmak yeterli olacaktır.
Bakmak yetmeyebilir, bakın ve babanız ve annenizle birlikte yaşadığınız dönemdeki aile kavramı ile eşiniz ve çocuklarınızla birlikte yaşadığınız şimdiki zaman aile kavramını kıyaslayın. Buna çağdaşlaştık, devir değişti falan diyorsanız bu yazıyı okumayı burada bırakın zira dizilenler bölümünde ve umutsuz vakalar tasnifindesiniz.
Bitmedi. Daha sırada tarihi dizi adı altında yayınlanan özenle hazırlanmış psikolojik harekât dizileri var. Şimdi bu psikolojik harekât da nereden çıktı, bu askeri bir tabir diyenleriniz çıkabilir. Evet, doğru askeri bir tabir sahi bu nereden çıktı?
Şu anda yurdum insanına karşı yapılan askeri bir operasyondur. İşte tam oradan çıktı bu tabir.
Evet, yanılmadınız kahraman(?) ve muhteşem(?) Yunan askerleri ile kötü(?) Türklerin anlatıldığı ve Türk kurtuluş savaşını konu edinmiş dizilerden bahsediyorum. Hadi canım, haberim yok ben izlemiyorum demeyin sakın.
Zararsız gibi görünen bu dizileri izleyenlerin kaçının kurtuluş savaşı tarihini bildiğini veya Nutuk’u okuduğunu sanıyorsunuz. Yaşanan olayların gerçekte nasıl cereyan ettiğini bilmeyen bu insanların, izledikleri dizileri gerçekten yaşanmış gibi kabul etme oranları nedir sizce?
Savaş sadece topla ve tüfekle yapılmaz, savaş kültür emperyalizmi ile yapılır, savaş dezinformasyon ile yapılır, savaş zihinlerde yapılır. Zihinlerdeki savaşı kazananların karşısına savaş alnında çıkacak kimse yoktur çünkü bizi savaş alanına zihinlerimiz ve zihinlerimizdeki değerlerimiz çıkarır.
Dizi halinde sunulan bazı yarışmalar ise her türlü ahlaki ve içtimai kabulün dışında olaylara tanıklık etmektedir. Kızlarını ve oğullarını yolladıkları o yarışmalarda yaşanan rezaletlerden sonra nasıl olup ta insan içine çıkabildiklerini bilmediğim anne ve babalar vardır artık bu toplumda.
Milyonlarca insanın seyrettiği gözetleme yarışmalarında hayatlarındaki tüm ahlaki değerleri bir çırpıda yok edenler sadece kendilerini izlettirenler değil aynı zamanda merakını kontrol edemeyip izleyenlerdir. Hem kendilerinin ve hem de ailelerinin değerlerini bilinçsizce dumura uğratan bu zavallı dizilenler topluluğu yine farkında olmadan dizenlerin keselerine hizmet etmektedir.
Her türlüsü vardı bu yarışmaların, evlendireni, kaynaştıranı, ayrıştıranı ama bir tek cinsiyet değiştirteni yoktu. Ne mutlu ki(!) sonunda ona da kavuştu milletim.
Düşünsenize bir defa bir evi içinde ve milyonlarca meraklı gözün önünde kadınların en mahrem yaşam kesitlerini bir grup erkeğin(?) kadın kılığına girerek canlandırması Türk erkeğine mi hakarettir yoksa Türk kadınına mı?
Ama aslında konunun özü, değişenin cinsiyetler veya yarışmalara katılanların medeni hallerinden ziyade Türk aile yapısı ve Türk kimliği olduğu gerçeğidir.
Kimlerin neleri ve neden dizdiğini görmek ve dizilmemek lazımdır ey halkım. Okumak lazımdır, öğrenmek lazımdır atamızı ve dedemizi, ne için savaşıp ne için öldüklerini anlamak ve anlatmak lazımdır çocuklarımıza.
Yoksa bu toplum dizileri dizenler tarafından (televizyon karşısına)dizilmeye(?) devam edilecektir. Ve bu bozulmanın sonu ise işgal güçleri tarafından sıralara dizilmektir.
Hangi işgal güçleri mi?
Eğer bugün zihinlerimizdekini kovamazsak, yarın sınırlarımıza dayanacak olan işgal güçleri.
O gün ne olacak, ne yapacak ve kimi izleyeceksiniz?
Bize gelince, elbette savaşacağız. Bu gün zihinlerimizdeki ile nasıl savaşıyorsak onunla da savaşacağız. Siz de savaşın ve bu savaşa televizyonlarınızdan başlayın. Bu günden tezi yok.
Ailenizi ve tarihinizi koruyun, dizilenlerden olmayın. Dizilenlere özenmeyin. Dizenlere taviz vermeyin. Kendinizi dizdirtmeyin (hiçbir yere) ey halkım.
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞANOLSUN”
OKTAY YILDIRIM
29 Nisan 2006
Blogda Ara
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder