Blogda Ara

25.08.2008

ŞEMDİNLİ’Yİ BİLMEYEN, ÖĞRENEMEYEN VAR MI? - Oktay Yıldırım

Şemdinli’yi bilmeyeniniz ya da hala öğrenemeyeniniz var mı?

Otuz iki virajları aşıp, Kaymakam çeşmenin soğuk suyunu içmediği ve her sabah uyandığınızda Gomane tepe’yi ve Efkâr tepeyi görmediği halde yaşanan onca olaydan, yalandan, tuzaktan ve oyundan sonra hala Şemdinli’yi öğrenemeyeniniz var mı?

Çocuklarınızın ve eşinizin yaşadığı ve arkadaşlarınızın çocuklarının ve eşlerinin yaşadığı ve gecenin bir yarısında roketlerle, makineli tüfeklerle saldırıya uğrayan bir lojmanınız olmayabilir.

Savaş alanına çevrilen sokaklarınızda mı olmadı?

Yakılan ve yağmalanan dükkânlarınız da mı olmadı?

Sokaklarınızdaki kaldırım taşları sökülerek yarın kafalarınıza nasıl atılacağının provası yapılır gibi, dükkânlarınızın evlerinizin camları parçalanmadı mı?

Bayraklarınızı yakmak için çakılan her çakmak sizin onur ve haysiyetinize çakılmadı mı?

Evinin yanından dakikalarca çalışan makineli tüfeği ve onu çalıştıranları ”vallahi ben bir şey görmedim” diyerek saklayanları görmemiş olabilirsiniz.

Molotof kokteyllerini ellerine alarak otobüsleri, polis araçlarını, sokakları, dükkânları, yani milli egemenliğinizi, yani milli haysiyet ve onurunuzu yakanları da mı görmediniz?

Akşam haberlerini izlerken sormadı mı çocuklarınız” baba bu adamlar neden Türk bayrağını yakıyor?” diye.

Ne cevap verdiniz onlara?

Okullarında kurtuluş savaşını, bayrağın kutsiyetini öğrenen çocuklarınız, “ baba onlar Türk bayrağını yakarken sen ne yaptın, neden engel olmadın?” diye sordular mı?

Eğer bugün sormadılarsa yarın mutlaka soracaklardır, o zaman ne cevap vereceksiniz?

Yoksa bir şey yapmadan olanı biteni sessizce izlediğiniz o zaman zarfında, gözlerinin önünde saldırıya uğrayan çocuklarına rağmen, vatanı ve üzerine yemin ettiği bayrağı uğruna “her şeye rağmen” diyerek yerlerini terk etmeden görev yapanlara inat, siz de “her şeye rağmen bir satış daha yapmalıyım” diyerek her şeyi görmezden mi geldiniz?

Ya da en azından “vah vah, tüh, yazık oldu” mu dediniz? Yaşadığı olaylardan dolayı psikolojik tedavi gören bir çocuğunuz olmayabilir, ama yaşanan olaylara karşı sergilediğiniz tepkisizliği, ilgisizliği, kanıksamışlığı ve hatta kabullenmişliğinizi görerek büyüyen çocuklarınız da mı yok?

Ve sizin kanıksamışlığınızı izleyerek sinirleri törpülenen, bu zilletin normal bir şey olduğunu düşünerek büyüyen, bayrağın yakıldığını, tüm manevi değerlere hakaretin tepkisiz kaldığını görerek yetişen, bunları tıpkı sizin gibi kabullenmiş ve bizim geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklar mı büyütüyorsunuz?

Olayların olduğu ilk gün “Şemdinli’yi bilen var mı?” başlıklı yazımızda bir koro nizamında toplanıp vurun kahpeye konseri veren zevattan bahsetmiştik. Ve demiştik ki; “Şimdi yapılan araştırmalar neticesinde şu anda bile kuvvetle muhtemel olan sonuç çıkarsa ki bu sonuç, olayların altından terör örgütü ve onunla beraber bazı gizli servislerin çıkmasından doğacak sonuçtur, o vakit ne yapacaksınız?

Allanıp pullanıp önüne çıkarak tek, tek arzı endam ettiğiniz o basına(!) bu defa ne söyleyeceksiniz? Acaba yapacağınız hangi açıklama ile durumu kurtarmaya çalışacaksınız?

Bir açıklamanız var mı efendiler? Daha doğrusu bir “B” planınız var mı? Diye sormuştuk.





Şimdi hadisenin üzerinden geçen zamana, hazırlanan veya hazırlatılan iddianameye, bu zaman zarfında savaş alanına döndürülen sokaklara, akan şehit kanlarına, yakılan otobüslerin altında can veren masum sivillere inat diyecek bir sözünüz var mı?

Çok affedersiniz o sözler sizlerin değildi değil mi? Zaten sizlerin olsa şaşardım, kulaklarınıza bir fısıldayan mı vardı?

Nerede suflörleriniz? Okumanız için önünüze konulacak olan yeni bildirileri, yeni senaryoları ve yevmiyelerinizi getiren gemi Atlantik’te yolunu mu şaşırdı yoksa?

Nasıl olacak şimdi, bir “B” planı yapmış mıydınız? Yoksa “B” planı da kaybolan gemiyle mi geliyordu?



Elleri aziz şehitlerimin kanlarına bulanmış o ismini bile zikretmeyeceğim ve sizin mağdur dediğiniz adamın, Türkiye turnesine çıkarak halkı ayaklanmaya ve bölünmeye teşvik eden konferanslarını kim organize ediyor?

Bu adam Mezopotamya kültür merkezinde, Antalya’da, Mersin’de barış mesajları mı veriyordu? Kimdir bunun sorumlusu, finansörü ve organizatörü?

Bu sözüm ona konferans turnesini de Jitem mi ayarladı yoksa veya derin devlet mi? Polat Alemdar’ın Aslan abisinin konuyla bir ilgisi olabilir mi yoksa?

Aman canım sıkılmayın, efendilerinize söyleyin, hemen bunun için de asker veya polis birini bulur ve aynı vurun kahpeye konserini size yine verdirtirler nasıl olsa.

Tüm bu yaşananlar size Şemdinli’yi öğretti mi?

Siz hala Şemdinli’yi mi konuşuyorsunuz veya bizim Şemdinli’den bahsettiğimizi mi sanıyorsunuz?

Şemdinli’de takılmayın a muhteremler, İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin tüm Türkiye Şemdinli’dir ve Şemdinli tüm Türkiye’dir.

Oyunu oynayanlar sadece Şemdinli’de değil, yurdun her köşesinde oynamaktadır.

Herkes ağzından çıkanın sonra ağzına geri girme ihtimalini hesaplayarak konuşmalıdır. Ve ağzına geri sokabileceği büyüklükte cümleler kurmalıdır.

Bilirsiniz yanlış hesap Bağdat’tan değil Washington’dan bile geri döner ki bu defa yanlışın dönüş yolu çok daha yakındır.

Olayların olduğu günlerde ağızlarından çıkanların, tekrar ağızlarına girip giremeyeceğini düşünmeden konuşanlar bu gün hangi sütre gerisinde mevzilenmiştir acaba?

Uygun bir rüzgâr mı beklemektedirler yoksa?

Onlar ki ancak kendilerini taşıyacak kadar güçlü bir rüzgâr bulduklarında, ithal yelkenlerini açarak ortaya çıkarlar. Güçlü ve dış kaynaklı rüzgârlar olmadan kendi gemilerini yürütemeyenlere eyvahlar olsun. Bunlara mikrofon uzatan gazetelerin yazdıklarını okuyanlara ve itibar edenlere de eyvahlar olsun.





Hatırlayınız, neler demişlerdi;



11 Kasım 2005 tarihli Evrensel gazetesine demeçler veren CHP Hakkâri milletvekili Esat Canan sorulan sorulara verdiği cevaplarda özetle;

— “Şemdinli’deki üzücü olayda iki üzücü ölüm var. Birincisi bombanın atılmasından sonra bir vatandaş ölmüştü, akşam saatlerinde ise ikinci bir saldırı oldu ve 5 vatandaşımız yaralandı. Yaralı vatandaşlar Yüksekova Devlet Hastanesine götürüldü ve Ali Yılmaz adlı vatandaş öldü. Onun üzerine Şemdinli’deki gerginlik bir kez daha arttı. Ve savcı incelemeyi kesmek zorunda kaldı. Ben de ayrılmak zorunda kaldım. Olaylar tekrar tırmandı.

Açılan ateş bana göre ortadaki delillerin ortadan kaldırılmasına yönelikti. Yani o delillerin savcı tarafından ele geçirilmesini engellemekti; amaç oydu. Fakat sonra halk bu delillerin incelenmesini yineledi ve bitirilmesini istedi. O nedenle daha sonra alınan güvenlik kapsamında bu inceleme geç saatlerde bitirildi.”



Oysa Tanju Çavuş isimli uzman çavuşun, üzerine hayâsızca taarruz eden kalabalığa karşı ailesini ve namusunu savunmaya çalıştığı için ateş etmek zorunda kaldığı ortaya çıkmıştı.



Mülakatın devamında;



—“Olay bir araçta bulunun 3 kişi tarafından organize edildi ve bu 3 kişiden birinin kitapçıya yönelerek bomba atmasıyla başlıyor. 3 kişi alınıyor tartaklanıyor ve güvenlik güçlerine teslim ediliyor. Halk ise araca sahip çıkıyor.”

Daha olayın soruşturması bile yapılmadan nasıl oluyor da bu kanaate varıyordu sayın mebus? Bu kanaat midir, açık bir yargı mıdır? Savcı bu yargıdan etkilenmiş midir?



— “Susurluk ve Yüksekova çetesinden söz ediliyor... Buna ilişkin bilgileriniz var mı? “

— “Şemdinli’deki olay, çok vahim bir olay. O araçta ortaya çıkan belgeler ve malzemeler bir istihbarat örgütünün elindeki araçta bulunması gereken malzemelerdir. Bir istihbarat örgütünün kullanabileceği tüm malzemeler bu araçta mevcut. Dolayısıyla bu bir skandaldır ve devletin bunu ortaya çıkarması lazım. Vatandaşın kafasındaki kuşkuların giderilmesine ihtiyaç var. Şu anda böyle bir değerlendirme yapmanın erken olduğunu düşünüyorum, ama geçmişte Türkiye’de yaşanan o faili meçhul olayların bir benzeri. Şemdinli halkı o konuda büyük bir cesaret ve sağduyu ile aracı ele geçirmiş ve büyük bir katkıda bulunmuştur. Çok ilginçtir Şemdinli halkı failleri yakalıyor ve teslim ediyor. Bundan daha güzel ne olabilir?”



Bundan daha güzeli de herhalde Osman Baydemir’in “asker ve polis kışlalarına döndü, şu anda tüm kontrol noktalarında kontrolü bizim arkadaşlarımız sağlıyor” açıklaması olurdu herhalde. Ve ne yazık ki biz milletçe bu zilleti de yaşadık. Öyle ya asayişi bozan kötü yürekli(?) askerleri yakalayanlar kontrolü de sağlardı elbette. Ne gerek vardı askere, polise.

“VALİ GÖREVDEN ALINMALI”

“Diyarbakır Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü Ali Öncü Koşuyolu Parkı’nda düzenlediği basın açıklamasında, Şemdinli ilçesindeki saldırıları şiddetle kınadıklarını belirtti. Öncü, “Şemdinli’de olup bitenler açığa çıkarılmalıdır. Sorumluların yakalanıp yargılanması bakımından, insan hakları kuruluşlarının da içinde bulunduğu tarafsız bir komisyon acilen oluşturulmalı, soruşturmanın selameti açısından da vali derhal görevden alınmalıdır” dedi.”

12 Kasım 2005 --Evrensel

“KESK: FAİLLER ORTAYA ÇIKARILMALI”

“KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, yaptığı açıklamada, Kürt sorununun demokratik çözümü çerçevesinde düzenlenen birçok girişim ve kampanyaların, çözüm yönünde umutları pekiştirdiğini, ancak umutları boşa çıkarmaya çalışan endişe verici gelişmeler yaşandığını bildirdi. Hakkâri’deki faili meçhul saldırı ve bombalama eylemlerinin herkesi kaygılandırdığını belirten Tombul, saldırıyı gerçekleştiren ve halk tarafından yakalanıp güvenlik güçlerine teslim edilen kişinin amaç ve bağlantılarının kamuoyuna açıklanmasını istedi. “



Adam hem faili meçhul diyordu ve hem de saldırıyı yapanların(?) adresini gösteriyordu, kimse ne anlatmaya çalışıyorsun diye sormadı, adam ağız dolusu konuştu.



“BES: KİMLİKLER AÇIKLANSIN”

“BES tarafından yapılan açıklamada da saldırı “ikinci Susurluk vakıası” olarak nitelendirildi. Halkların kardeşliği temelinde barış ortamının sağlanması için çaba harcanan bir süreçte geliştirilen bu provakatif eylemlerin kimlere ve neye hizmet edeceğinin açık olduğu vurgulanan açıklamada, yakalanan kişilere ait silah ve bombaların hangi operasyonlarda kullanıldığı, asker ve polis giysilerinin ne amaçla kullanıldığına yönelik sorulara açıklık getirilmesi istendi”

Keşke bu adama başka bir isteğinin olup olmadığını da sorsaydınız, belki adam genel savunma planlarını da bilmek ister. Oldu olacak adama bir de kripto kleransı verin, öyle silahın ve elbisenin nerede kullanıldığı ile uğraşmasın. Doğrudan harekât ve istihbarat merkezlerine girip çıksın; istediği bilgiye ulaşsın.

Ama kimse “boş ver onları da sen ne amaca hizmet ediyorsun?” diye sormadı. Adam da ağzından fışkıran kelimeleri sağa sola saçarak konuştu, konuştu, konuştu.

“HAK-PAR: GLADYO İŞBAŞINDA”

“HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı Fehmi Demir olaydaki bütün gelişmelerin “derin devlet”i gösterdiğini belirterek, “Türk Gladyosu hala iş başındadır” dedi. Demir, CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan’ın da aralarında bulunduğu olaya tepki gösteren kalabalığa askeri bir araçtan ateş açıldığını da hatırlatarak, olaylarda jandarma araçlarının kullanılmasının dikkat çekici olduğunu bildirdi. Demir, Kürt sorununun demokratik çözümünden, demokrasinin gelişmesinden korkulduğunu belirtti.”

Bilgi yok, bulgu yok; kanıt veya delil yok, ama yeterli ve uygun rüzgâr var. Anlattıklarının gerçek olmasına gerek yok, zira konuşmak için gerçeklere ihtiyacı olmayanlar, konuştuklarının gerçek olmadığı ortaya çıkınca utanmayacaklardır nasılsa. Açıkça Jandarmayı suçlayıp hedef gösteren bu beyanatın sahibine, söylediklerini kanıtlaması gerektiği hatırlatıldı mı acaba? Hayır, o da diğerleri gibi bestelenmiş şarkıyı söylemeye devam etti.

“FAİLLER YARGI ÖNÜNE ÇIKARILSIN”

—“Şemdinli’deki saldırı ve sonrasındaki gelişmelere ilişkin yazılı açıklama yapan Demokratik Toplum Partisi (DTP) Eşbaşkanları Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, saldırganların halk tarafından “suçüstü” yakalanarak polise teslim edildiklerini hatırlattılar. Suçüstü yakalanan faillerin derhal yargı önüne çıkarılması ve olayın bütünüyle aydınlatılmasını isteyen Tuğluk ve Türk, “İspanya’nın AB üyeliği sürecinde benzeri GALL çeteleri (Gladio) gibi bombalama, adam kaçırma, öldürme, yaralama ve gasp eylemlerini, vatanı korumak bahanesiyle gerçekleştiren bu canilere karşı halkın, medyanın, demokrasi güçlerinin daha duyarlı olmaları gereken bir süreci yaşıyoruz. Nitekim Gall çeteleri, hesap verdi, Savcı Baltazar Garson gibi yargıçların ülkemizde de var olduğuna inanmak istiyoruz” dediler. “

Aynı Ahmet Türk değil miydi” Bu ülkede PKK ile DPT’nin tabanı aynıdır bunu kabul edin artık” diyen. Şimdi bu adama sen PKK tabanından mı geliyorsun DTP tabanından mı diye sormaya gerek var mıdır? Ama şunu sormaya acil ihtiyaç vardır” Sen haklarında sadece iddialar bulunan (ki bu iddiaların sahipleri bellidir) Türk Askerlerine hangi hakla CANİ diye hitap edersin ve bunu derken tabanlarından hangisinin sözcülüğünü yapıyorsun”.

Ben değil, Cumhuriyetin savcıları sormalıydı, bu hakaretin hedefinin kim olduğunu. İki astsubay mı, ya da onların şahsında tüm Türk ordusu mu?

Cumhuriyetin savcıları sormadı mı bu adama ” PKK bu ülkede binlerce masumun kanını dökmüş bir terör örgütüdür, sen tabanları aynıdır demekle partinin terör örgütü olduğunu mu kastediyorsun, yoksa PKK’nın siyasi parti olduğunu mu?”

Başka bir değişle, PKK’mı DTP’ yi temsil eder, DTP’ mi PKK’yı temsil eder? Cumhuriyetin savcıları bunu içlerine sindirebiliyorlar mı?

Bu millet bunu içine sindirebiliyor mu?

Bunu içine sindirenler hangi yüzle vatan ve millet savunmasında görev alanlardan ve hayatını bu uğurda feda edenlerden görev bekleyecekler?

Acaba Van cumhuriyet savcısı kendi hayatını korumakla görevli polislere bakarken ne hissedecek tüm bu konuşulan ve yaşananlardan sonra? Yahut da hissedecek bir yürek var mı?

“BAĞIMSIZ KOMİSYON KURULMALI”

—“EMEP Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, Şemdinli’deki patlama ile devletin suçüstü yakalandığını vurguladı. Kan ve şiddetin egemen olduğu bölgede yaşananların kaynağının bir kez daha ortaya çıktığını belirten İmrek şöyle devam etti: “Karanlık güçler Şemdinli’de iş başında yakalandı. Kürt sorununu terör ve bölücülük olarak sunan, sorunu demokratik ve barışçı yollarla çözmek istemeyen güçlerin yüzü bir kez daha görüldü. Kürt ve Türk halkını birbirine karşı kışkırtmak isteyen güçlerin ne tür oyunlar çevirdikleri ve ne tür provokasyonlar düzenlediklerini Şemdinli’de bir kez daha yaşadık.” İmrek, içerisinde İHD, belediye başkanları ve parlamento dışındaki siyasi parti temsilcilerinin de bulunduğu bir komisyon kurularak gerçeklerin araştırılmasını istedi. “

Komisyon kuruldu ve dedi ki “at izi iti izine karışmış”. Doğrudur karışmıştır, ama bir gerçek var ortada: Bu itler bizim köyün itleri değildir. Bu zat şimdi çıkıp bu itlerin adresini de verebilir mi? Her şeye bu kadar vakıf(?) bir beyin eminim bu konuda da bir takım tespitler yapmıştır, bizimle paylaşmak lütfunda bulunur mu?

Bildiği somut bir şey yoksa eğer, neye dayanarak konuşuyordu bu adam?

13 Kasım 2005 tarihli Yeni Şafak gazetesinde Veli Toprak’ın hazırladığı haberde CHP Hakkâri milletvekili Esat Canan’ın “bu işin arkasında Jitem var dediği haberi yer alıyordu. Ve muhteşem(?) muhabirler kendilerine göre çıkardıkları malzeme envanterini yayınlıyorlardı. Susurluk’un yol haritasından, infaz listesine kadar, Susurluk’un ajandasından, içinde yazan notlara kadar olayı kendi istedikleri gibi yorumlamalarına yardım edecek ne varsa kendilerine göre isimlendirip yazıyorlar ve krokiler yayınlıyorlardı. Onlar suçu ve suçluyu bulmuştu nasılsa, ne araştırmaya ve ne de yargıya gerek vardı artık!





16 Kasım –Evrensel



“ŞEMDİNLİ İLE SINIRLI DEĞİL”

—“İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, kitle örgütleri ve siyasi partilerle birlikte Şemdinli’de yaşanan olayları protesto ederek, tüm halkı bu gelişmelere karşı koymaya çağırdı.

İHD Ankara Şubesi tarafından dün yapılan basın açıklamasına EMEP, Halkevleri, Ankara 78’liler Derneği, DEHAP, ESP üyeleri de destek verdi. “Artık anneler ağlamasın, barış istiyoruz” yazılı pankart arkasında Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen grup, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Bijî bıratiya gelan”, “MİT, JİTEM, Kontrgerilla dağıtılsın” sloganlarını attı. “

Doğruydu bu sloganlar sadece Şemdinli ile ilgili değildi. Milli egemenliğimizle, bağımsızlığımızla, Cumhuriyetimizle ve onu korumakla görevli kurumlarımızla doğrudan ilgiliydi ama.



18 Kasım –Evrensel



—“Olay aydınlatılana kadar sürekli eylem kararı

DİSK, Hak-İş, KESK, Memur-Sen, TMMOB, TTB ve Türk Dişhekimleri Birliği, Şemdinli’de başlayan ve JİTEM’in parmağının olduğu söylenen olaylara ilişkin ortak bir açıklama yaparak, bu olayın takipçisi olduklarını duyurdular.

DİSK, Hak-İş, KESK, Memur-Sen, TMMOB, TTB ve Türk Dişhekimleri Birliği yöneticileri tarafından, dün Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlenen basın toplantısında ortak metni okuyan KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, “Demokratik yaşama kast edenlerin ilişkiler ağı hangi kişi ya da kuruma kadar uzanıyorsa oraya kadar izlerini sürmek, suçluların yargı önüne çıkmasını sağlamak gerekmektedir”





O gün birileri şom ağızları ve kan kokan pis nefesleri ile benim ülkemin üzerine doğru üfürerek rüzgârlar estiriyorlardı. Ve başka birileri de ithal yelkenlerini açıp bu rüzgârdan faydalanmak için arz-ı endam ediyordu basın önünde. Ne kadar sürerdi ve nereye kadar götürürdü bilmiyorlardı ama olsundu, rüzgârdı ve esiyordu işte kullanmak lazımdı.



Pis kokuyordu, dışarıdan estiği her halinden belli oluyordu ama olsundu kokuya da rüzgâra da alışkınlardı nasılsa. Ağız dolusu konuşmak, tükürükler saçarak ateşli ve cüretkâr çığlıklar atmak lazımdı. Koroya uyulmalıydı, tecrübe ile sabitti ki en etkili ve dokunaklı şarkı “vurun kahpeye” şarkısı idi.



Söyledikleri herşey birer birer yapıldıkça daha da cesaretle bağrıştılar

Vali dediler, gitti. Uçak dediler, indi. Polis dediler, karakoluna döndü. Komisyon dediler, kuruldu.

Ve bir iddianame yazıldı, hem de nasıl? Evlere şenlik.

Sonra, komisyonun izlerini tespit ettiği ama hangi köyün itleri olduğunu tespit edemediği(?) itler yeniden kudurdular.



Şırnak’ın Bestler Dereler kırsalında terör örgütü PKK ile çıkan çatışmada şehit düşen Piyade Er Seyithan Yelboğa memleketi Adana’da toprağa verildi.



Kimse çıkıp tek kelime etmedi, ne insan hakçısı, ne sendikacısı, ne belediye başkanı, ne mebusu, ne özgürlükçüsü ve ne de büro bilmem necisi.

Sustular ve itler devam etti kudurmaya.



Gabar Dağı`nda güvenlik güçleriyle çıkan çatışmada Mersinli jandarma komando uzman çavuş Murat Tutal, Ankaralı jandarma komando onbaşı Mükremin Başaran, Ordulu komando er Âdem Öğlü terörist kurşunlarıyla, Sinoplu jandarma komando er Fatih Erer ile İzmitli jandarma komado er Ümit Balkan da mayının patlaması sonucu şehit oldu.
Şırnak Valiliği`nden yapılan yazılı açıklamada, 5 şehitten 3`ünün pusuya düşürüldüğü, 2`sinin de teröristlerin önceden döşediği mayına basması sonucu yaşamlarını yitirdiği belirtildi.



Bu konuşanların hiçbirinin ağzını bıçak açmadı. Ama itler ağızlarından salyalarını akıtarak devam ettiler kudurmaya.



Tunceli merkeze bağlı Çıralı köyü kırsalında gece 01.30 sularında örgüt üyeleriyle güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. Tunceli Valiliği'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, çatışmada piyade çavuş Halit Toprak (20), piyade onbaşı Oğuz Balıkçı (20), erler Erhan Öz (20), Melih Tuncer (20) ve Şener Karadere (20) şehit oldu. Yaralı asker ise Elazığ Askerî Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı.

Konuşanlar sustular! Kahramanlar, yurdu yaşatmak için can verirken, konuşması gerekenler de sustular.



Elazığ'ın Arıcak ilçesinde teröristlerin yola döşediği mayının patlaması sonucu şehit olan İl Jandarma Alay Komutan Yardımcısı Asayiş Şube Müdürü Yarbay Alim Yılmaz (43) ve Jandarma Ulaştırma Er Sinan Gümüştaş (21) için Elazığ İl Jandarma Alay Komutanlığı'nda tören düzenlendi.



Konuşamadılar! Ne diyeceklerdi Âlim yarbayın çocuklarına ve de Sinan’ın ailesine? Hep sustular, Dağlar bile ağladı, ama onlar sustular. Önceki gibi ağız dolusu nutuklar atmıyorlardı, basının önünde süslü sözler söyleyip demokrasi ve kardeşlik edebiyatı yapmıyorlardı.



Ama Elazığ'ın Arıcak ilçesinde teröristlerce yola döşenen mayının patlaması sonucu yaralanan İl Jandarma Komutanı Albay Ali Ergülmez, tüm yaşananlara ve konuşanlara ve konuşması gerektiği halde susanlara ve başka köylerin itlerine ve bizim köylerimizde kuduran itlerin köylerinin muhtarlarına(!) ve ihanete cevap verir gibi konuşuyordu; ''Elazığlılar hiç merak etmesin görevimizin başındayız'' .



Evet, onlar her şeye ve herkese rağmen görevlerinin başındaydılar. Kim ne kadar ihanet ederse etsin, onlar bu vatan için o “ilk beş dakikaları ve sonrasında da adanmışlıkla dolu ömürleri” yaşamaya devam edeceklerdi. Bunun için ödül istemiyorlardı, takdir beklemiyorlardı ama ihanet de beklemiyorlardı.



İhanet ve kudurmuş itlerin kahpeliği devam ediyordu oysa.



Şırnak’ta teröristlerle girdiği çatışmada şehit düşen Jandarma Komando Uzman Çavuş Murat Tutal ve Kocaeli’nde düşen askeri helikopterde şehit olan Teğmen Fatih Kabal’ın ardından dün akşam saatlerinde Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde uzaktan kumandalı mayının patlatılmasıyla şehit düşen Jandarma Er İbrahim Ali Akçakoca (21) ile birlikte, Mersin son 1 haftada 3. şehidini verdi.



Hala susuyorlardı. Sonra itler şehre indiler diz boyu basiretsizliği fırsat bilip. Şehirde olanları da kudurdu.

PKK terör örgütü yandaşlarının önceki gün Beyoğlu'nu savaş alanına çevirdiği saatlerde Sibel (24) ve Sinem (18) Özkan kardeşler, Beykoz'da akraba ziyaretindeydi. 62 yaşındaki Zülbiye Karasu ise Emirgân'da oturan kızı Çiğdem Elay'a gitmişti. Bu üç kişinin kaderi Bağcılar'da otobüs beklerken kesişti. PKK yandaşlarının molotofkokteyli atmasıyla yanan otobüsün altında can verdiler.

Sustular, sükût ikrar da olsa, sustular. Suçsuzdular, sivildiler, kadındılar, Anne, eş ve kardeştiler. Habersizdiler, bekleyenleri vardı, Âlim Yarbay, Murat uzman çavuş, onbaşı Mükremin, er oğuz ve diğerleri gibi.

Sonra gazeteler;

“Muş kırsalında öldürülen 14 PKK'lıdan dördünün cenazesinin Diyarbakır'da toprağa verilmesinden sonra çıkan olaylarda esnaf 50 milyon YTL zarar gördü. 2 bin 500 ve 3 bin kişilik grup Diyarbakır'ın Bağlar, Melikahmet, Kuruçeşme ve Emek Caddeleri'nde 4 gün boyunca polise saldırdı. Şehrin muhtelif yerlerinde çıkan olaylarda yaşları 12 – 18 arası değişen çocukların kullanılması dikkat çekti. Çocukların verdiği ifadelere göre, mahallelerde teşkilatlandırılan gruplar, gösterileri organize ediyor, nerede olay çıkaracaklarını, nerelerin taşlanacağı talimatını veriyor. İfadelerine göre kendilerine günlük 10–20 YTL ödenmiş.” haberini yazıyordu.

Kadın, çocuk ayırmayan kudurmuş itler salyalarını akıtmaya ve kahpe saldırılarına aralıksız devam ederken, gazetelere ve basın bültenlerine,

“ Terör örgütü PKK, asker-sivil, yaşlı-genç demeden yaptığı alçakça saldırılara bir yenisini daha ekledi. PKK tarafından Yenimahalle Fatih Kışlası yakınlarında yola döşenen mayın, askeri servis aracının geçişi sırasında uzaktan kumandayla patlatıldı. Patlamada, servis aracının önünde bulunan koruma aracı ile öğrenci servisinde hasar oluşurken, 8 asker, 11 öğrenci ve 2 sivil yaralandı. Yaralılar olay yerine gelen ambulanslarla hastanelere kaldırıldı.” haberi düşüyordu.



Onlar vatan görevi uğruna babalarının aylarca görmediği çocuklardı.

Onlar tıpkı benim kızım gibi kurdukları ilk cümle” baba atışlar normal” olan çocuklardı.

Onlar ilk ve ortaokulu sırf babalarının görevi yüzünden üç hatta dört vilayet gezerek okuyan çocuklardı.

Onlar Hakkârili çocukların sınıf arkadaşları idi.

Onlar bizim çocuklarımızdı, tıpkı Eruh ve Şemdinli baskınlarında, Koyunören köyünde, Çalışkan köyünde, Besta’da, Milli’de ve adını sayamadığım yüzlerce yerleşim yerinde aynı itler tarafından katledilenler gibi bizim çocuklarımızdı.

PKK ile DTP’nin tabanlarının aynı olduğunu söyleyen Ahmet Türk efendiye ve tüm çatlak sesler korosuna sormak lazım değil mi şimdi “bunu da mı jitem yaptı?” diye.



Ve ben buradan tekrar soruyorum; sizler Gomane tepeyi, Efkâr tepeyi, Kaymakam çeşmeyi görmemiş, orada yaşananlara tanıklık etmemiş olabilirsiniz ama Allah aşkınıza evinizin önünde, burnunuzun dibinde yaşananları görecek gözünüz de mi yok?

Bu itlerin kimin itleri olduğunu anlayamadınız mı hala?

Siz hala Şemdinli’de misiniz yoksa?

Diyarbakır, Mersin, Adana, Muş, İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Aydın, Elazığ, Van, Ordu, Trabzon’dur Şemdinli.

Şemdinli tüm Türkiye’dir ve tüm Türkiye Şemdinli’dir. Oyunu oynayan ve oyuna alet olanlar sadece Şemdinli’de değil tüm yurtta oynamaktadır.

Kimse zannetmesin ki bu milletin içinde bunları gören gözler duyan kulaklar yoktur. Kimse zannetmesin ki günü gelince yakalarından tutacak eller yoktur.

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim; ordu zahiri güçtür, gerçek güç milletin kendisidir.

O millet ki iti de bulur; itlaf etmeyi de bilir!

“Şemdinli’yi bilen var mı?” demiştik. Dilimiz döndüğünce, kalemimiz yazdığınca anlatmıştık. Şimdi soruyorum Allah aşkınıza, Şemdinli’yi anlamayan, hala öğrenemeyen var mı?

Şemdinli’yi bilmeyen var mı?


“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

04 Mayıs 2006

Hiç yorum yok: