Demokrasi adına yaşadığımız bu rezilliklerin sonu ne zaman gelecek diye bekleyerek öleceğiz galiba. Daha önce de yazdığımız gibi vıcık vıcık, pis kokulu ve yapışkan, sınırsız ve arsız, anarşi kadar kuralsız bir demokrasi ülkesi olduk vesselam.
Ben demokrasiye inanmıyorum artık ve eğer böyle ise demokrasi ben istemiyorum. Bir diktatörün, gündelik hallet-i ruhiyesine göre hayat bulan tarzı ve insafı bile bu tür bir demokrasiden daha seviyeli ve onurlu olsa gerektir.
Demokrasi;
Yüz binlerce insanın okuduğu gazetelerin köşelerinden ağza alınmayacak kadar rezilane ve köprü altı üslubu ile yetmiş yaşını geçmiş yazarların yaşlarından başlarından utanmadan yazdıkları sözüm ona yazılara, hakaretlere ses çıkarmamaksa ve her ses çıkmadığında hakaretin dozunu biraz daha arttırmaksa eğer;
Binlerce Mehmetçiğin kanına girmiş ve bağımsız mahkemelerimiz tarafından idama mahkûm edilmiş bir teröristin, yakalanma yıl dönümü, doğum günü, anasının babasıyla tanışma günü gibi bahanelerle, ülkemin orta yerinde resimlerinin asılarak propagandasının yapılmasına sessiz kalmaksa eğer;
Hukuk düzleminde mücadele edeceğiz gerekçesiyle özel temsilciler atayıp, teröristlerle veya onların işbirlikçileri ile masaya oturulabileceğini halkının huzurunda söyleyebilmekse eğer;
Yıllarca arkadaşlarıma, yani sizin namusunuzu bekleyen Mehmetçiklere ateş eden, yollarına mayın döşeyen kuduz köpek sürüsüne “düz ovaya inin de beraber siyaset yapalım” demekse eğer demokrasi;
Ceza evinde yatan terörist başının internet sitelerinde makaleler yazmasına ve yayınlamasına, aynı caninin hapiste olmasına rağmen onlarca kitabı yazıp yayınlayabilmesine göz yummaksa eğer;
Bizim en büyük tehdit olarak kabul edip kırmızıçizgi diye ilan ettiğimiz, ama baldırı çıplak peşmergelerin, bağımsız Kürdistan hedeflerini açıkça ilan etmelerine rağmen haddini bildirmemek, tehditlerine ve meydan okumalarına rağmen bu adamlara başkentimizde temsilcilik vererek diplomatik davet ve toplantılara çağırıp ağırlamaksa eğer;
Uğrunda yüz binlerce şehit vererek kurduğumuz ve on binlerce şehidin ve gazinin kanı pahasına koruduğumuz Cumhuriyeti yıkarak, federasyon kurmak istediklerini açıkça ve cumhuriyetin savcılarına rağmen böğürenlere karşı düşünce özgürlüğü diye susmaksa eğer;
Astsb Kadir'i, Yarbay Âlim'i boş verip hepimiz Ermeniyiz diye bağırmak ve bunu gazete köşelerinden, televizyon programlarından alkışlamaksa eğer;
Hiçbir tarihi ve bilimsel kanıt olmadığı halde sadece siyasi sebeplerle üzerimize yıkılmaya çalışılan müfteri bir sözde soykırımı iddiasını, yine sırf siyasi nedenlerle film yapan ve filmde geçen olayların aslında yaşanmadığını hatırlatan gazeteciye “biz tarihçi değiliz, sinemacıyız gerçek olmasa da olur” diyecek kadar cüretkâr bir yönetmenin filminin yayınlanmasına izin verip ve hatta reklâmını yaparken;
Kendisini patronuna bir gecelik ilişki karşılığı bilmem kaç yüz bin dolara pazarlayan kadının filmini yayınlamakla kalmayıp, sokaklarda önüne gelene “siz olsanız patronunuza verir miydiniz?” türünden anketlere son derece normal ve aşina yaklaşılırken;
Bir diğer taraftan, başka bir dizi filmi, “gençleri şiddete özendiriyor" gerekçesi ile yayından kaldırmaksa eğer demokrasi;
Ülkeme futbol müsabakası için gelen Avrupalı barbarların, haddini bilmez manyakların, aile ahlakı veya toplum terbiyesinden habersiz, insan kılığındaki ama insanlıktan uzak insan ziyanı sersefillerin, Dolmabahçe sarayının bahçesine ulu orta tuvaletlerini yapmalarına, yaka paça gözaltına almadan seyirci kalmaksa eğer;
Avrupalı siyasetçilerin, bağımsız Türk yargısını denetlercesine mahkemelerimizde ayak ayaküstünde ve gözlemci sıfatıyla oturmasına izin vermekse eğer;
Avrupalı dostlarımız yanlış anlar gerekçesi ile yine aynı Avrupalı sözde dostlarımızın insanlık dışı tecavüz ve saldırılarından mili mücadele ile kurtardığımız illerimizin kurtuluş günlerini kutlama biçimimizi, onları kırmayacak bir şekle dönüştürmemizse eğer;
Amerikanın on binlerce kilometre öteden gelerek sebepsiz yere ülkeleri işgal etmesini, demokratik nefsi müdafaa hakkı olarak görürken;
Musul, Kerkük ve Süleymaniye'de her gün yüzlerce soydaşımızın katledilmesini demokratik olmak adına seyretmekse eğer;
Sadece Eyüp kaymakamına bağlı bir din görevlisi olan keşiş efendinin, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde şeriat mahkemesi kurarak hüküm vermesine ve bulduğu her fırsatta, Türkiye'yi batılı devletlere şikâyet etmesine din hürriyeti adına seyirci kalmaksa eğer;
Savunmasız ve masum bir kadının çantasındaki üç beş kuruşu çalabilmek için, her türlü şiddeti kullanarak sokaklarımızı savaş alanına çeviren kapkaççı ve gaspçıları, Avrupa hukuku adına ertesi gün serbest bırakmaksa eğer;
Tecavüzcüyü, uyuşturucu satıcısını, hırsızı, uğursuzu başvekil karısının affına mazhar edip ortalığa salıvermekse eğer;
Bu demokrasi, vatanın her karışı, madenleri, petrolleri, santralleri satılırken susmaksa, yutkunmaksa eğer, BEN BU DEMOKRASİYİ İSTEMİYORUM ARKADAŞ.
Yıllardan beri demokrasi çığırtkanlığı yapılan bu ülkede, bu yazdıklarımdan başka bir şey ise demokrasi veya bu yazdıklarımdan başka bir sonucu ile karşılaşan olduysa eğer çıkıp anlatsın da onu arayalım. Demokrasi diye hem demokrat, hem ılımlı Müslüman, hem federal, hem mozaik, hem cazibe merkezi bir “cemahirye” olmak veya bu “cemahiryede” yaşamak istemiyorum ben.
Böyle bir Cemahiryede yaşayıp “neden engel olamadık bu gidişe” diye her gün kendimi suçlamaktansa, bir diktatörü suçlamayı yeğlerim. En azından bu türlü liberal ve sözüm ona demokratik söylemleri olan, kökü ve efendisi dışarıda küresel bir totalitarizmin esiri, tebaası olmayız. Hiç olmazsa biliriz ki; tek suçlu vardır ve o da başımızda ki diktatördür. Kim bilir öyle olursa belki, yine içimizden birileri çıkar ve der ki;
Felek tüm esvabı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda bin azimetten.
Şimdi böyle diyenlerin de sesi demokrasi duvarına takılmıyor mu?
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”
OKTAY YILDIRIM
18–02–2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder