Blogda Ara

25.08.2008

SOYKIRIM, NOBEL, TERÖR, İRTİCA ve SATILIK ÜLKE - Oktay Yıldırım

Fransa, Ermeni soykırımını inkâr edene hapis ve para cezası getiren
yasayı kabul etti.

Hükümet üyeleri, Cezayir misillemesi yapalım, Fransız mallarını
boykot edelim, firmalarını ihaleye sokmayalım, Türkiye'deki Ermeni işçileri
sınır dışı edelim gibisinden vatansever nutuklar attılar.

Lagendjik bile Fransızları aptallık yapıyorlar diyerek en ağır
biçimde eleştirdi. ( Şu bizim Lagendjik, hani mahkemelerimiz ayak
ayaküstünde denetler vaziyette izleyen adam)

Bazı sivil toplum örgütleri sokaklara döküldü ve protestolar, siyah
çelenkler vs.

Elif şafak sağduyu çağrısı yaptı.

Orhan Pamuk Nobel edebiyat ödülünü aldı.

Mehmet Ağar'ın PKK terör örgütünü siyaset yapmaya davet etmesinden
sonra, kendi oy tabanlarının PKK ile aynı taban olduğunu daha önce beyan
etmiş olan DTP, Ağar'a destek verdi ve gerekirse PKK ile görüşürüz dediler.

Genel Kurmay başkanının var, başbakanın ve bazı diğer zevatın da
yok demesinden sonra alayımız irtica olduk, içimiz dışımız vıcık vıcık,
cübbelinin malta sefası ile doldu, hatta tüm yayın akışını bu olaya ayıran
ana haber bültenleri bile vardı.

Amerikanın bilmem ne koordinatörü Türkiye'ye geldi ve " Askeri
operasyon son seçenek olmakla birlikte elimizdeki seçeneklerden birisidir ve
iki ülkenin de mutabakat sağlayacağı zaman diliminde uygulanabilir" buyurdu.

Irak parlamentosunda bugün yapılan oylama neticesinde, federasyon
kabul edildi ve resmen ırak'ın sınırlarının değişmesi süreci başladı. Tüm
petrol bölgelerinin Kürtlerin yaşadığı sınırların içinde kalması ise sadece
tesadüftü(?).

Biz ne yaptık peki bu zamana kadar;

Tamı tamına 55 ülke sözde Ermeni soykırımını yasalarla kabul etti,
anıtlar dikip anma günleri düzenledi, biz seyrettik, irticayı konuştuk,
mankenlerin yatak odası haberlerini izledik. Müttefik, stratejik ortak
dediğimiz bu ülkelerin şefaatinden mahrum kalmamak için yağ çekmeye devam
ettik.

Özel izinlerle ve özel üniversitelerde düzenlenen ermeni konferanslarına
sessiz kalıp, kendine aydın diyenlerin hezeyanlarını konferans kıvamında
dinledik.

Ne Avrupa'nın her yerinde yaşayan yüz binlerce Türk'e ve ne de anavatanda
bulunan milyonlarca gence bu işin doğrusunu anlatmadık, onun yerine tarih
kitaplarına Atatürk'ün saçlarının rüzgarda nasıl dalgalandığını veya
Alparslan'ın ne kadar iyi kılıç kuşandığını anlattık.

Kitaplar yazıp hayali kahramanlarına küfrün, hakaretin binini bir paraya
yaptıranların kitaplarına edebiyat dedik, sanat dedik. Tepki gösterenlere
faşist, yobaz diye hakaret edenlere ise basın özgürlüğü adına sessiz kaldık.


Ne için?

Avrupalı olabilmek için.

Bu gün bakıyorum da olmuşuz kıymetli okuyucu, olmuşuz, mezhebimiz
genişlemiş, sabır deryası birer Avrupalı olmuşuz, ceddimize sövüyorlar nisan
yağmuru sayıyoruz.

Ondan sonra da yumurta kapıya dayandığı vakit kalkmış soğan erkeği kıvamında
protesto nutukları atıyoruz. Hadi oradan be!

Yıllarca terörle mücadeleyi yalnız başımıza yapmışız, neredeyse
müttefik dediğimiz tüm ülkelerin doğrudan veya dolaylı olarak destek olduğu
PKK'yı esas sorunumuz zannedip, Barzani ve Talabani ikilisini ellerimizle
palazlandırmışız.

Sonra gün gelmiş, stratejik müttefikimizin kozasında
büyüttüğü tırtıl kelebek olmuş bizim başımızın üstünde şahin gibi uçmaya
başlamış. Aslında ömrü sadece birkaç gün olan bu kelebeğin yine bizim
stratejik müttefikimizin kelebek koleksiyonunun bir parçası olarak ömrünü ve
görev süresini tamamladıktan sonra ne olacağını düşünmek, onun için
tedbirler almak yerine, gelin beraber politika yapalım der hale gelmişiz.

Anlamayan aklıevveller için daha açık yazayım, Bağımsız Kürdistan diye bir
ülke kurulduktan sonra gerçekten bağımsız mı olacak veya gerçekten Kürdistan
mı olacak, kimin himayesinde olacak, bu haminin bizim üzerimizde ki planları
nelerdir diye düşünüp bölünmemek için politikalar geliştireceğimize küresel
dünyanın konsomatrisi olma yolunda hızla ilerlemekteyiz.

Kıbrıs gitmiş, Kerkük, Musul kan ağlıyor, kime ne biz Lübnan'a
köprü yapmaya gidelim.

Sevda tepesi, Arapların, Karaköy Yahudilerin, Balat Yunanlıların,
Hatay Suriyelilerin, Çanakkale Avustralyalıların olsun önemli değil. Hatta
benim oturma odasında birkaç kişilik boş yer var isterlerse oraları da
Eskimolara verelim beraberce yaşar gideriz ne gam?

Nobel ödüllerinin yarattığı motivasyondan ise etkilenmemek elde
değil. Artık Türklüğe ve Türklere hakaret eden herkesin potansiyel Nobel
adayı olması gerçekliğinden yola çıkarak bazı yeni ödül kategorilerini de
aday tekliflerimle beraber sunayım da uluslar arası barışa bir katkımız
olsun.

Mesela;

En iyi siyasetçi Nobeli.

Adaylar; R. Tayip Erdoğan, Celal Talabani, Mehmet Ağar. (Bu kategoride Ağar
tek geçebilir)

En iyi pazarlamacı Nobeli.

Adaylar; Kemal Unakıtan ( bu kategoride başka aday yok)

En masum mahkûm Nobeli.

Adaylar; Abdullah Öcalan.( Bu aday aynı zamanda Nobel barış ödülü için de
adaydır ve ikisini de tek geçer)

En iyi diyalogcu Nobeli.

Adaylar; Onu boş verelim, Amerikalılar birini yazar nasılsa, ellerinde süper
bir adayları var.

En iyi yüzücü Nobeli.

Adaylar; Bunu da siz belirleyin kıymetli okuyucular, cübbeli, sarıklı kimi
bulursanız yazın. İnanın bana tutar.

Cengiz Aytmatov mu? Boş verin canım onu, Orhan beyin yanında lafı mı olur?

Bizi de yargılayıp, taksim meydanında asın, uluslar arası barışa köstek
olanları astık diye fiyaka yaparsınız Avrupalı olunca, biz olmayacağız zira.

"VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN

OKTAY YILDIRIM

12-10-2006

Hiç yorum yok: