Blogda Ara

25.08.2008

TERÖR ZİRVESİ VE ZİRVELERDE TERÖR - Oktay Yıldırım

Havalı isimler altında toplanıp dağılmanın sonucunda ortaya çıkan şey; engellenemeyen terör. Terör deyince aklınıza sadece silahlı ve bölücü terör gelmesin. Birçok biçimi vardır terörün, mesela bu ülkenin Kara Harp Okulu komutanının telefonlarının dinlenmesi bir terör biçimidir.

Komutanlık nitelikleri bulunduğu mevkie uymayacak kadar kötü ve yetersiz ise en baştan neden oraya atadınız veya neden bu rütbeye kadar yükseldi? Özel hayatı konusunda düzensiz ve zaafları olan biri ise ve bunu bu saate kadar fark edememiş iseniz vay halimize.

Ama sorun Reha Taşkesen’in ne kadar iyi veya ne kadar kötü bir asker olduğu sorunu değildir, zira bu tamamen hizmet içi bir durumdur ve ne basını ne de herhangi bir istihbarat örgütünü ilgilendirmez. Sorun bir generalin veya sıradan bir askerin telefonlarının dinlenebiliyor ve bu işin her hangi bir mahkeme kararı olmaksızın yapılıyor oluşudur. Sorun terör zirveleri yapılan zirvelerde neler olduğudur.

Yoksa dış destekli teknolojik terör zirveye mi çıkmıştır?

Her tarafın kameralarla dolu olduğu bir dünyada kişisel özgürlükler nereye gitmiştir? Hukukun üstünlüğü nereye gitmiştir?

Garip bir şekilde, esas tartışılması gereken konu yerine televole artığı saçmalıklar gazete manşetlerini kaplamışlardır.

Aslında merak edilmesi gereken şey değiştirilen telefon numaralarına rağmen Generalin telefonunu dinleyenlerin, bizim tafiks hatlarına ne kadar hâkim oldukları olmalıydı.

Acaba gizlilik dereceli konuların konuşulduğu telefonlar da dinlenebiliyor muydu?

Bu soruların cevapları “hayır dinlenemez” ise bunun ispatı nedir?

Terör zirve yapalı ne kadar zaman olmuştur?

İşte terör zirvesinin esas konusu bu olmalıydı ve eğer bu ise cevapları kamuoyu ile paylaşılmalıydı.

Ve eğer terör zirveye çıktıysa yamaçların hâkimiyeti kaybedilmiş demektir. Şimdi bizler terörün zirvenin ne kadarına ulaşabildiğini bilmek istiyoruz zira bu konu, tahmini kamuoyunun evhamlı bakış açısına bırakılamayacak kadar önemlidir.

Aziz naaşlarını taşıdığımız şehitlerimizin daha akan kanları bile soğumadan, yapılma ihtimali olan evet yanlış duymadınız sadece yapılma ihtimali olan ve en tabii hakkımız olan operasyonlar için Wilson ile ağız birliği etmişçesine cüretkar tavrını sürdüren ve neredeyse tehdit eden Ahmet Türk, bu cesaretini başbakanın dediği bu zamana kadar ki demokratik çözüm arayışlarından mı almıştır?

Terörün bu zirvelere çıkışının da sebebi aynı demokratik çözüm anlayışı mıdır?

Vatan savunması antidemokratik bir uygulama mıdır?

Eğer öyleyse hudut nöbetlerini de çeşitli üniversitelerde ve gazete köşelerinde ahkâm kesen, aydın ve ileri görüşlü, AB-D mandacısı zevatın tutma ihtimali nedir?

İsrail’in iki askeri için ödettiği bedel ortadadır ve bizde bunun bir vahşet olduğu konusunda diğer herkesle aynı görüşteyiz fakat önemli olan, egemenlik haklarını herşeyden üstün tutan devlet anlayışıdır.

Acep bizim devlet, egemen devlet tepkisi vermek yerine, kendilerine göre belirledikleri demokrasi kurallarına uymayı mı yeğlemektedir? Zirveye çıkan terör, zirvelerde yeni demokrasi ve egemenlik anlayışı mı geliştirmektedir? Bu zirveler kimindir? Terör zirvesi gerçekten zirvede mi yapılmaktadır?

Toplantılar yapıladursun, ülkemin orta yerinden geçen bir boru hattının güvenliğini tek başımıza sağlayamayacağımızı beyan ederken Genel Kurmay başkanı, acaba tehdit olarak neyi değerlendiriyordu? Amerikan özel kuvvetlerinin veya Alman GSG–9 timlerinin muhtemel bir saldırısı değilse eğer, bu tehdit bölücü terör olmalıydı. Ve bizimkiler terör zirvesi yapıp dururken sarf ediliyordu bu söz. Terörün ulaştığı zirveyi yüzümüze vururcasına, biz dere yataklarında böğürtlen toplarken.

Zirveye çıkan terör yeni askeri taktiklerin oluşmasına da mı sebep olmuştu yoksa koruma- korun türünden. Anlayış mı değişmişti, biz mi anlayamamıştık? Bu değişen anlayış bir şehidin babasını 11 ay 25 güne mahkûm eden anlayış ile ne kadar da benzeşirdi yüzün kızarma ve kızarmama noktasında.

Terör zirveleri yapılırken ve terör tarihi zirvesini yaşarken bazı şeyler değişmişti ve biz bu değişimi kaçırmıştık. Değişen şey, devletin tehdit algılama biçimiydi. Artık tehdit, tehditleri tehdit olarak gören gözler ve tepki gösteren insanlardı. Binlerce yıllık içtimai, milli, dini ve ahlaki kurallarla cumhuriyetin kazanımlarına karşı oluşan tehditlere tepki ve direniş gösterenler tehdit olmuşlardı.

Kretschmer yeni tehdidin adresini; “ Milliyetçileri susturun” diye işaret ediyordu ve zirveye çıkan terör ile beraber terör zirvelerinde tehdit değerlendirmeleri yapılıyordu. Milliyetçiler derken adı ve söylemleri milliyetçi olan siyasi partileri kastetmiyordu elbette Kretschmer. Özü ve duruşları milliyetçi olan, yutmayan, yutkunmayan, unutmayan, unutturmayan muvazzaf vatandaşı kastediyordu. Basın el birliği etmiş yaylım ateş açıyor ve canlı cenazeye dönmüş millet seyrediyordu.

Şeref duyduk Bay Kretschmer. Şeref duyduk.

Bay Kretschmer’in bu sözlerinin altında şüphesiz ki çok emin olduğu bir gerçek vardı, bu gerçeğin farkında olmayan bizimkilerin ise bu konuda Bay Kretschmer’den öğrenecekleri çok şey vardı. Ne olduğumuz ve neler yapabileceğimiz hususunda. Bu gün Kıbrıs barış harekâtının 32. yıldönümü, terör zirvede ve terör zirveleri yapılırken Bay Kretschmer’in vakıf olduğu bilgiyi bir Kıbrıs gazisi 32 yıl önce, 32 yıl önceki bir gazete kupürüne kendi el yazısı ile yazmıştı.

Hava İndirme Tugayı ( bu günkü adıyla 1. Komando Tugayı) Kıbrıs semalarında kahraman paraşütçülerini atmış, bir kısmının yoğun ateş altında yere sağ inmeyi başarmış hali, bir kısmının ise daha uçağın kapısında iken şehit olarak, aziz naşının yere inmekte olduğu bir fotoğraf karesi üzerinde şu satırlar yazıyordu;

“Hep zirvelerde dolaşmış bir milletin ahfadını tarihsizler bilmezler de cihan onları çok iyi tanımaktadır. Bu gün döl yatağında gelişip gerilen ruh, binlerce yıl önce, nal sesi, at kişnemesi ve yiğit naralarıyla dört bir yanı velveleye verenle aynı ruhtur”.

Zirve yapmış teröre, zirvelerdeki teröristlere ve terör zirvelerinde çare arayanlara önemle duyurulur. Zirvelerin gerçek sahipleri bellidir, Bay Kretschmer bunun farkında ve o ruhun neler yapabileceğini çok iyi biliyor, ya siz?

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

20 Temmuz 2006

Hiç yorum yok: