Başından belli, tuhaf bir yazı bu. Doğru olmanın, vatanını sevmenin, yanlışa yanlış demenin tuhaf olduğu kadar, tuhaf bir yazı.
16 Mayıs 2006 günü, Şişli adliyesinde Agos gazetesi ve Hırant Dink hakkında açılan, yargıyı etkileme davasını izlemek ve müdahil olmak için oradaydım. Duruşma başladıktan bir müddet sonra adının Ergin bilmem ne(soyadını bilmiyorum ve bu çok ta önemli değil) olduğunu öğrendiğim bir avukat, evrak çantasını oturduğum bankın arkasından sırtıma yasladı.
Kendisine “beni rahatsız ediyorsunuz, lütfen yerinize geçiniz” dedim. Adam suratını getirebileceği en korkutucu(!) hale getirerek “siz ne tuhaf insanlarsınız” dedi ve söylenerek yerine gitti.
Günün en can alıcı ifadesi buydu belki de” tuhaf insanlar”. Bizlere tuhaf demişti hazret. Tuhaf kelimesinin sözlük anlamı için Türk Dil Kurumu’nun internet sayfasına baktım. Karşıma çıkan açıklamayı aynen aşağıya yazıyorum.
Acayip:
"Nahit'in onda hiç görmediği bir tuhaf hâli vardı."- T. Buğra.
Şaşılacak, garip.
Anlaşılmaz:
"Tuhaf çocuk, günü gününe uymuyor."- .
Ünlem Şaşılacak, garip anlamında bir seslenme sözü:
"Tuhaf! Her yerde olduğunun aksine, burada şehirden uzaklaştıkça binaların güzelliği artıyor."- A. Haşim.
Hazret anlamını bilerek mi yahut da başka bir şeyi kastederek mi bu kelimeyi kullandı bilmiyorum. Bilmiyorum, çünkü bulunduğumuz dava “ben aslında onu kastetmedim “davasıydı.
Ben yaşına ve muhtemel bilgi düzeyine göre anlamını bilerek söylediği savından hareket ettim. Ettim etmesine ama bu iş gerçekten tuhaftı.
Adam Türk kanı hakkında bir biyolog edasıyla yorumlar yapıp, hakaretlerle süslemişti davaya konu yazısını.
Sessiz kalan, yutan ve yutkunan onca kalabalığa rağmen, bir grup vatansever Türk, sessiz kalmamış ve buna karşı dava açmıştı, tepki göstermişti. Bu tuhaftı.
Bunlar ısrarla, bu vatanın sahipsiz olmadığını söylüyor, Türk bayrağı taşıyor ve istiklal marşı okuyorlardı. Bu tuhaftı.
Bu insanların alt kimlikleri, üst kimlikleri, yan kimlikleri yedek vatandaşlıkları yoktu, hepsi Türktü ve kendilerini de Türk gibi hissediyor ve Türk gibi davranıyorlardı.
Mozaik, İznik çinisi gibi duvarcı ustası edebiyatı yapmıyor, bir bahçıvanın bakış açısı ile bakıp çiçek bahçesi, maydanoz tarlası gibi benzetme ve yakıştırmalar yapmıyorlardı. Türkiye Türklerindir diyorlardı.
Hiç birisi devşirilememişti. Bu çok tuhaftı.
Bu insanların hiç birisi alışılageldiği gibi bir ideolojiyi veya bir siyasi partiyi temsilen orada değildi, yalnızca Türk oldukları ve Türklük onuruna sahip çıktıkları için oradaydılar. Bu tuhaftı.
Bu insanların hiçbirisini finanse eden fonlar ve destekleyen vakıflar yoktu, çoğunun ceplerindeki para ancak geçinmelerine yetiyordu ama oradaydılar. Bu tuhaftı.
Onların ortak bir dili vardı. Türkçe konuşuyorlardı, istiklal marşını Türkçe söylüyorlardı. Bu da tuhaftı. Oysa bu günlerde sözde aydınlık yolu, İstiklal marşını Alman marşı ile benzeştirip Kürtçe okunmasını yazacak kadar cüretkâr gazete köşelerinden geçiyordu.
İstanbul barosuna başkanlık yapmış bir adamı (Yücel Sayman) arkadaşları ancak elleriyle ağzını kapatarak susturuyordu “alçaklar, hainler” diye bağırırken.
Bu tuhaf değildi ama bu hakaretlerin zabıtlara geçirilmesi için ısrar eden müdahil avukatların “bize hakaret edemezsin” diye tepki göstermeleri tuhaftı. Çünkü onların kimsenin hakaret etmesine izin vermeyecekleri bir onurları vardı.
Haberleri çarpıtarak yazan ve iftiralarla dolu manşetler atan gazeteler ve yazarlar değil ama yarın bu hakaretlerin hesabını da yine hukuk düzleminde arayacak olan onurlu Türk evlatlarının duruşu tuhaftı. Korkmuyorlardı.
Ertesi gün Fransız konsolosluğu önünde Türk İstiklal Marşı söylenirken umursamadan yürüyenler değil ama esas duruşta marşı söyleyenler tuhaftı.
Tüm kanıksamışlığa ve vurdumduymazlığa rağmen, konuşması gerektiği halde susanlara, susması gerektiği halde ihanetle konuşanlara rağmen, vatanına sahip çıkmak tuhaftı. Alışılmadık bir şeydi.
Avukat Ergin bilmem ne(soyadını bilmiyorum ve bunun önemi de yok) haklıydı biz tuhaf insanlardık.
Uğrunda ölebileceğimiz bir bayrağımız var.
Gururla söylediğimiz bir Türk İstiklal Marşımız var.
Tüm iç ve dış hainlere karşı, hudutları çok dar bir sabrımız var.
Hiç kimseye çiğnettirmediğimiz bir Türklük onur ve şerefimiz var.
Ebediyete kadar uğrunda mücadele etmeye ant içtiğimiz bir Cumhuriyetimiz var.
Sonsuza kadar Türk yurdu olarak kalacak bir vatanımız var.
Tüm bunlar bazıları için alışılmadık şeyler olabilir, daha önce böyle onurlu bir duruşla karşılaşmamış olabilirler. Bu onlara bu yüzden tuhaf geliyordur belki ama normal olan, duygusuz, vatansız, bayraksız ve onursuz olmaksa eğer bizler tuhaf insanlarız.
Tuhaflıklarımızla ilgili bu kadar bilgi sahibi olanlar bilmelidir ki bizler bu tuhaflıklarımızdan dolayı biraz da çılgınızdır. Bizler bu çılgınlığımızla da bu tuhaflıklarımızla da gurur duymaktayız.
Bizler tuhaf ve çılgın Türkleriz, dostumuza da düşmanımıza da hatırlatırız.
“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”
OKTAY YILDIRIM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder