Blogda Ara

25.08.2008

UTANMAK, UTANMAZLIK VE REZİLLİK ÜZERİNE - Oktay Yıldırım

Yazıya başlamadan Türk Dil Kurumu sanal sözlüğünden bu üç kelimenin anlamını öğrenip yazmakta fayda var.

Utanmak;

1 . Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, korkmak, mahcup olmak:
"Düğün sofrasında kendisinden başka böyle çatal tutanı göremeyince pek utandı."- A. Gündüz.

2. Sıkılmak:
"Hayır, edebiyattan değil, karşısında şimdiden aczini duyduğum okuyucudan utanıyorum."- A. Haşim

3. Çekinmek:
"Birbirimizden utanarak karşı karşıya on dakika sustuk."- Y. Z. Ortaç.

Utanmazlık;

Utanmaz olma durumu, yüzsüzlük, arsızlık:
"Hicap bir ayıp, utanmazlık, sıkılmazlık, yılışıklık bir meziyet oldu."- B. Felek.

Rezillik;

Toplumun duygularını inciten olay veya durum, kepazelik, maskaralık, rezillik:
"Trafik düzeni rezalettir günden güne."- N. Cumalı.

Aslında bir erdemdir utanmak, utanabilmek. İnsanın bazı değerleri olduğunu gösterir, ilkeleri olduğunu ailesinden bir şeyler alabildiğini ve bunları tüm yozlaşmalara rağmen muhafaza edebildiğini gösterir.

Ama doğru yerde ve doğru şeylere karşı hissedilirse bir kıymet arz eder bu duygu. Doğrular her ne kadar kişilere göre değişse de bazı ortak değerler vardır ki onlar inkâr edilemez. Bu ortak değerler bizleri bir arada tutan ve millet yapan değerlerdir. Yahut da milleti bir araya getiren, tek vücut yapan değerler. Hüseyin Mümtaz Beyazıtoğlu, 9 Haziran 2006 tarihli “Sanat sefalettir, rezalettir.” Başlıklı yazısında buna gayet güzel bir örnek vermişti.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni’nin, Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın, Başbakan Kostas Karamanlis’in;

Ana muhalefet PASOK lideri Yorgo Papandreu’nun, Kıbrıs Rum lider Tasos Papadopulos’un, Kültür Bakan Yardımcısı Yorgo Orfanos, Yunan Makedonya-Trakya Bakanı Yorgo, Yunan Kültür Bakanı Yorgo Vulgarakis, Selanik Metropoliti Anthimos, Selanik Valisi Panayotis Psomiadis ve Belediye Başkanı Vasilis Papayeorgopoulos’un, "soykırım" içerikli konuşmalar yaptıklarından bahisle, 1916–1923 yılları arasında Türklerin Pontuslulara soykırım uyguladığı ve bunun sonucunda da 353 bin kişinin öldürüldüğü, yüz binlerce Pontuslunun da göçe zorlandığını iddia eden konuşmalar yaptıklarını yazmış ve bu cüretkar konuşmalarından örnekler vermişti.

“ Ve sen ey vatandaş Türkiye’de; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Ana Muhalefet Partisi başkanı ile Kıbrıs Türk liderliğinin en son hangi konuda yukarıdaki gibi tek bilek-tek yürek-tek ses olduğunu duydun, gördün?” Diye de sormuştu.

Benim için bir milli utançtı bu sorunun cevabı, çünkü bir ülke vatandaşlarının ve yöneticilerinin neredeyse tamamı, yanlış ve asılsız dahi olsa sırf milli çıkarları ve kendi kızıl elma ülküleri gereği tek ses, tek yumruk olabilmişlerdi ve biz hiçbir zaman (kurtuluş savaşı hariç) bu milli mutabakatı sağlayamamıştık.

Bu bir bakış açısıdır sayın okuyucu, benim ve benim gibi düşünenlerin bakış açısı. Bir başka bakış açısını ise Ahmet Hakan’ın “Türkiye sizinle rezil oluyor” başlıklı yazısında görmüştüm. Rezil olduğunu, utandığını, rencide olduğunu yazıyordu hazret(?).

Ne için rezil olmuştu acaba?

· Yıllardır süründüğümüz Avrupa kapılarında itilip kakılmamızdan mı*?

· Mahkemelerimize elini kolunu sallayarak giren Avrupalı zevatın bağımsız(!) yargımızı göz ucuyla ve takip adı altında denetlemesinden mi?

· Onlarla ilgili tek satır yazmadığı için, Türk bayrağına sarılı şehit tabutlarının başında gözleri yaşlı ama dimdik duran şehit annelerinden mi?

· Rum Ortodoks patriğinin kendi şeriatını uygulamasından ve kendi kurduğu mahkemesinde yargılama yapmasından dolayı tepkisiz kaldığı için mi?

· Aynı papazın sen sinod meclisine yabancı menşeli bir papazı ataması karşısında bir tepki göstermemiş olmaktan mı?

· Kafalarına çuval geçirilen Türk ordusu mensuplarının intikamının, askeri ve diplomatik olarak alınamamış olmasından mı?

· Sokaklarda sahnelenen isyan provalarından ve savaş alanına çevirilen şehirlerden, Türk bayraklarının şerefsizce yakılmasından mı?

· En son yaşanan Danıştay saldırısı sonucu Türk(?) basınının içine düştüğü yalan ve yönlendirici haber kuyusundan mı?

Daha sayfalar dolusu yazılır bu zillet listesi ama konu bu değil. Ahmet Hakan bu listede yazanlardan herhangi birinden dolayı mı “milli utanç” yaşamıştı?

Hayır.

Türk gençlerini askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle hakkında dava açılan Perihan Mağden’in davasına, müdahil olarak katılmak isteyen bir şehit annesinin ve kollarını, bacaklarını, gözlerini vermiş vatan kahramanı Gazilerin dik duruşlarından, Türk İstiklal marşını söyleyerek protesto edişlerinden utanmıştı.

Ve demişti ki;

“Bu ülkede "halkı askerlikten soğutmak" suç da, "halkı kendi vatanından utanır hale getirmek" suç değil mi?

Çünkü...

Bu yapılanlar, beni utandırıyor, rencide ediyor, küçük düşürüyor!”

Aynen bu kelimelerle yazmıştı duygularını. Umalım bu duygularında samimi değildir; zira ortaya çıkan manzara bizlere utanmak, utanmazlık ve rezillik kavramlarının anlamlarını bir kez daha gözden geçirme zorunluluğunu göstermişti.

Başka bir köşede kimlikleri ve kendimizi nasıl tanımladığımızı sorguluyordu Mehmet Barlas. Bir Amerikalının sorduğu soruya cevap vermeye çalışıyordu.

Çalışıyordu.

Bu kendi ifadesi ile yaptığı şeyi tanımladığı kelime. Ve karşılarında şakıyan Amerikalı dostunun “anayasamız ve özgürlüklerimiz var” cümlesi onun kendisini nasıl tanımladığını en güzel biçimde göstermişti. Oysa Atatürk’ün bu konuda rehber olacak nitelikte bir sürü tanımlaması ve açıklaması vardı ama Mehmet Bey bir hikâye anlatmayı tercih etmişti.

Bir başka köşede Mehmet Ali Birand Fransız meclisinden geçmeyen, Ermeni soykırımının olmadığını söyleyene ceza öngören tasarının ertelenmesinin ardından, “Fransa Türkiye’yi feda edemedi” alt başlığı atıyordu.

Bu öneri reddedilmemişti sadece görüşülmesi ertelenmişti. Kaldı ki baştan sona yalan ve düzmece kanıtlarla dillendirilen soykırım’ı meclisinde kabul etmişti Fransa. Dost yerine koyduğunuz biri size tüm hasmane tavrıyla bir tokat atar. Siz bu tokadın intikamını almak bir kenara, yemek üzere olduğunuz tekme ertelenince sevinirsiniz. Tokadı tamamen unutur ve tekmeyi yemenizi engelleyen sebepleri yazarak bundan bir başarı payı çıkartmaya ve hatta bununla övünmeye çalışırsınız.

Zilletle yaşamak olağanlaşmıştır artık.

Dedik ya yazımızın başlığı utanmak, utanmazlık ve rezillik üzerine.

Sonra bir televizyon programında donu yerlere indirilerek gösteri adı altında her yeri milyonlarca insana gösterilen insanları okuduk gazetelerden. Bu bir iş kazasıdır, olabilir diyordu sorumluları. Toplumun getirildiği hali en iyi gözler önüne seren bu durum karşısında da utandı mı acaba birileri.

Dedik ya yazımızın başlığı, utanmak, utanmazlık ve rezillik üzerine.

Bizler, Yani “Varlığım Türk varlığına Armağan olsun” diyebilenler eğer alabilirsek, bu soruların cevapları ile diğer köşe yazarlarının bundan sonraki yazılarından çıkacak olan anlamları, erdem kazanlarında yoğurup, hak fırınında pişirecek ve herkesin bu lokmadan yemesi için yazılarımızla vatan sofrasına koyacağız. Herkesin hamurundan çıkacak lokmanı tadı farklı olacak ve hatta belki bazı hamurlar ekmek bile olamayacaklardır.

Ama bu fırının fırıncısı biz değiliz, Türk tarihi ve Türk Milletidir. Bu milletin önüne her cins hamur ve mayadan yapılmış ekmekler konulduğunu ama kararı daima şanlı Türk tarihinin verdiğini önemle hatırlatırız.

Utanmamak dileğimiz, utanmaz olmamak erdemimiz ve rezil olmamak bahtımız olsun. Utananlara, utanmazlara ve rezillere ilham olması dileği ile.

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”

OKTAY YILDIRIM

11 Haziran 2006

Hiç yorum yok: