Blogda Ara

1.09.2008

ZERDÜŞT NE BUYURDU?

Zerdüşt Ne Buyurdu?
Nietzsche ve Felsefesi
Friedrich Wilhelm Nietzsche'nin hayatı ve felsefesine dair
Zerdüştoloji'den seçme yazılar

1
Nietzsche Kimdir?

1844 yılında dünyaya gelen aykırı düşünür , "Tanrı öldü" düşüncesiyle tanınmış ,
yaşadığı çağda pek tanınıp anlaşılmasada , kendinden sonraki kuşağa fazlasıyla temel
oluşturmuştur.

Kendini "yarının yazarı" olarak tanımlayan ünlü düşünür , "200 yıl sonra insanlık beni
anlıyacak" diyerekten , geleceği görme konusundaki yetisini fazlasıyla göz önüne
sermiştir.Nietzshe , kendinden sonra Freud , Heidegger , Camus ... gibi düşünürleri
etkileyerek , egzistansiyalist felsefenin özgün temellerini atmıştır.

Lou Salome adlı Yahudi bir kıza aşık olması , ona umut beslemesi ve karşılık
görememesi , bu trajik yazarın felsefesini etkileyecek önemli durumlardan biri
olmuştur.Ree adlı dostunun vasıtasıyla tanıştığı bu göz kamaştıran bayana sonradan
düşman kesilip , sert mektuplar göndermiştir.

Nietzshe'nin hayatı oldukça trajiktir.Hayatı boyunca hastalıklarla boğuşmuş , yanlız
kalmış , anlaşılamamanın verdiği ızdırapla çok zor günler geçirmiştir.Sürekli yer
değiştirerek yaşayan ünlü filozof , şiddetli migren ağrılarına rağmen durmadan
yazmıştır.

Babası Karl Ludwig Protestan Kilisesinde papazdır.Nietzsche 5 yaşınayken babası
ölmüş , annesi ve ablası bakımını üstlenmiştir.14 yaşındayken Almanya'nın önemli
Protestan yatılı okulu Schulpforta'ya kayıt yaptırır.

20 yaşındayken Bonn Üniversitesine filoloji ve teoloji öğrencisi olarak kayıt
yaptırır.Zekası ve derslerdeki başarısı sebebiyle hocalarının dikkatlerini üstüne
çeker.Ne kadar filoloji okusada , felsefeden vazgeçememiş , sürekli olarak felsefe
kitapları okumuştur.

21 yaşındayken , bir sahaf dükkanında Schopenhauer'un kitaplarını edinir.Okuduktan
sonra , kendisini Schopenhauer'cu olarak tanımlayacaktır..Ne varki bu aykırı düşünür ,
ilerde Schopenhauer'un karamsar felsefesine tamamen karşı çıkarak , kendi felsefesini
oluşturacaktır.

1869'da , daha doktorasını bile tamamlamamışken , hocası Ritschl'in tavsiyesiyle Basel
Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olur.Bundan bir yıl önce tanıştığı ve müziğinden
etkişlendiği Wagner ile , sonradan kanlı bıçaklı bir düşman olacaktır.

Bu dönemde Almanya-Fransa savaşı patlak verir ve gönüllü olarak savaşa katılır.Ne
varki sağlık sorunları sebebiyle , ordudan ayrılarak tekrar İsviçre'ye döner.

Nietzsche , filoloji ve teolojiden çok felsefeyle ilgilenmektedir.Kısa sürede profösör
ünvanı almasına karşılık , 1871'de Basel Üniversitesi felsefe kürsüsüne yaptığı başvuru
geri çevrilir. Bunun üzerine iyice kendi klasik filoloji dalından soğuyarak , felsefeye

2
yönelir.

Felsefe kürsüsüne yaptığı ve red cevabı aldığı başvurudan yaklaşık bir sene sonra ilk
kitabı olan "Müziğin Ruhundan Trajedyanın Doğuşu" adlı kitabını yayımlar.

1879 yılında Basel'deki görevinden istifa eder ve bu andan sonra , yersiz-yurtsuz olarak
, gezgincesine otel odalarında ve pansiyonlarda yaşamına devam eder..Bu gezgin
yaşamının bir sebebide sık sık geçirdiği migren krizleridir.Migrenini tetiklemeyecek
iklim arayıp duran ünlü düşünür , felsefesinin temellerini bu dönemde atacaktır..

Daha sonra ise "İnsanca pek insanca" , "Tan kızıllığı" , "Şen bilim" , "Böyle buyurdu
Zerdüş" , "İyinin ve kötünün ötesinde" , "Ahlakın soy kütüğü" adlı kitaplarını
yazar..Özellikle "böyle buyurdu Zerdüşt" yazarın başyapıtıdır.

Felsefesini ilk kez , bu kitabında tamamen açıklamıştır.Zerdüşt adlı bilgenin senelerce
dağda inzivaya çekildikten insanların arasına inerek onları aydınlatmaya çalışmasıyla
başlayan bu içten serüven , çeşitli tuzaklarla doludur.İnsan psikolojisinin derinlerine
inmeyi başarabilen Nietzsche , yanlış anlaşılmaya veya hiç anlaşılmamaya oldukça
müsait yazılar yazar.."Ahlakın soy kütüğü" adlı eserinin önsözünde bunu değinir ve
"yazdıklarım anlaşılamıyorsa bu okuyucunun sorunudur" der.

İnsanı , maymunla üstinsan arasında gerilmiş bir ip , bir geçiş formu olarak gören
düşünür , hayata amacı "kendini aşabilmek-kendinden daha iyi bişey yaratmak" olarak
koyar.Nihilizme karşı açtığı savaşı , "amor fati-kader sevgisi" ile sürdürür.

Hristiyan öğretisinin toplumu yozlaştırdığını düşünerek kendini "Deccal" ilan eder ve
"Tanrı'yı öldürür"..

Sonsuz dönüş öğretisiyle , maddenin sınırlı fakat zamanın sonsuz olduğunu düşünerek
, her yaşamın yeniden , tekrar tekrar sonsuza dek süregelen bir süreçle yaşanacağını
savunur.Bu öğretisine bilimsel bir dayanak ararken , tamamlayamadan ölür.

1889'da , Putların alacakaranlığını yayımladıktan sonraki sene , bir sinir krizinin
ardından akıl sağlığını kaybeder.Önce annesinin , annesinin ölümünden sonrada
ablasının bakımı altına girer..

1900 yılının yaz mevsiminde , Weimar'da hayata gözlerini yumar.Hayatı dramatik
olarak son bulan bu ünlü düşünür , ününe öldükten sonraki yüzyılda kavuşur.

Hayatı boyunca hastalıklarla boğuşması , Salome'a duyduğu platonik aşk sebebiyle acı
çekmesi , arkadaşı Ree'den gördüğü ihanet , Wagner'le dostken düşman olması , ...
hafızalarda kazınan olaylardır.

Bu sebeple , Nietzshe'nin felsefesi , kanımca Nietzshe'nin hayatıyla birlikte
okunmalıdır.Ancak o zaman Nietzshe daha anlaşılır olacaktır.

3
Nietzsche'nin Yaşamından Dramatik Kesitler

Nietzsche , hayatıyla felsefesinin birlikte okunmadan anlaşılamayacağı ender
filozoflardan biridir. Yaşadıklarından derinden etkilenen ve bu etkilenimler
dolayısıyla felsefesini sertleştiren bu aykırı filozofun hayatı , oldukça trajiktir.

Babası Karl Ludwig'in Protestan kilisesinin papazı olması , annesininde papaz
ailesinden olması sebebiyle dindar bir çevrede yetişen Nietzsche , henüz 5 yaşındayken
babasının beynindeki tümör sebebiyle körleşerek ölmesiyle derinden sarsılmıştır.

Babasının ölümünden sonra yaşamını annesi , halaları ve kızkardeşinin bakımı altında
sürdüren Nietzsche , katı geleneklerle büyümüştür.Yakınında sürekli olarak kadınlar
bulunan Nietzsche'nin hayatında , bu dönemlerin oldukça etkileri mevcuttur.

Küçük yaşlardan itibaren , dindar olan ailesinin de etkisiyle dini konulara yöneldi ve
ilk sorgulamaları henüz ilkokula giderken başlamıştı.

9 yaşındayken 6 yıl yatılı kalacağı ve neredeyse askeri bir hayatı olacak olan Nietzsche ,
düşünmek için bolca zaman bulur.Bu dönem , Nietzsche'nin kendiyle başbaşa kalıp ,
derin tefekkürlere dalacağı , hatta ilk otobiyagrafisini 13 yaşındayken yazacağı
dönemdir.

Otobiyografisini daha 13 yaşındayken yazması , Nietzsche'nin ne kadar yetkin bir
çocuk olduğu gösterir. Babasını küçük yaşta katbetmesi , katı geleneklerle donanmış
kadınlarca bakımının üstlenilmesi , dindar bir aileye sahip oluşu , onun çocukluğunun
en önemli konularıdır.

Ortaokulu bitirip , Bonn Üniversitesi'ne filoloji ve teoloji öğrencisi olarak kaydını
yaptırması , onun için bi başlangıçtır diyebiliriz.Çünkü Nietzsche , zamanla filolojik
düşüncelerini felsefe alanına taşıyacak ve Yunan felsefesindeki kavramları , sözcük
köklerinden yola çıkarak yeniden ele alacaktır.

İçine kapanık bir öğrenci oluşu ve yatılı olarak okuduğu ortaokulun ağır yaşantısı , onu
sürekli olarak düşünmeye ve çalışmaya yönelttiğinden , eğitim hayatı boyunca çalışkan
bir öğrenci yapmıştır.Üniversite hocası Ritschl'in filoloji alanında etkisi oldukça
büyüktür.Ritschl'in daha üniversite sıralarındayken , bir hoca olarak onun ne kadar
keskin bir zekaya sahip olduğu görmesi , ilerde Nietzsche'nin genç yaşta profösör
ünvanı almasına sebep olacaktır.

Nietzsche'nin Ritschl'in ardından Leipzig'e gitmesi ve orada Wagner ve Schopenhauer'i
tanıması , hocasına verdiği değeri göstermektedir.Nietzsche'nin hocasının ardından
Leipzig'e gitmesi , hayatının dönüm noktalarından biridir.

Leipzig'de Schopenhauer'un "Bir Çeşit Arzu ve Temsil Dünyası" adlı yapıtını okuması ,
onu Schopenhauer'e fazlasıyla yaklaşmıştır.Sonradan lanetliyecek olan Schopenhauer'i
yakından keşfetmiştir.

4
Wagner'de o dönemler , Leipzig'e sıkça gelir ve bestelerini , düşüncelerini burada
geliştirirdi.Nietzsche'nin üniversiteyi bitirdikten sonra , hocası Ritschl'in tavsiye
üzerine genç yaşta Basel Üniversitesi'ne profesör olarak atanması , Wagner ve
Nietzsche'nin yollarını kesiştirmiştir.Bu kesişme , Nietzsche'nin felsefi anlayışında bir
başka dönüm noktasıdır.


Nietzsche , üniversite hayatı boyunca , sürekli olarak sorunlu bir psikolojiye
sahiptir.1870 yılında Basel Üniversitesi'nden izin alıp , Almanya-Fransa savaşına
katılması bunun göstergesidir.Genç yaşta elde ettiği profesörlük ünvanını bu şekilde
tehlikeye atarak , kendince en doğru işi yapmıştı.


Henüz 27 yaşındayken edindiği bu ünvanı hakkıyla yerine getirse de , zamanla
felsefeye yönelecekti.Çünkü yanlızlığı içten içe yaşıyordu.30'lu yaşların başından
itibaren psikolojik olarak bir kaos dönemine girer. Wagner ile arası giderek
açılır.Sağlığı sürekli olarak bozuktur ve bir süre sonra , 1879 yılında üniversitedeki
görevinden istifa eder.36 yaşındaki bu erken veda , tamamen sağlık sorunları üzerine
değildir.Çünkü giderek filolojiden uzaklaşmış ve felsefeye yönelmiştir.Hatta felsefe
kürsüsüne başvuruda bulunsa da , bu istek geri çevrilmiştir.


Bu dönemden sonra gezgin hayatı yaşayan Nietzsche , pansiyon odalarında durmadan
el yazmaları yazmış , durmadan üretmiştir.Sağlığı günden güne kötüye gitse de , o ,
bundan vazgeçmemiştir.
Wagner'den tamamen kopuşu , onu iyice yanlızlığa itmiş ve felsefesinin bir çok yönünü
, bu yanlızlığın derin iç çekişleri arasında oluşturmuştur.


1882 yılında , 38 yaşındayken Salome adlı genç bir kızla tanışır.Sıkı bir dostluk
kurar.Fakat Nietzsche'nin oldukça sert mizacı ve keskinliği , Salome'nin sürekli olarak
Nietzsche'nin bir adım uzağında kalmasına sebep olacaktır.


Nietzsche , Salome'ye duyduğu platonik aşkın geri çevrilmesi üzerine iyice yanlız kalır
ve ruh sağlığı , daha öncekinden çok daha fazla bozulur.Felsefesine derinden etki eden
bir başka mevzu ise Salome'dur.


Sürekli olarak çevresinde ihanet gören Nietzsche , yaşam tarzı olarak bir gezgini
andırmakta ve artık dönem dönem migren ve buna bağlı sinir krizleri geçirmektedir.


1888 yılından sonra artan rahatsızlığı , onu giderek güçsüzleştirir.Bu yıldan sonra tuhaf
davranışları gözlenen Nietzsche'nin , sahibinin kırbaçladığı bir ata sarılıp ağladığı dahi
görülmüştür.


Nietzsche'nin dostu Overback , durumu kavradıktan sonra Nietzsche'yi Lena'da bir
hastaneye yatırır.Bu süreden sonra Nietzsche'de hiçbir düzelme görülmemesiyle
birlikte , durumu gitgide kötüleşir..


Artık şuurunu neredeyse kaybetmiştir.Sonradan buna neden olan şeyin , 3.dereceden


5
frengi olduğu anlaşılsada , Nietzsche artık çıldırmış bir vaziyettedir.

Sadece arasıra zeka belirtileri gösterir ve yatalaktır.Hasteneden sonra bakımını ablası
Elizabhet üstlenir.Ölmeden 3 yıl önce , 1897 yılında annesini kaybetmesini
anlayamayacak kadar kötüdür sağlığı...

23 Nisan 1900'de hayata gözlerini yuman Nietzsche , genç sayılabilecek yaştaki
ölümüyle , son zamanlarda oluşan hayran grubunu üzüntüye boğar.

Nietzsche ve Schopenhauer : Hayatın Değeri

Nietzsche'nin ortaya koyduğu felsefede, Schopenhauer'un büyük etkisi mevcuttur.
Gerek karşı çıkışları, gerek üzerinde çalışıp geliştirdiği, yorumladığı düşünceleri,
Nietzsche'nin düşün anlayışında oldukça önemlidir. Nietzsche'nin felsefesinin kökleri,
her ne kadar Sokrat öncesi Antik Yunan felsefecilerine dayandırılabilse de , Arthur
Schopenhauer'un etkisi görmezden gelinemez.

En büyük ortak yönleri, yanlızlıklarıdır. Belki de bu yön, gençlik çağlarında
Nietzsche'yi Schopenhauer'a çekmiştir. Öyleki Leipzig'de, bir sahaf dükkanından
aldığı "Bir Çeşit Arzu ve Temsil Dünyası" adlı kitap, hayatının dönüm noktalarından
biri olmuştur.

Gerek Arthur Schopenhauer, gerek Friedrich Nietzsche, aileleri tarafından , onların
isteği doğrultusunda biri olmaya zorlanmıştı. Schopenhauer'u babası bir tüccar olup,
ismini yaşatmasını istiyordu. Aynı durum Nietzsche'de de mevcuttu, annesi,
Nietzsche'nin din eğitimi görüp iyi bir dindar olmasını istiyordu.

Her iki düşünür de, kendi iradeleri ve çeşitli çalkantılı dönemden sonra, ailelerinin
değil, kendi olmayı istedikleri şey olabildiler. Zira Schopenhauer, hayatı boyunca
annesiyle sorunlar yaşadı. Nietzsche'nin ise daha çok ablası Elizabeth ile sorunları
vardı.

Tarihsel açıdan birbirine yakın dönemlerde yaşayan bu iki ünlü düşünürü birleştiren
şey, dünyaya bakış açılarıydı. Nietzsche, gençlik döneminde Schopenhauer'a öyle
sempati duymuştu ki, her felsefe sohbetinde, hakkında uzun uzun konuşurdu.

Schopenhauer öldüğünde, Nietzsche yaklaşık olarak 16 yaşındaydı. Muhtemelen
Schopenhauer'la tanışıklığı, hocası Ritschl'in peşinden Leipzig'e gidişiyle başlamıştı. O
dönem Wagner'le yüzyüze tanışması da, Nietzsche'nin hayatında büyük değişimlere
yol açmıştı.

Schopenhauer, kaynaklara göre biraz cimri, hayatında köpeğinden başka dost
edinmeyen, felsefesi üzerine hayatı yadsıyan ve bir o kadar da gaddar bir insandı.

6
Hayatı boyunca yaşamı ve insanları lanetledi. Bu sebeple kendisi, yüzyıllardan beri
"kötümser felsefeci" olarak anılmaktadır.

Karamsar filozofun felsefesini, hayatına göz atmakla daha yerli yerine oturtabiliriz.
Zira babası Heinrich, İngiliz hayranı bir tüccardı. Oğlu Arthur'un da kendisi gibi bir
tüccar olmasını ve aileden gelen bu geleneği devam ettirmesini istiyordu. Fakat Arthur,
en başından beri bu isteğe karşı çıkmış, çoğunlukla annesi Johanna'nın da istediği
felsefeye yönelim göstemişti.

Johanna Schopenhauer, dönemin entellektüellerindedi. Özellikle kocası Heinrich'in
ölümünden sonra, tamamen kendini edebiyata vermiş, sonraki hayatı da bu yönde
ilerlemiştir.

Babasının ölümünden sonra genç Arthur, annesiyle gitgide uzaklaşmış, hatta annesine
yaşamından dolayı kin duymuştur. Annesi Johanna'nın verdiği partiler ve erkeklerle
samimi oluşu, Arthur'da ona karşı bir tepki doğurmuştur. Uzun seneler boyunca
görüşmemiştir.

Arthur Schopenhauer'un yanlızlığını ve karamsarlığını, hayatındaki iniş ve çıkışlara,
depresif dönemlere bağlamak mümküdür. Yine de hiçbir sebep, ne Nietzsche'nin ne de
Schopenhauer'un düşün dünyasına kattıklarını elbette gölgeleyemez.

Bilindiği üzere, Nietzsche'nin felsefesinde, özel hayatındaki gelişim ve değişimler
önplandadır. Hiç bir zaman sistematik bir felsefe / öğreti kurmayı amaçlamayan , hatta
bundan özellikle kaçınan Nietzsche, tıpkı Wagner gibi Schopenhauer konusunda da
fikirleri yaşı ilerledikçe değişmiştir.

Schopenhauer'un "karamsar" felsefesine genç yıllarında methiyeler düzmüş, fakat bir
süre sonra yanlışlayıp, aynı istencin ürünü olarak yeni bir fikir arayışına girişmiştir.
Özellikle de Schopenhauer'un istenç kavramı hakkındaki yorumu, Nietzsche'nin Güç
İstenci olarak tanımladığı kavramın çıkış noktasıdır.

Schopenhauer, dünyayı istenç ve tasarım olarak iki kategoriye ayırır. Bu iki kategoriden
yola çıkarak bir yoruma ulaşır.

Duyularımız aracılığıyla bildiğimiz dünya, tamamen bir fenomendir, ki Schopenhauer
buna tasarım der. Çünkü insan, algılarından yola çıkarak tanımladığı bir dünyada
yaşar. Kısacası Kant'ın "özne olmadan nesne olmaz" yorumuna katılır. Fakat bununla
birlikte tüm varoluşu tasarıma bağlamaz.

Zira istenç olarak tanımladığı şey, olgusal dünyadır. Schopenhauer'a göre olgusal
dünya, kademe kademe tüm varlıklarda bulunur. İstencin dışında herhangi bir varoluş
görmez. Evrendeki her durum, bu istencin kendini açmasıyla oluşur, değişir. Basamak
basamak kendini açan bu istencin en alt kademesini cansız doğa oluşturur. Cansız
doğadan itibaren kendini nesneleştirmeye çalışan istenç, bitkiler ve hayvanlar
dünyasından geçerek insanda kendini bireyselleştirir. Schopenhauer, insan bedenini

7
bile somutlanmış bir istençten farklı görmez. O'na görre tüm evren, bu istencin farklı
kademelerinin durumuyla işlemektedir.

İstenç ve tasarım, doğada iç içe ve birlikte bulunmaktadır. Fakat kendini insana açan bu
istenç, somutlanmış haliyle akla aykırıdır ve bu sebeple tam olarak tanımlanamaz. Bu
sebeple Schopenhauer'a göre Kant, duyularımız dışında hiçbirşeyin olmadığını
savunan görüşünü yanlış olarak yorumlar. Sonuç olarak Schopenhauer, doğadaki
istencin varlığını hissedilebilir, sezilebilir bulur.

Bu noktada Nietzsche, Schopenhauer'a katılır ve Schopenhauer'un tanımlayamadığı bu
istenci "Güç İstenci" olarak yorumlar. Nietzsche'ye göre evrendeki tek istenç, tek irade,
gücün karşı konulamaz istencidir. Bu sebepledir ki Schopenhauer, Nietzsche'nin hocası
sayılabilecek bir filozoftur. Çünkü Nietzsche, olgusal dünyadaki istenç kavramını,
Schopenhauer'un yorumu üzerine geliştirmiş ve tanımlamıştır.

Fakat öyle bir sonuç farkı vardır ki, bu adeta bie uçurumdur. Schopenhauer hayatı
yadsırken, Nietzsche tersine kutsallaştırır ve olumlar. Felsefesini, varlığın ve doğal
olarak hayatın değerini hiçe indirgeyen nihilizm ile savaşmakla başlatır.

Schopenhauer her yazısında ve kitabında hayat hakkında oldukça sert ve olumsuz
tepkiler vermesine rağmen, Nietzsche hocasının tersine hayatı en büyük hedef olarak
tanımlar. Yaşamdan olan herşeyi yüceleştirir. Felsefesi, tam da bu nokta da
Schopenhauer'dan keskin sınırlarla ayrılır.

Nietzsche, gençlik yılarında Schopenhauer'un hayatı yadsıyan , kötümser felsefesini
olduğu gibi kabul etmiştir. Fakat sürekli kendini yenileme arayışı içinde olan
Nietzsche, zamanla bu düşünceden sıyrılmış ve tam tersi bir yönde hayatı
kutsallaştırmıştır.

Bu sebeple çoğu zaman Schopenhauer'u yermiş, onun hakkında oldukça sert eleştiriler
getirmiştir. Schopenhauer'u nihilizmi kutsallaştırıp, varlığın değerini küçültmekle
suçlamış, kendi felsefesini bizzat nihilizm ile savaşmaya adamıştır.

Nietzsche'nin yapmaya çalıştığı şey, insani olanın , kendi tanımladığı çerçevede
varlığını sürdürebilmesi ve insanın kendine yabancılaşmamasıdır. Bu nedenle
"decandence/ decadent" kavramını özellikle kullanmış, bunun nasıl aşılabileceği
konusunda keskin yorumlar yapmıştır.

Değerlerin yeniden değerlendirilerek yeni bir dünya görüşünü öngürmüş, insanın
köklerini bizzat gerçeğe, toprağa bağlayan her düşünceyi insancıl saymıştır. Öyleki
hümanizmi bile eksik görmüş, lanetlemiştir.

Kısacası "kendi alevinde yanmakla yükümlü" düşünür Nietzsche, tıpkı Wagner gibi
Schopenhauer'la da yollarını bu tür fikir ayrılıkları sebebiyle ayırmıştır. Lakin kuşku
götürmyecek birşey varki , aykırı düşünür, etkilendiği herkesi aşmaya çalışmış, bunda
da başarılı olmuştur.

8
Nietzsche ve Wagner

Richard Wagner , karısı Cosima ile birlikte Nietzsche'nin en yakın dostlarıydılar.
Wagner'in evinde bir araya gelir ve her konuda sohbetlerde bulunurlardı.Her iki tarafta
birbirinden oldukça hoşlanıyordu.

Nietzsche'nin wagner'e büyük bir hayranlığı vardı. Wagner'in bestelerinde , kendi
düşüncelerinin yansımalarını görüyordu.Wagner'in karısı Cosima'ya büyük saygı
duyuyor ve Cosima onun için büyük önem taşıyordu.

Cosima , 19.yüzyılın en büyük piyanisti olan Liszt'in kızıydı.Evlendiği Wagner'e
hayatını adamıştı ve ölümüne kadar hiç yanlız bırakmamıştı. İlk önceleri Wagner ile
birlikte Nietzsche büyük saygı gösterse de , sonraları O da Nietzsche'ye düşman
olmuştu. Nietzsche'yi "Matürbasyon yapmaktan beyni çürümüş hasta bir adam" olarak
nitelendiriyordu.Bu söz bile , sonradan bozulan dostluklarının ne kadar keskin
olduğunu gösteriyordu.

-Peki ne olmuştu da Nietzsche giderek Wagner'e düşmanlık beslemeye başlamıştı?
Neden bu muhteşem dostluk son bulmuştu?

-Hangi fikri ayrılıklar iki dostu bu duruma getirmişti?

8 Kasım 1968'de Wagner ile Leipzig'de ilk kez buluşan Nietzsche , bu tarihten sonra
Wagner'e içten içe hayranlık duymaya başlar. Tıpkı gençliğinde eski kitaplar satan bir
sahafçıdan Schopenhauer'un kitaplarını bulup , kendini "Schopenhauer"cu ilan etmesi
gibi..ki zaten Wagner'le en büyük ortak noktaları , Schopenhauer idi.

1869'un şubat ayında hocası Ritschl'in tavsiyesi üzerine , genç yaşta Basel
Üniversitesi'ne öğretim görevlisi olarak atandıktan sonra , aynı yılın Mayıs ayında
Wagner ve Cosima'ya Tribschen'de ilk ziyaretini gerçekleştirir.

Bu ilk ziyaretten sonra annesine , bu muhteşem ziyareti mektubunda şöyle anlatacaktır
;

"İnsan -Richard Wagner- sanatçı kadar büyüktür...Onunla ve muhteşem bir hanım olan
Cosima ile mutlu günler geçirdim.Daha geçtiğimiz cumartesi ve pazar günü
birlikteydik. Wagner'in villası Dört Kanton Gölü'nün / Quatre-Cantons yakınlarında ,
Pilate Dağı'nın eteğinde bulunuyor ve harika manzaralar eşliğinde yaşam , bizim için
dostlukların en güzeliyle geçiyor."

Bu ziyaretten sonra Wagner'in evide gece toplantıları yapılıyor ve kitap alış verişlerinde
bulunuluyordu.Sohbetler yapılıyor ve konuşulmadık hiç bir şey bırakılmıyordu.

Nietzsche ile Wagner'in düşüncelerinde büyük bir uyumluluk vardı. Bu uyumluluk ,
onları birbirlerine daha fazla yaklaştırıyordu. Wagner , Nietzsche tüm projelerini teker

9
teker açıklıyor ve konserlerine götürüyordu. Cosima ise Nietzsche'den Wagner'in
sözcüsü olmasını istiyordu. Nietzsche'ye aşılanan güven , giderek büyüyordu ve bu
güven , Nietzsche'de bir tür şarhoşluğa sebep oluyordu.

22 Mayıs 1872'de , Nietzsche, Bayreuth Tiyatrosu'nun temel atma töreni için Bayreuth'a
giden Wagner'in 59. doğum gününde besteciye eşlik eder. Bu birliktelikten sonra
Nietzsche , çıkaracağı "Richard Wagner Bayreuth'ta" adlı eserinde , Wagner'e methiyeler
düzecektir.

Fakat bu güzel dostluk , 1876'daki 1.Bayreuth festivali'nde bozulmaya başlar.Nietzsche
, Wagner'in hakikatin değil , tiksinti verici bir zaferin peşine bencilce dolandığını
görür. Böylelikle Eylül ayında , arkadaşı Ree ile birlikte Bayreuth'tan ayrılır. Wagner ,
yeniden dine dönmüştür ve artık bencil davranmaktadır. Nietzsche'nin bir nevi ona
tapmasını istemektedir.Oysa Nietzsche , hayatı boyunca kimsenin boyunduruğu
altında olmayı istememektedir.

Cosima, Nietzsche'nin Wagner'en kopuşunu ilk hisseden insandı. Çünkü Nietzsche
kendi bencilliğini reddetmekteydi ve kendi bencilliğini reddeden birisi asla ama asla
Wagner'e sadık olamazdı.Bu günlerden sonra , Nietzsche ve Wagner görüşmemeye
başladılar.

3 Ocak 1978'de Wagner , Nietzsche'ye yeni yayımlanan eseri "Parsifal"in bir kopyasını
gönderir. Nietzsche , bu kopyayı okuduktan sonra Wagner ile ilgili düşünce ayrılıkları
daha net olarak anlar.Nietzsche , aynı yılın mayıs ayında yayımladığı "insanca-pek
insanca" adlı kitabını Wagner'e gönderir ve tamamen Wagner'den kopar. Artık düşünce
ayrılıkları had safhaya ulaşmıştır...ki

Nietzsche , Putların Alacakaranlığı'nda şu yorumu yapacaktır ;

"Wagner müziğini ruh coşkusunun gücü olarak yorumladım.Yanlış yorumladığım
görünüyor.Görünen bir başka şey ise , Wagner ve Schopenhauer'i ne ile bu kadar
renklendirdiğimdir.Onları renklendiren bendim. Ben , onları kendim yücelttim...Her
ikisi de yaşamı yadsır ve suçlar.Bu yüzden onlar , benim çok uzağımdadır."

Bu dönemden sonra Wagner ile bağları tamamen kopar Nietzsche'nin...Böylelikle bu
büyülü dostluk bozulmuş ve harcanmıştır. Nietzsche'ye göre Wagner , yapması gereken
ödevlerini yerine getirememiştir. Bu sebeple Nietzsche , ikinci kez kendisiyle
hesaplaşmış ve Schopenhauer'dan sonra Wagner'le de yollarını tamamen ayırmıştır.

Nietzsche , bu ayrılıktan sonra çok yanlız kalmış , hatta kimi zaman Wagner'i
özlediğini bile itiraf etmiştir.Fakat fikir ayrılıkları o kadar büyüktür ki , bu dostluk asla
eski halini alamayacaktır.Onlar artık dost değil , bir düşmandırlar birbirlerine..

10
Nietzsche adının geçtiği çoğu yerde bu ada rastlamak mümkündür ; Lou Salome..


-Peki Nietzsche'yi derinden etkileyen bu kadın kimdir?
-Nietzsche ile aralarında ne yaşanmıştır?
-Nietzsche neden sonradan Salome'a kin ve nefrete varan cinsten duygular beslemiştir?


Nietzsche'nin felsefesinin gelişiminde baş rol oynayan bu gizemli kadın , Yahudi bir
aileye mensup olan Lou Salome'dur.Güzelliği , zerafeti , aykırılığı ve ukalalığıyla bir
erkeği rahatlıkla baştan çıkarabilen bu kadın , zamanında neredeyse Nietzsche'nin
gözünde tanrıçalaştırılmıştır..


Ortak arkadaşları olan Paul Ree vasıtasıyla tanıştırılan Nietzsche ve Salome , kısa süre
sonra iyi bir dost olurlar.Sık sık Ree ile birlikte bir araya gelip , felsefe sohbetleri
yaparlar.


Lakin Nietzsche , ilk günden beri Salome'a derin duygular beslemekte ve O'nu kendi
"düşün eşi" olarak görmektedir.Duyduğu platonik aşk , Nietzsche'nin bir dişiye karşı
ilk derin duygudur.


Nietzsche , babasının ölümüyle birlikte hep kadınların himayesinde
büyümüştür.Bunun etkiyle olsa gerek ki , hayatında Salome'dan önce hiçbir kadına
aşık olmamış , hatta yanaşmamıştır bile..Tersine kadınlar hakkındaki düşünceleri
oldukça serttir ve Lou Salome'dan sonra daha da sertleşmiştir..


Nietzsche , bu baştan çıkarıcı ve gizemli kadına yüzyüze duygularını açamamış , bu
konuyu ortak dostları Ree vasıtasıyla Salome'a iletmeye kalkmıştır. Salome'un red
cevabı ise , Nietzsche'de büyük bir düş kırıklığına sebep olmuştur.


Neredeyse bir yıkım olarak tanımlanabilecek bu duygu kaosu , zamanla yerini hem
Ree'ye hem de Salome'a nefrete dönüşecektir.


Nietzsche'ye göre Ree , gizliden gizliye Salome'a ilgi duyuyordu.Bu sebeple bilerek ve
isteyerek , Nietzsche ve Salome'un arkadaşlığını zaten bozmak istiyordu..Fakat
nedense bu ithamlar , Nietzsche'nin red cevabıyla başlamıştır.Gerçekte böyle bir
durum yaşanmışmıdr bilinmez ama , red cevabından sonra Nietzsche'nin kesinkes
Ree'nin ihanetine uğradığına inanmıştır.


Kısa bir süreliğine de olsa bu üç arkadaş , güzel şeyler paylaşmış , güzel düşünceler
üretmişlerdir.Durum bunu göstermektedir ki , Nietzsche bu kısa zaman zarfında
felsefesi adına büyük adımlar atmıştır.


Bu dönemden kalma tek resim , Salome'un eline kırbacı ile dikkat çektiği Ree, Salome
ve Nietzsche'nin ortaklaşa resmidir.


11
Bu resim , daha sonra Nietzsche'nin ablası
Elizabeth tarafından , Nietzsche'yi Salome'a karşı
kışkırtmakta kullanılmıştır.Salome'un elindeki
kırbacıyla iki erkeği at yerine geçirmesi , oldukça
ilginçtir.Nietzsche'nin ablası , ilk tanıştığı günden
beri hep Salome'u Nietzsche için uygunsuz
bulmuş , tehlikeli olarak tanımlamıştır...ve
Nietzsche'yi Salome'dan koparmak için elinden
geleni yapmıştır.Etkisi olmuşmudur bilinmez ama
Nietzsche'nin ablası ve annesinden sürekli
kaçtığını ve gezgin hayatı yaşadığını söylemek
yanlış olmaz.

Sonuç olarak bu platonik aşk , Nietzsche'nin büyük acılar çekmesine sebep olmuş ve
felsefesinin gelişiminde etki yapmıştır..Her ne kadar Nietzsche'nin Salome'a kin dolu
sözlerle bezenmiş mektuplarının varlığından haberdar olsakta , Nietzsche'nin bu
kadını hayatının sonuna kadar hep sevdiğini söylemek ne kadar yanlış olur bilmem.

Nietzsche'nin Felsefesinin Temel Dayanakları

Nietzsche'nin öğretisi , çok yönlüdür.Merkezini bulabilmek ve aynı merkezden
başlayaraktan felsefesini irdeleyebilmek oldukça zordur.Daha doğru bir ifadeyle
söylemek gerekirse , felsefesinin temeline neyin koyulacağı , okuyucuya kalmıştır..

Çünkü Nietzsche , sistematik felsefe anlayışına karşı çıkmış , bu sebeple de
sistematikten uzak bir öğreti yaratmıştır.Bu da , okuyucuya bireysel bir fikir edinme
hakkı tanır.

"...ve ancak hepiniz beni inkar ettiğiniz zaman size dönmek
isterim.Gerçekten,kardeşlerim,o zaman kaybettiklerimi başka gözlerle
arayacağım.Ozaman sizleri başka başka bir sevgi ile seveceğim."

İşte bu sebepledir ki , Nietzsche hep farklı yorumlanmış , farklı anlaşılmıştır..Kimisi
O'na "gönül felsefecisi" derken , kimisi faşizmin , hatta Satanizmin temel dayanağı
haline getirmiştir.

Nietzsche'nin öğretisini , "üstinsan" , "ebedi yineleme" , "decadence (yozlaşma)" ve

12
"kudret iradesi" olmak üzere 4 ana bölümde inceleyebilir ve diyebiliriz ki ,
Nietzsche'nin felsefesini bu 4 ana unsur oluşturur.

Öncelikle "üstinsan"dan , yada diğer bir adıyla "insanüstü"nden başlayalım.

Nietzsche Öğretisinin Temel Dayanakları 1 : "Üst-İnsan"

1] Üst-İnsan : Nietzsche'de insan , hayvanla insanüstü arasına gerilmiş bir ip olarak
tarifini bulur.Bunu Zerdüşt adlı eserinde açıkça belirtmiştir.

"İnsan bir iptir ki hayvanla insanüstü arasına gerilmiştir.Uçurum üstünde bir ip."

Burada göze çarpan konu , "EVRİM" dir.Çünkü hayvan insan üstü arasına gerilmiş bir
ip tarifi , kuşkusuz evrime işaret etmektedir.

Fakat Nietzsche'nin evrim konusuna bakışı , Darwin'den farklıdır.Çünkü Nietzsche , en
zengin ve en karmaşık biçimlerin , yozlaşmaya maruz kalmasından dolayı erken
asimile olduklarını kaydeder.

"Cins olarak insan her hangi başka bir hayvanla karşılaştırıldığında , bir ilerleme
kaydetmez.Bütün hayvanlar ve bitkiler dünyası , alçak olandan daha yüksek olana
gelişmez.Hepsi aynı zamanda ,birbirinin üzerinde ,birbirinin içinden ve birbirine karşı
gelişirler.En zengin ve en karmaşık biçimler-çünkü daha yüksek tip sözcüğü daha
çoğunu ifade etmez-daha kolay mahvolurlar.Sadece en alttakiler,en aşağıdakiler
görünüşte bir ölümsüzlüğü idame ederler"

Bu alıntılardan sonra , açıkça görülüyorki Nietzsche'deki evrim anlayışı , felsefi bakış
açısı olarak Darwin'den farklılık gösteriyor.Nietzsche , Darwin'in "en iyi uyum
sağlayanlar ayakta kalır" ifadesindeki , "en iyi uyum sağlayanlar" , yani "en güçlüler"
kavramına bir zayıflık atfediyor..

Nietzsche'de yüksek cins insan , "ender olarak" dünyaya gelişinden ve bu sebeple
çeşitli zorluklarla karşılaşacağından dolayı yok olma ihtimalinin çok fazla olduğunu
kaydediyor..

Üst-insan kavramının anlaşılabilmesi için , öncelikle Nietzsche'deki evrim anlayışını
iyi kavrayabilmek gerekir.Nietzsche'de kendinden daha iyi birşey yaratma düsturu ,
insanüstü ilkesinin temelini oluştumaktadır..Fakat , "daha iyi birşey" kavramı ,
tuzaklarla doludur.."İyi" den kasıt , güçtür,Kudret iradesidir.

Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 2 : Kudret İradesi

Nietzsche'de kudret iradesi , öğretinin doğuşu Nietzsche'nin yaşamıyla paralel olarak
incelendiğinde , başlangıçtan itibaren hep mevcuttur..

Nietzsche'nin kudret iradesi ifadesiyle kastı , yaratıcılıkla alakalıdır.Nietzsche'ye göre

13
insanlığın içinde müthiş bir güç , kendini deşarz etmek , yaratmak istemektedir".Buna
göre insanlıkta dahil olmak üzere her canlı , kudret için yaşar ve yok olur.Kudretin ise
yegane yolu , yaratmaktan geçer..Değer yaratan , değer yıkan ve zamanında ölmesini
bilen bir yaratıcılık.

Şöyle der Nietzsche : "Ben nerede canlı bir varlık buyduysam , orada kudrete yönelik
iradeyi gördüm.Hizmet edenin iradesinde bile efendi olabilme iradesini gözlemledim"

Bu fikri yapısıyla Nietzsche , köle ve efendi ayrımını evetler ,onaylar.Canlılar
arasındaki hiyerarşi , özelliklede Nietzsche'de "tür" ve "cins" kavramlarıyla açığa
çıkmaktadır.

"Hayatın devam edegelen deneyi" olan insanda , kudret , iktidar hissiyatı , içgüdüsel
olarak insanı eylemlere zorlar.İrade tatmin olamamışsa , Nietzsche'ye göre insan zevk
alır.Çünkü Nietzsche hazzı , iradenin taminsizliğinden kaynaklanan bir durum olarak
görür.

"İradenin tamini değildir zevkin sebebi.Tersine irade ileriye gitmek ister ve o engel
olan herşeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi , düpedüz iradenin
taminsizliğinden kaynaklanır.Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma
ulaşamamasıdır."

Nietzsche , hayattaki eylemleri yönlendiren hissin kaynağını kudret iradesi olarak
vermeye kalkmakla kalmaz.Nietzsche'ye göre herşey , kudret iradesinin nihai
şekillendirişleridir.Güç istencinin yadsınamayacak bastırışıyla insan , yaşamak için ,
veya mutluluk için değil , güç için yaşamalıdır..

Hayatta amacı mutluluk ve haz olarak olarak tanımlayanları küçümser ve "ayaktakımı"
olarak adlandırır.

Güç İstenci-Kudret İradesi olarak öldükten sonra yayımlanan eserinin sonunda şöyle
der :
"...en gizliler!, en güçlüler! , en korkusuzlar! , en yarıgecemsiler! bir ışık
istermisiniz?.Bu dünya kudrete yönelik iradedir.Bunun dışında hiçbirşey
değildir.Bizzat sizde kudrete yönelik iradesiniz.Bunun dışında hiçbirşey değilsiniz!"

Bu iddalı son , Nietzsche'nin güç istenci veya kudret iradesi olarak adlandırılan eserini
, tüyler ürpertici bir şekilde bitirir.

Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 3 : Decadence-Yabancılaşma

Bu konu üzerine yazdığım daha önceki "Üst-İnsan" ve "Kudret İradesi" konularından
sonra , Decadence kavramını irdelemek istiyorum.

3]Decadence : Decadence , fransızca bir kelimedir.Latince kökenli olup "decadere" den
gelmektedir.Nietzsche , eserlerinde bu kelimeyi özellikle Almanca'ya çevirmeden

14
kullanmıştır.Çünkü Almanca'da tam olarak karşılığı bulunmamaktadır.


Nietzsche'nin Türkçe'ye çevrilmiş kitaplarında da bu kavram kullanılır.Her ne kadar
yukarıda belirttiğim şekilde çeviri yapılabilinse de , bu kelimenin , aslında Türkçe
olarak anlamını karşıladığı bir kelime mevcuttur değildir.


Bu kavram , Nietzsche felsefesinde nilizmin bir sonucu olarak ortaya çıkar.Çünkü ,
nihilistik yaşam tarzı , sonuç olarak yabancılaşmaya sebep olur.Gerçek dünyayı
yadsıyan , ötedünyayı (cennet-cehennem) yüceleştiern her din veya fikri akım ,
nihilistik bir yapı gösterir ve sonuç olarak insanı gerek kültürel , gerek ruhsal , gerek
biyolojik olarak bir yabancılaşmaya iter.


Nietzsche , felsefesinin başlangıcı nihilzme karşı açtığı savaşla belirler.Güç istenci adlı
yapıtına şöyle başlar :


"Nihilizm kapıya dayandı.Butün konukların bu en tekinsizi nereden geldi?"


Bu başlangıçtan sonra Nihilizmi , yine aynı yapıtta şöyle tanımlar :


"Nihilizm.İki anlamlıdır.
A.Nihilizmin ruhun yükseltilmiş olan kudretinin işareti olarak.Etkin nihiliz.
B.Nihilizm çöküş olarak,ruhun kudretinin azalması olarak.Edilgen nihilizm."


Bu kısımda tanımladığı ile yorum yaparsak , Nietzsche'nin edilgen nihilizme karşı
cephe aldığını , etkin nihilizmin ise ruhun özgürleşmesi adına zorunlu bir süreç
olduğunu düşünmek hiçte yanlış olmayacaktır.


Nietzsche , felsefi yapıtlarında belirli insan türleri üzerinde durur.Bunlar "sürü" ,
"özgür insan" ve "üst-insan" dır.Bu insan profillerinden üst-insan kavramına daha önce
değinmiştik.Lakin Nietzsche'nin insan profillerini daha sonra başka bir başlıkta
detaylı olarak incelemek yerinde olacaktır.Şimdilik kısaca değinmek istiyorum.


Sürü insanı , nihilistik yapı gösteren bir yaşam tarzı ile yaşar.Umudunu öte dünyaya
göçürmüş, gerçek hayatı yadsımış , din adamlarının ve devlet yöneticilerin güdümünde
bir hayatları vardır.Çoğunluktadırlar ve sürü psikolojisi ile hareket
ederler.Aykırıya,asiye düşmandırlar.Gelenekleri ve kendi malum hayata bakış açıları
dışında hiçbir görüşü kabullenmezler ve cezalandırmak isterler.Kendi düşünceleri ve
yorumları yoktur.Başlarındaki çobanları ne derse kabul ederler ve uygularlar.


Özgür insan , yaşadığı toplumun geleneklerinden sıyrılmış , kendince düşünebilen ,
ama hala kendini bulamamış insan tipidir.Sürünün egemenliği altında yaşasa da ,
sessiz başkaldırışları sebebiyle sürüden ayrılmıştır.Fakat sürüden ayrılabilmenin çetin
zorlu yolları vardır.Zira insan , bu yollarda kendini kaybedebilir ve tuzaklara
düşebilir.Sürüden ayrılan insanın ilk dönemleri "edilgen nihilistik" bir yapı
gösterir.İnsan , bu dönemde araştırmaz ama sadece sorgular,düşünür.Toplumunun
çarpık düşüncelerini yanlış bulur lakin içine düştüğü büyük çelişki , onu hayatı

15
yadsımaya zorlar.Eylemsizdir çünkü , çelişkiler yumağı , beyninin her bir yanını
sarmalamıştır.Fakat bu çetin yolları aşarsa , etkin nihilistik bir özellik kazanır.Artık ,
Nietzsche'nin deyimiyle "aslanın besinine duyduğu istek kadar" güçlü bir şekilde
araştırmaya koyulur.Doğrular üretmeye çalışır.Artık Tanrı'sını öldürmüştür ve
Tanrılaşabilme isteği içindedir.Tutkuyla ve çeşitli acılar içinde gerçeğini aramaya
koyulur.

Üstinsan ise , artık tamamen özgürleşmiş , kendinden yuvarlanan bir
tekerlektir.Nietzsche'nin deyimiyle "yıldızları kendi etrafında döndürmek" istercesine
hayatla oynar.Ona hükmeder.Çocuksu bir masumiyetle hayatla dans etmesini bilir ve
gerçeğini bulmuştur.

Nietzsche'nin Zerdüşt adlı eserinin , "üç değişme üstüne" adlı bölümünde bahsini ettiği
üç kavram vardır.Bunlar deve , aslan ve çocuktur.Bu bölümde devenin aslan , aslanın
ise nasıl çocuğa dönüştüğünü anlatır.Bölümde bahsi geçen deve , sürüden henüz
ayrılmış ve edilgen nihilistik bir yapı gösteren insan profilini simgeler.Aslan ise ,
Tanrı'sıyla yüzeşip onu öldürmüş , gerçeği iştahla arayan insan profilini
yansıtır.Çocukla kastedilen ise Üst-İnsandır.

Konuyu özetlemek gerekirse , tüm bu değişim süreçlerinin temelinde yozlaşmadecadence yatar.Nihilizmin sebep olduğu bu yabancılaşma , insanı zorlu yollardan
geçirerek özgürleşmesini sağlar.Sürünün hakimiyetinde erimiş olanlar ise , artık
sürüleşmiş ve yabancılaşmıştır.

Nietzsche'nin Öğretisinin Temel Dayanakları 4 : Sonsuz Dönüş

Nietzsche'nin felsefesinde en ölümcül noktalardan biri "sonsuz dönüş" veya "ebedi
yineleme" dediği öğretidir.Bu kavram , Nietzsche'yi hayatın sonsuz bir istekle
"evet"leme , onaylama sonucuna ulaştıran bir öğretidir.

Hayatın tekrar kere , sonsuza kez yinelenmesi durumu , üst-insanın oluşa verdiği ad ,
bir isimdir.Yagıdan farklı ve çok çok daha güçlü bir olumlama şekli olan sonsuz dönüş ,
yani ebedi yineleme , uzayda maddenin sonlu olması ve zamanın sonsuza dek devam
eden bir süreç olmasından dolayı , her anın , her yaşamın ,sonsuza dek tekrar tekrar
yaşanmasıdır.

Nietzsche , sonsuz dönüş öğretisi için şöyle der :

"En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bie düşünce örneği : Yazgıcılık,
onun da en uç şekli : Sonsuz dönüş!"

Yazgıcılığın uç şekli olarak tanımladığı bu fikir , yaratıcılığa ek bir hareket verir.Hayatı
, her türlü duygu duruma ve sertliğe karşın olumlama , üstinsana giden yolda bir
rehber , üstinsan için ise bir düsturdur.

Doğanın yaratıcı enerjisini üstünde toplayan insan , yaratıcılıkla , yani sanatla

16
yeşerdiğinden dolayı , felsefe ve sanatın birbirinden ayrılmaması gerektiğini düşünen
Nietzsche , en büyük yaratıcının özümsemesi gerektiği ilk şartını sonsuz dönüş olarak
ortaya koyar.

Sonsuz dönüş , Nietzsche'nin eserlerinde sıkça belirttiği tanımıyla bir "Dionysos"
haldir.Yani , trajik-üstinsanın bir vecd hali..Bir bakıma , varoluş zincirinin en yüksek
seviyede ve topyekün onaylama halidir.

Dionysos , bir yunan tanrısıdır.Adı , antik yunan mitolojisinde şarap ve eğlence tanrısı
olarak geçer.İnsanlığın şarabı keşfetmesiyle yaratıcılık duygusunun artması durumu
sebebiyle , insan yaratıcılığına büyük değer atfeder.

Bu tanrı , Nietzsche gerçek anlamını bulur ve sanatın iki koruyucu ve yaratıcısı haline
gelir...ki öteki Apollo'dur.Dionysos , taşkınlığın , yaratıcılığın , uyumun , müziğin ve
şarhoşluğun tanrısı , Apollo ise ölçünün , dengenin , biçimin ve ışığın tanrısıdır.

Apollo-Dionysos çatışma ve uzlaşmasının iç içe ve ayrılamaz şeklini , sonsuz dönüşte
barındırır.Sonsuz dönüş , Nietzsche'nin Zerdüşt adlı eserinde , "üç değişme üstüne" de
tanımladığı "çocuk"un ayrılamaz bir ilkesidir.

Her türlü acının , ızdırabın , kederin , hüznün ve buna ters olarak , çoşkunluğun ,
mutluluğun , sevincin iç içe ve ayrılmaz bir bütünlük oluşturduğu Dionysos-vari
durum , Irvin Yalom'un ünlü eseri "Nietzsche Ağladığında" adlı romanda da işlenmiş
ve büyük ilgi toplamıştır.

Kurgusal bir diyalogda , gerçeğe yakın olarak şöyle demişti Nietzsche ,Dr.Bruer'e :

"Düşününki varoluşun ebedi kum saati defalarca tersine , bir daha tersine çevrilip
duruyor.Her seferinde siz de , ben de , içindeki her zerrede sürekli tersine çevriliyoruz
... Zaman ezeli;zaman sonsuza dek uzanıyorsa , olabilecek her şey , zaten daha önce
olmuş değilmidir?Şuanda geçen herşey daha önce de aynı şekilde geçmiş
değilmidir?...Zamanın hep varolduğunu , sonsuza dek geriye uzandığını
düşünün..Böyle sonsuz bir zamanda , dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir
araya gelişleri,sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyormu?"

Irvın Yalom'un kurguladığı ve gerçek karakter ve mekan içeren by ünlü diyalog ,
Nietzsche'nin benzersiz öğretisi olan ebedi yinelemeyi tanımlar gibidir.

17
Üstinsan Kavramının Açılımı

Üstinsan doktrini , Nietzsche'nin felsefesinin zirvesini oluşturur.Çünkü insanı ,
nihilizm belasından kurtaran amaç , kendini Nietzsche'de üstinsan doktrini ile bulur.

Üstinsan , yani Dionysos tip , insandan öte bir türdür ve henüz dünyaya gelmemiştir
lakin tohumları atılmıştır.Doğayı , bir heykeltraşa benzetirsek , yere dökülen parçalar
insan , oluşan heykel ise üstinsandır.

Ünlü heykeltraş Rodin'in bir sözünü hatırlatmak isterim : "Aslolanı tuttum , gereksiz
olanı çıkarıp attım!"

Bu söz , doğanın Üstinsan deneyini özetler niteliktedir.Doğa aslolanın tutup , gereksiz
olan insan parçalarını atmakta , birer birer yoketmektedir.Hedef ; Üstinsandır!

Peki üstinsan nedir?

Nasıl birşeydir?

Zerdüşt , söylemine şöyle başlar ;

"İnsana göre maymun nedir? Gülünecek birşey yada acı bir utanç..İşte üstinsana göre
de insan aynen böyle olacak ; Gülünecek birşey ya da acı bir utanç!"

...ve Nietzsche , şu ana kadar dünyaya üstinsanın gelmediğinişu sözlerle açıklar ;

"Şimdiye kadar üstinsan dünyaya hiç gelmedi.En büyük ve en küçük insanı çırılçıplak
gördüm.Hala birbirlerine pek fazla benziyorlar.Hakikaten , en büyüklerini bile hala
pek insanca buldum."

Üstinsan , evrim halkasında insandan öte bir türdür.Üstün bir ırk , doğanın yaratma
deneyinde en son amaçtır.Şu ana olafelen tüm oluş zincirinin amacı , üstinsandır ve
insan , üstinsan türüne en yaklaşan canlı türüdür.

Her ne kadar fizyolojik olarak insanoğlu evrimini tamamlamış gibi görünse de ,
düşünsel ve zihinsel olarak insanın çok eksiği mevcuttur...ve hala bir parça hayvanca
yaşar.Bu eksiklerin birer birer giderilmesi , üstinsana ulaşma yolunda büyük adımlar
atmaktır.

Bu tür , kendi hayatıyla birlikte tüm insanlık tarihini baştan sona onaylayacak , "oluş"
da bir zorunluluk olarak görecek , coşku ve aşkınlıkla değer yaratıp
hükmedecektir.Nietzsche'nin "kanun koyucusu" olarak nitelendirdiği üstinsanda ,
ebedi dönüş , kader sevgisi , masumiyet , çocukluk , şiddet , acı ve keder ... hepsi bir
bütünlük kazanır.

18
Hepsini kendinde tekleştiren ve "iyinin ve kötünün" ötesinde yer alan bir tavırla ,
ahlaktan tamamen bağımsızlaşmış bir düşünüş yapısıyla yeryüzüne hükmedecek ,
kısacası yeryüzünün tek anlamı olacaktır.

Varoluş zincirinin her türlü duygu durumunu kendinde barındırarak onayan üstinsan ,
Nietzsche'nin deyimiyle varoluşla Dionysos-vari bir birliktelik , bir uyum içinde
olmaktadır.

Daha önceki yazılarımda , Zerdüşt'ün ilk konuşması olan "üç değişme üstüne" adlı
mitsel söyleminin üzerinde durulması gerektiğini yazmıştım.Bu söylemde "çocuk"
üstinsanı sembolize etmektedir ve oluşla uyum içindedir.

Varoluş zinciriyle uyum içinde olan üstinsan ,yada diğer deyimlerle "çocuk" veya
"Dionysos tip" , her türlü acıyı olumlamayı başarabilmiş ve acıyı tabii bir zorunluluk
olarak hazla karşılamasını becerebilmiştir.

Bu kavram , yani üstinsan doktrini , metafiziksel veya kurgusal bir kavram
değildir.İnsanın düşünsel olarak ulaşabildiği , gerçek ve tabii son aşamadır.İnsanın
Dionysos-vari Tanrılaşmasıdır.

Nietzsche'nin şöyle bir açıklaması vardır ;

"İnsandaki güçlü ve ulu olan herşey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü.İnsan
kendini çok küçümsedi.Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan ;
Değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını..İlkine insan dedi , ikincisine ise
Tanrı!"

Bu açıklama , hayvan ile üstinsan arasında gerilen bir tip olan insanoğlunun hayvani ve
Tanrısal yanına dikkat çekmektedir.

Nietzsche'nin yerinde ve ikna edici tesbitine göre , insanoğlu Tanrısal yanını kendinin
dışında düşünmekle büyük bir yanılgıya düşmüş ve kendine yabancılaşmışdır.Kendi
gücünün ve şaşırtıcı yanının farkında olamayan insanoğlu , bu yanını kendi dışında bir
Tanrı yaratarak tanımlamış , kendi gücünü ve güç istencini tanımlayan bu Tanrı veya
Tanrılara da tapmıştır.

Nietzsche'nin , Dionizik tip olarak nitelendirdiği üstinsanın genel özelliklerini , Güç
istenci adlı eserinin 1050. aforizmasında şöyle özetlemiştir ;

"Dionizik kelimesinin manası şudur : Birliğe itilim duygusu ,kişiliğin, günlük olanın,
toplumun ötesine, geçicilik uçurumunun ötesine uzanmak: Karanlık, daha dolu, daha
değişken hallere doğru, ihtiraslı, acılı dolup taşma; hayatın topyekün karakteri olan,
hep aynı kalan, aynı derecede güçlü, haz dolu olanın vecd ile onanması, hayatın en
korkunç ve şüpheli niteliklerini kutsayıp iyi gören, neşe ve elemin, panteistce birlikte
kabülü; çoğalmaya, verimliliğe, tekerrüre, ebedi istem; yaratmanın ve yoketmenin
zorunlu birliği duygusu."

19
Bu tanımda dikkat çeken yer , "panteistçe birlikte kabulü" adlı bölümdür.Nietzsche'nin
ateist olduğu görüşünün , O'nu yorumlayanlar tarafından idda edildiği düşünülürse ,
yorumu yapanların düştüğü çelişki gözler önüne serilecektir.Her ne kadar bu konuyu
daha sonra "Nietzsche Ateist miydi?" adlı bir başlıkta irdeleyecek olsamda , şu an
itibariyle söyleyebilirimki Nietzsche ateist değildir...ki zaten dionizik tip olan üstinsan
, oluşun kamu tanrısal bir onaylamasını yapar.

Sonsuz Dönüş Kavramının Açılımı

Sonsuz dönüş , varoluşun tüm acılarını kutsal bir evet ile onaylayıp , üstinsana giden
yolda varoluşla ilgili tüm kaygıları ortadan kaldırmayı sağlayan bir öğretidir.

Nietzsche'nin , bilimsel bir temele yerleştirmek istediği fakat ömrünün yetmediği bu
öğreti , aynı olanın sürekli "yinelenmesi" ve bize "yenilenme" gibi görünen bir
fenomendir.

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi , Nietzsche , hayatın yaratış ve yıkış
süreçlerini Apollon ve Dionysos kavramlarıyla açıklamıştır. Antik Yunan felsefe ve
mitotolojisinden fazlasıyla etkilenen Nietzsche'ye göre , Yunanlılar , tariht bu gerçeğin
sezisini (sonsuz dönüş) defalarca yakalamışlardır.

Tam da bu ifadeyle sonsuz dönüş , hayatın mutlak iki özelliği olan yaratı ve yıkım
özelliklerini topyekün onaylama durumudur. Bu onaylamanın iradesidir. Bu Tanrısal
gücü edinebilmektir. Çünkü Nietzsche'ye göre , enerjinin varlığını sürdürmesi ilkesi
ebedi tekrarı gerektirmektedir.

Sonsuz dönüş ile ilgili olarak Nietzsche şöyle der ;

"En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bir düşünce örneği : Yazgıcılık!
Onunda en uç şekli: Sonsuz Dönüş!"

Yazgıcılığın en uç şekli olan bu düşünüş , aslında güç istencinin en güçlü adımlarını
atmaya yarayan bir itici güçtür. Mutlak güce ulaşmayı sağlayan bu karşı konulmaz istek
, kendisini iyinin ve kötünün ötesinde tutarak , ahlak bağımsız bir şekilde her ikisine
de hükmedebilme özelliği kazandırır.

Bu konuda Nietzsche şu açıklamayı yapar ;

"Güçler dünyasının dinlenmeye zamanı yoktur.Gücü ve hareketi her an , aynı
büyüklüktedir.Dünyanın ulaştığı durum ne olursa olsun , güç dünyasının bu duruma
ulaşmış olması gerekir.Bu bir kez değil , sayısız kez yinelenmelidir.Böylelikle şu an

20
yaşadığımız an , birçok kez ulaşılmış olan bir andır."

Böylelikte Nietzsche , sonsuz dönüşün mantığını bizlere açıklamış olur.Yaşadığımız anı
, aslında daha önce birçok kez yaşadığımız ve sonsuz kere yine yaşayacağımız
sonucuna ulaştıran bu öğreti , Nietzsche'nin felsefesinin en temel taşlarından birini
teşkil eder.

Bu düşünüş tarzı , aslında sadece insan hayatıyla ilintilendirilmemelidir. Çünkü
evrenin temelinde ebedi yineleme yasası geçerlidir. Doğadan olan bir varlık olarak
insan da , dolayısıyla bu yasaya tabii olmuş olur.

Bu öğretiyi anlayabilmek ve bu anlayışla birlite onaylayabilmek , kabul edebilmek
oldukça zordur. Zira Lou Salome , "Friedrich Nietzsche" adlı eserinde bunu şöyle dile
getirmiştir ;

"Sonsuz Dönüşü ve onun bütün sonuçlarının keskinliğini kabul etmek için gösterilen
çabanın , Nietzsche'nin sinirlerini yıprattığını ve onun çıldırışına sebep olduğunu her
zaman düşünmüşümdür."

Nietzsche'nin hayatının son 10 yılını çıldırmış bir halde geçirmesine sebep olan
düşüncenin Sonsuz Dönüş olduğu doğru mudur bilinmez lakin , sonsuz dönüşü ve
etkilerini tam anlamıyla kavrayabilmenin çok zor olduğunu kabul etmek gerekir.

Öyleki bu düşünce hakkında sayısız yorum ve düşünce vardır. Her yorumcunun kesin
yorumlarla birbirinden uzaklaşması , kanımca bu düşünüşü anlamanın zorluğunu
ortaya koymaktadır.

İnsanın , tüm yaşadıklarının daha önce defalarca yaşanmış olması ve sonsuza dek ,
tekrar kere yaşanacak olması kolay kalullenebilinecek bir şey değildir. Bu düşünceye ,
sadece belirli bir güç seviyesine ulaşmış olgun bireyler katlanabilecek ve tarihin tüm
çıkış ve iniş süreçlerine evet diyebilecekleridir.

Bu bir büyüklüktür ve bu Nietzsche'ye göre "tüm büyüklüklere korkunçluk
dahildir.Bir insan bunun için kendini suçlamamalıdır."Nietzsche , sonsuz dönüş olarak
adlandırdığı bu öğretisiyle alakalı olarak şunları kaydeder ;

"Benim felsefem sonunda her bir düşünce tarzının mahvolacağı muzaffer bir
düşüncedir.O , büyük terbiye edici düşüncedir.Ona katlanamayan ırklar mahkum
edilmiştir.Onu en büyük hayırseverlik olarak hissedenler , egemenlik için
seçilmişlerdir."

Nietzsche'ye , hiç ummadığı bir zamanda , hiç umulmadık bir şekilde gelen ve
beyninin her bir hücresine adını yazdıran bu düşünüş , ilk kez Nietzsche tarafından
"şen bilim" adlı eserinde dile getirilmiştir. Şen Bilim adlı eserinde Nietzsche , bu
düşünüş hakkında şunları kaydeder ;

21
"Eğer bir şeytan gece gündüz seni izlese , en gizli düşüncelerine girip şöyle derse ne
olurdu : Yaşamakta olduğun ve yaşamış olduğun bu yaşamı bir kez daha ve sayısız kez
yaşamak zorundasın.Yeni bir şeyle karşılaşmayacaksın , tersine herşey aynı olacak..."

Bu cümlelerle başlayan yazısı , Nietzsche'nin sonsuz dönüş hakkındaki ilk heyecanını
yansıtmaktadır. Zira ilk kez okuyucusuna , büyük bir heyecan ve istekle bunu
açıklamıştır. Özellikle de o dönemde dostlarına yazdığı mektuplarda bunu
gözlemlemek mümkündür.Bu düşünüşü , "doğrulamanın en üst formülü" olarak
gördüğünü kaydediyordu.

Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde , bu düşünceyi üstinsana giden zorlu yolda bir
iştah açıcı olarak gördüğünü sözleyen Nietzsche , yine aynı eserde şunları
kaydetmektedir ;

"Her an yeniden başlar varlık , "ora" denen top döner her "bura"nın çevresinde..Orta
yerdedir.Eğridir yeri sonrasızlığın!"

Bu düşüncenin keskinliği , insanın anlama içgüdüsünü gözönünde bulundurursak
oldukça yorucudur. Bunu Nietzsche'de kabul eder. Bunu eserlerinin bir çok yerinde
beyan etmekle birlikte , bu düşünce üzerine çıldırdığı bile düşünülür.Zaten
Nietzsche'yi yorumlamaya çalışan birçok yorumcunun birleştiği tek nokta , Nietzsche
okumanın çok tehlikeli olduğudur.Zira okuyucu , Nietzsche'de kendisini / özünü
bulabileceği gibi , bilincini yitirebilir ve en temel değerlerini ani bir yıkımla yıkarak ,
delilikle dahiliği ayıran büyük uçuruma sürüklenebilir.

Güç İstenci Kavramının Açılımı

Hayatın en temel istenci olarak Nietzsche'de tanımlanan bu kavram , Nietzsche'ye
Schopenhauer'dan miras kalmıştır ; Tüm evrenin , insan da dahil "tek bir istenç"
tarafından yönetlmesi...

Güç İstenci , Nietzsche göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla
beraber ,tüm detayları mikro ve makro kosmosu kaplar.Tüm değişim ve dönüşümler ,
bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir.Her detayda bu istencin izlerini
yakalamak mümkündür.

Şöyle der Nietzsche Güç İstenci adlı yaptının sonunda ;

"...Bu dünya başlangıcı ve sonu olmayan güçten bir canavardır.Büyüklüğün , güç
büyüklüğünün çelikten sabit bir toplamıdır.O , ne daha büyür ne de daha

22
küçülür.Kendini tüketmez.Tersine sadece değişir ama bütün olarak değişmez derecede
büyüktür."

Nietzsche'nin "dünya" üzerine yaptığı bu yorum , Güç İstenci adlı temel eserinin
bitişindeki ünlü yorumdur.Kimi yorumcular , bu güçlü yorumun , Nietzsche'nin
felsefesinin temeli olarak alınması ve felsefesinin analizini bu yolla yapmak
gerektiğini düşünür.

Her türlü değişimin temel olan istençte asla bir azalma ya da artma yapmadığı
düşüncesi , madde-enerji dönüşümünün sürekli olarak aynı kaldığı kanununu
hatırlatır.Bu sebeple madde ve enerjinin birbirine , bütün halinde eksilmeden
dönüşümü, genel manada güç istencinin değişmeyecek kadar büyüklüğüne
yorumlanabilir.Dolayısıyla Nietzsche'ye göre her türlü oluşum ve değişim , güç
istencinin ifadesidir.

Canlılar dünyasındaki tüm çekişme , çelişme , savaşım ve değişme, Nietzsche'ye göre
bu istenç temelindedir.Nietzsche bunu şu sözleriyle ifade eder ;

"Ben nerede canlı birşey bulduysam , orada güce yönelik iradeyi gördüm.Hizmet
edenin iradesinde bile , efendi olmanın iradesini gözlemledim..."

Canlı olan ne varsa , tüm davranışları bu temel istencin ifadesi olup , Darwin'in idda
ettiğinden farklı bir durum oluşturur.Çünkü hayatın temel istenci Nietzsche'ye göre
"hayatta kalabilmek" değil , iktidar sahibi olabilmektir.Özellikle de bu istencin
köklerini antik yunanda bulmak mümkündür.Bu düşüncenin gelişmesinin sebebi ,
zaten Nietzsche'nin Sokrates öncesi Yunan felsefesini detaylı olarak incelemesine ve
Sokrates öncesi Yunan felsefesine hayran olmasına bağlıdır.

Nietzsche'ye göre insanlar arasında bir güç hiyerarşisi vardır.Bu hiyerarşi , gücü isteme
bazındadır.Bu sebeple daha az güçlüler , güçlülere hizmet eder fakat bu hizmetteki
amaç daha güçlü olabilmektir.Bu durumu Nietzsche şöyle açıklar ;

"Daha güçlü olana daha zayıf olanın hizmet etmesi ; bunun için onu iradesi ikna ederki
zayıf olan üzerine hükmetsin.Sadece bu o zevkten vazgeçemez.Nasıl daha küçük olan
daha büyük olana kendisini verirse , en küçük olandan zevk ve güç alması için , tıpkı
bunun gibi en büyük olan da kendini kudret uğruna verir , hayatını bunun için
kullanır. Bu , en büyük olanın kendini teslim etmesi , vermesi , onun riziko ve
tehlikelerle ölüm için zar atmasıdır."

Nietzsche , güç istencinin anlaşılması ve yerinde olarak kavranmasına engel olan bazı
konulardan bahseder. Nietzsche'ye göre bunların başında "mutluluk duygusu"
gelir.Mutluluk duygusu gerçekte güç istencinin bir yan ürünü olmasına rağmen ,
yabancılaşmış (Decadence) ruhların tanımlamasıyla hayatın amacı olarak adlandırılır.
Bu sebeple insan , hayatta sadece mutluluğu aramalıdır.Huzur ve mutluluk için çaba
sarfeden insan , böylelikle asıl olan hayatın ittirici gücünü , devindiricisini yadsımış ve
uzaklaşmış olur.

23
Bu konuda Nietzsche'nin yorumu şöyledir ;

"Mutluluk hedef değildir.Tersine kudret duygusu hedeftir.İnsanın ve insanlığın içinde
müthiş bir güç kendini deşarj etmek , yaratmak istemektedir.O, hiçbir zaman mutluluk
hedefi olmayan patlamaların kesintisiz zinciridir."

Diğer bir engelleyici durum ise zevktir.Nietzsche'ye göre "bozulan ruhlar" , zevki amaç
edinip dünyaya çürümüş gözlerle bakmaktadır.Nietzsche bu tip insanları "tiksinti
verici" olarak tanımlar.Hayattaki amacı zevk olarak tanımlamak ve her türlü zevki , bu
dünyanın nimeti ve tadılması gereken birşey gibi algılamak büyük bir hatadır.İnsanı
gerçek amaçtan soyutlayarak zevk gibi bir "yan ürün"ün
hakimiyeti almak , Nietzsche'ye yozlaşma (decadence)'nin en tekin etkisidir.

Zevk hakkında Nietzsche şöyle yorumda bulunur ;

"İradenin tatmini değilidir zevkin sebebi..Tersine irade ileriye gitmek ister ve kendine
engel olan herşeyin üstesinden gelmeye çalışır.Zevk hissi düpedüz iradenin
tatminsizliğinden ortaya çıkar.Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma
ulaşamamasıdır."

Son olarak güç kavramına gelmek istiyorum...Yüzeysel okuyucular genel olarak güç
kavramını , maddi zenginlik , para ... türü şeylerce algılar ve yorumlar.Fakat
Nietzsche'de tasarlanan ve en temel istenç olarak tanımlanan bu ifade , günlük hayatta
kullanılan güç tanımından çok daha derin ve geniş kapsamlıdır...ki tüm gerçekliği
kaplar.

Nietzsche'ye göre herşey doğadaki güç dalgalarının bir yansıması , etkisidir.Bilincimize
etki eden bu itici güç , her insanda farklı olarak adlandırılsa da , o değişmez olarak
kalan bir bütün olmayı sürdürür.

Öyleki Nietzsche ; "bilgelik" için "ışık" isteyen ruhlara şu bilgiyi verir ;

"...Sizin için de bir ışık istermisiniz siz en gizli olanlar , en güçlüler , en korkusuzlar ,
en yarıgecemsiler?.Bu dünya güce yönelik iradedir.Bunun dışında hiçbirşey
değildir.Bizzat siz de güce yönelik olan bu iradesiniz.Bunun dışında hiçbirşey
değilsiniz!"

Görülen o dur ki , Nietzsche güç kavramına çok büyük ve ilahi bir değer
yüklemektedir.Bu sebeple okuyucuların anlama bazında çok dikkatli olmaları
gerekir.Güç kavramına yüklenen değer, asla ama asla yozlaşmış bir hayat anlayışının
ürünü olarak para , mülk ... vs gibi algılanmamalıdır.Çünkü Nietzsche'ye göre bu ,
yozlaşmışlığın ifadesidir.

24
Nihilizm ve Decadece

Nihilizm , varlığı yadsıyan ve dolayısıyla hayatı olumsuzlayan bir felsefi
akımdır.Aslında hernekadar "felsefi" olarak tanımlandırsakta , birçoğumuzun günlük
hayatının her karesinde bu kavramın etkisi vardır.

Nietzsche , "Güç İstenci" adlı yapıtında Nihilizm'i şöyle tanımlar ;

"Nihilizmin anlamı nedir? En üst değerlerin derğersizleşmesi. Hedef yok : 'Niçin'e
yanıt verilebilinmiş değil."

İnsanoğlu , varolduğu günden beri inançlarıyla yaşamıştır.İnanç , önceleri animistik bir
şekildedir. Büyü kavramının etkinleşmesi , Frazer'e göre "din"i doğurmuş ve insanlığa
büyük atılımlar gerçekleştirmiştir.

İlkel çağlarda din ve hayat iç içedir.Birbirinden ayrılamaz.Sonraları düşünüş , tamamen
dinin tekeline girmiş , dinsiz bir düşünüş mümkün olmamıştır.Felsefe ve din ,
dolayısıyla bilim , birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçaları olmuşlardır.

Sonraki dönemlerde ise bilim ve din birbirinden ayrılmış , farklı kulvarlarda yer
almışlardır. Bilimsel düşüncenin kökeni dinsel inanışa dayasa da , düşüncenin evrimi
doğrultusunda / dolayısıyla farklılaşmışlardır.

Din dogmatik bir yapıdır. Bilim ise tersine şüpheciliği ve sorgulayıcılığı ilke
edinir.Dinin tekelinden kurtulan bilim , özellikle de sonuçlarıyla insanlığın en üst
değerleri olan dinsel inanca tarihte darbeler vurmuş , bu durum dolayısıyla da insanlık
değer yıkımına sürüklenmiştir.

Bu durumu Sigmund Freud şöyle açıklar ;

"Zamanın akışı içinde insanlık , bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez , naif öz
sevgisinin incinmesinin acısını yaşamak zorunda kalmıştır. Birincisi , Dünya'nın
evrenin merkezinde olmadığını , akıl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde
sadece bir nokta olduğunu anladığında...İkincisi , biyolojik araştırmalar özel
yaratışlmışlık ayrıcağını elinden alıp soykütüğünü hayvanlar alemine
düşürdüğünde..."

En kutsal değerlerine yine kendisinin kara çaldığı insanoğlu , tarihte kimi dönemler
anlam yitimleri yaşamış , bu kendisini yeni arayış ve değer tanımlamalara itmiştir.
Bilimin ve felsefenin ulaştığı sonuçlar , günden güne insanın değerini kendi gözünde
yitirmesine sebep olmuştur.

Bu dönemlerin ardından başgösteren Nihilizm , varlıktaki "olmayan" anlamı yeniden
tanımlama çabasının "boşunalığı" sebebiyle insanlıkta derin yaralar açmış , değerler
dünyasının kaosa sürüklenmesine yol açmıştır.

25
İnsanı kendisine yabancılaştıran varlığın yadsınmasına dayalı nihilizm , Nietzsche'nin
felsefesinin temelini oluşturur.Bazı kaynaklarda geçenin aksine Nietzsche nihilizmi
savunmaz , ona adeta savaş açar.


Nietzsche'nin tek derdi , hayatı yüceleştirmek ve insanlığa yeni ve kutsal olan bir
anlam katmaktır."Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı eserinde şöyle der Nietzsche ;


"Bakın! Size "Üstinsan"ı öğretiyorum.Üstinsan yeryüzünün anlamıdır. İsteminiz desin
ki ; Üstinsan yeryüzünün anlamı olacaktır!"


Nietzsche , değer yıkımlarının insanda açtığı derin tahribatları onarmak için
çırpınır.Acı verici bir dürüstlükle insandan başlayarak , varolan ve yozlaşmış
değerlerin kökenine inerek , onların gerçek yüzünü açığa çıkarır.Maskelerini bir bir
düşürür.


Yukarıda bahsini ettiğim sebeplerden dolayı insanlığın artık Tanrı'ya inanmadığını
kaydederek , Tanrı'nın öldüğünü ilan eder.Çoğu felsefei kaynakta Nietzsche için
"Tanrı'yı öldüren düşünür" tanımlaması yapılsa da , aslında Tanrı'yı öldüren Nietzsche
değil , insanlığın bizzat kendisidir.


İnsanlık artık ya açık açık Tanrı'yı inkar etmekte , ya da sadece çıkarına uygun olarak
inandığını söylemektedir.Bu sebeple , Nietzsche'nin deyimiyle "tüm değerleri yeniden
değerlendiliş"in vakti gelip çatmıştır.Nietzsche bu işe soyunur ve anlamı "Üstinsan"
olarak koyar.


İnsanlık , nihilizm bataklığına saplanmış , artık gerçekliği ve gerçek dünyayı yadsımış ,
umudunu Hristiyan-vari bir şekilde öte dünya hayallerine göçertmiştir.


Nihilizmin bir sonucu olarak "Decadence" başgöstermiş , insanlık artık kendine
yabancılaşmış bir şekilde , düştüğü bataklıkta yokolmak üzeredir.Nietzsche bu
durumun kaygısını en fazla taşıyan düşünürdür.Yeniden anlam verme çabası içinde
"iyi" ve "kötü"nün tanımını şöyle yapar Deccal adlı eserinde ;


"İyi olan nedir?
-Kudret hissini , kudret iradesini , insanın içindeki kudreti yükselten herşey!
Kötü olan nedir?
-Zaaftan çıkan herşey!"
Nietzsche'ye göre , nihilistik yapı gösteren ve kendine yabancılaşmış olan , ayrıca tüm
insanlığı kendisine benzetme güdüsüyle hareket eden "sürü" insanının tüm ahlaki
yapıları derhal terkedilmelidir.Çünkü "sürü" insanı tüm hedefleri yoketmiş ve
anlamsızlaştırmıştır.
Nietzsche bu durumu şöyle ifade eder ;
"Bütün hedefler yokedilmiştir.Değer biçmeler birbirlerine karşı cephe almışlardır.
*Yüreğinin sesine kulak verene iyi denilir.Ama sadece yükümüne kulak verene de iyi
denilir.


26
*Yumuşak ve barışçıl olana iyi denilir.Ama nefsini yenen kahramana da iyi denilir.
*Kendine karşı cebir kullanmayana iyi denilir.Ama nefsini yenen kahramana da iyi
denilir.
*Doğrunun kayıtsız şartsız dostuna iyi denilir.Ama saygınlığın insanına nesnelerin
nurlandırıcısına da iyi denilir.
*Kendi kendine itaat edene iyi denir.Lakin sofu olana da iyi denilir.
*Kibar ve soylu olana iyi denir.Ama kimseyi horgörmeyene ve kimseye yukarıdan
bakmayana da iyi denir.
*İyi huylu insana,mücadeleden kaçana iyi denir.Ama savaşçı olana da ve zaferi tutkuyla
isteyene de iyi denir.
*Birşeyde ilk olmak isteyene iyi denir.Ama bir başkasından önde olmak istemeyene de
iyi denir."


Nietzsche göre değerleri anlamsız ve çelişkiler yumağı haline getiren sürü insanı ,
insan neslinin yokolmasına dahi sebep olmak üzeredir...ve isteği üzerine tüm değerler
öte dünyaya göçertilmelidir.


Halbuki bu düşünce , gerçek hayatın yadsınması sebebiyle insanı önce nihilistleştirir ,
sonrada kalıcı bir hasarla decadence'e yani kendine yabancılaşmaya iter.


Nietzsche göre şimdiki tüm değerler , sürü değerleri olup "decadent"lerdir. Nietzsche'ye
göre bu durum , Nietzsche'den sonraki yüzyıllarda daha iyi anlaşılacaktır. Nietzsche
şöyle der ;


"Benim anlatacaklarım , önümüzdeki iki yüzyılın tarihidir.Ben neyin geleceğini , neyin
olacağını anlatacağım , "Nihilizmin Yükselişini"..Bu tarih şimdiden anlatılabilir , çünkü
zorunluluğun kendisi burada harekete geçmiştir."


Nietzsche'de Apollon-Dionysos Kavramları ve Diyalektik

Gerçekte iki antik Yunan tanrısı olan Apollon ve Dionysos , Nietzsche'de anlamca
yüceleştirilir ve "oluş"un merkezine koyulur.Sanatın bire bir oluşumu , bu iki kavrama
bağlıdır.

Apollon ; Nietzsche'de anlamını "biçim"le bulur.
Dionysos ; Nietzsche'de anlamını "uyum"la bulur.

Hayatın iki kanadı olan Apollon ve Dionysos , insanın yaratıcı gücünü ortak olarak
biçimlendiren ve yön veren iki tanrıdır.Nietzsche'de bu tanrısal değişim ve dönüşüm ,
aslında hayatın sanatsallığına bir işaret , bir göz kırpmadır.

Dionysos tabiri caizse müzik ve şarabın , Apollon ise bir nevi yontunun tanrısıdır.

27
Yaratma eylemi , Dionysos ve Apollon'un odak noktasının yakalanması , Nietzshe'nin
tabiriyle dans etmektir.

Dionysos , varlığın özünü sezgiyle kavramaya , Apollon ise sezgiyle kavranan özün
dışa , yani görünen dünyaya etki ettirmeye yarar..Sanat , Nietzsche'ye göre , bu iki
"kavramsal" tanrının etkisiyle şekillenir.

Nietzsche'ye göre estetiğin temeli , bu iki kavramı anlamakla mümkündür.Nietzsche ,
"Tragedyanın Doğuşu" adlı eserinde bu iki kavrama oldukça derinden değinir ve
eserine şöyle başlar ;

"Mantıksal bir çıkarsamayla , ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle ,sanatın sürekli
gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik
bilimi için çok şey yapmış oluruz : Yaradılışın , bazen araya giren uzlaşmalara rağmen
sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi..."

Görüldüğü üzere Nietzsche , bir tür ikililikten bahsetmekte ve bu ikililiği , eserinin
daha en başında Apollon ve Dionysos kavramlarıyla özdeşleştirmektedir.

Çoğu zaman bu ikililik , diyalektik ile karıştırılmıştır.Hatta kimi yorumcular , Apollon
ve Dionysos ikiliğini bir tür diyalektik düşünme tarzı olarak , diyalektik bir eylem
olarak tanımlamışlardır.

Fakat bu yorumların hepsi yanlıştır.Çünkü Nietzsche , diyalektik kavramını küçümser
ve onu eleştirir.Bu konuda Nietzsche , "Putların Alacakaranlığı" adlı eserinin "Sokrates
Problemi" bölümünün 5-6 ve 7.kısımlarında yorumunu dile getirmiştir.

Özet olarak , diyalektik , "ayak takımının bir intikam alma yöntemi" , "çaresiz
insanların seçtiği bir Yahudi yöntemi" , "insanın gücünü kendince teşhir edip gösteriş
yapması" ve bu yolla karşı tarafın iddasını kurnazca ve hileyle yere vurma isteğidir.

Kısacası , Nietzsche'deki Apollon-Dionysos ikililiğini bir tür diyalektik olarak
yorumlayan yorumcular , Nietzsche'nin eserlerini tam okumadan yorum yapma
gafletinde bulunmuşlardır.

Nietzsche , Sokrates'ten önceki yunan felsefesine saygı duyar.Lakin Sokrates'ten
sonraki çağ , Sokrates'in izlerini taşıdığı için onun gözünde neredeyse tamamen
yozlaşmıştır. Sokrates'in yöntemide bir tür diyalektik olarak tanımlanabileceği için ,
diyalektik kavramı Nietzsche tarafından topyekün reddedilir.

İnsandaki yaratıcı güç şöyle dursun , Nietzsche'ye göre doğa yaratısı insan bile ,
doğanın bu iki kavramındaki odak tarafından yaratılmıştır.Kısacası Apollon ve
Dionysos , doğanın elleridir.Doğa bu kavramlarla yaratır ve yıkar.

İnsan da böyledir.Bu iki kavramın odağındayken yaratır , sanat eserleri verir , yüceleşir.
,,,

28
Bu iki kavram hakkında daha fazla bilgi için , Nietzsche'nin "Tragedyanın Doğuşu"
adlı eserine göz atmanızı öneririm..

Harun Yahya'nın Nietzsche Yorumuna Yanıt

Friedrich Nietzsche , ölümünden sonra hakkında en çok spekülasyon yapılan
düşünürlerden biridir. Hakkında sayısız iftira ve ithamlarda bulunulmuştur.Bu sebeple
, Nietzsche karşı yürütülen karalama kampanyasının Türkiye temsilcilerinden biri olan
Harun Yahya (gerçek adı ile Adnan Oktar) , faşizme dair yazdığı kitapların hepsinde
Nietzsche'nin adını anar.

Nietzsche'yi , Hristiyan anlayışına benzer bir nitelikte "faşizmin babası" sayar ve
neredeyse Hitler ve Mussolini'nin işlediği tüm suçlara ortak eder. Halbuki bu iddaların
hiçbir aslı astarı yoktur ve tamamen düzmecedir. Harun Yahya takma adıyla yaldızlı
kitaplar yazan Adnan Oktar'ın Nietzsche üzerine iddaları , aslında onun felsefe
konusundaki yetersizliğini ortaya koymaktadır.

Bu yazıda , bu iddalara yer vermek istiyorum. Harun Yahya'nın kitap ve
makalelerinden alıntılarla bu iddaların ne kadar geçersiz ve saçma olduğunu birlikte
görelim.

1) "Nietzsche, Darwinizm'in getirdiği neo-pagan anlayışı benimsemiş ve faşizmin fikri
temellerini atmıştır. Koyu bir din düşmanı olan Nietzsche'nin, Anti-Christ (Deccal) ve
Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitaplarında, İlahi dinlere düşmanlık ve paganizme özlem
son derece belirgindir...Nietzsche'nin bu iki özelliği, yani ırkçılığı ve şiddete olan
eğilimi, dikkat edilirse Darwinizm'le büyük bir uyum göstermektedir. Nitekim
Nietzsche felsefesini geliştirirken Darwin'den büyük ölçüde etkilenmiştir."

Nietzsche'nin , Darwinizmin getirdiği Neo-Pagan anlayışı benimsediğini söylemek ,
Nietzsche hakkında hiç bir fikri olmayan , eserlerini incelemeyen bir insanın iddası
olabilir ancak..

Darwin ve Nietzsche , aynı dönemde yaşamıştır. Darwin , 1859 yılında "Türlerin
Kökeni'ni yayımladığında , Nietzsche yaklaşık olarak 15 yaşındaydı. Nietzsche ,
elimizdeki kaynaklara göre 12 yaşında yazmaya başlamıştı ve gençlik yıllarının
hiçbirinde Darwin'in adı dahi geçmemektedir.

Öyleki o dönemde Darwinizm diye bir anlayış yoktu. Darwin , kitabıyla ses
getirmesine rağmen fazlasıyla eleştirilen bir bilim adamıydı.Bu dönemde Darwinizm
diye bir anlayıştan bahsetmek ve Nietzsche'nin bu anlayıştan etkilendiğini söylemek ,
oldukça saçma olsa gerek...

29
Ayrıca Darwinizmin neo-pagan anlayışı desteklediğini söylemek , Darwinizm
hakkında yapılan en çarpık iddalardan biridir.Kaldı ki Harun Yahya'nın Neo-
Paganizm'den ne anlağı ve ne anlatmak istediği bile meçhuldür.

Bu yazdıklarımın hepsi , aslında detaydı. Konuyu Nietzsche'nin eserlerine
yönlendirirsek , Harun Yahya'nın Nietzsche hakkıdaki ithamlarını daha da
netleştirebiliriz.

Nietzsche , gençlik yıllarına dair Darwin'in adını bile ağzına almadığını söylemek ,
elimizdeki kaynaklara bakılırsa hiçte yanlış olmaz. Fakat Nietzsche , kitaplarında sık
olmamakla birlikte Darwin'den bahseder.

Nietzsche'nin bırakın Darwin'den etkilenmesini , Darwin'i sertçe eleştirir ve doğa
olaylarına tipik İngiliz mantığıyla baktığını kaydeder.Örnek olarak , Nietzsche'nin ilk
kitabı olan "Putların Alacakaranlığı" adlı eserindeki "Darwin Karşıtı" adlı bölümü
verebiliriz.

Bu bölümü , baştan sona , harfi harfine alıntılıyorum ;

"Darwin Karşıtı - Ünlü yaşam mücadelesi , bugün bana kanıtlanmıştan çok , öne
sürülmüş gibi geliyor.Bu olabilir.Ama istismadır.Yaşamın ana teması açlık ve sıkıntı
değil , refah , lüks , hatta garip bir savurganlıktır.Eğer bir mücadele varsa , bu güç
mücadelesidir.Malthus , doğayla karıştırılmamalıdır.Bu mücadelenin olduğunu
varsayarsak -aslında bir mücadele var- sonucu Darwin okulunda beklenenin ve
arzulananın aksi olacaktır.Yani güçlünün , ayrıcalıklının ve şanslı istisnaların
yenilgisi.Türler gittikçe daha çok yetkinleşmezler.Güçsüz , her seferinde güçlüye
egemen olur.Çünkü çoğunluktadır ve daha akıllıdır.Darwin , zayıfların zekasını
unutmuş : güçsüzlerin daha gelişmiş zekası vardır.Zeka sahibi olmak için , buna gerek
duymak lazımdır.Kullanılmayınca kaybolur.Güç sahibi olan , kendisini zekadan
yoksun bırakır (Bugün Almanya'da 'Bırak gitsinler ve Reich bizim olur' diye
düşünülüyor).Zeka içerisinde öngörü , sabır , hile , irade ve tüm taklitçilik olduğu
anlaşılacaktır."

Bu alıntı bile Nietzsche'nin Darwin'den etkilendiğini söylemenin saçmalığını
kanıtlar.Çünkü Nietzsche Darwinist değildir , tersine Anti-Darwinisttir.

Şunu ifade etmekte yarar var.Evrim olgusu , bugün çeşitli ve birbirinden bağımsız
bilim dalları vasıtasıyla kanıtlanmış bir olgudur.Nietzsche'nin Darwin'e karşı çıktığı
nokta , aslında filolojik anlamdadır.

Darwin'in eserlerinde geçen güçlü olanın hayatta kalması kavramına Nietzsche karşı
çıkar.Çünkü Nietzsche göre en iyi uyum sağlayan , "güçlü" olarak
adlandırılmamalıdır.Bu yanlış adlandırma dolayısıyla Nietzsche , Darwin'i eleştirir.

Nietzsche , Darwin'in evrim kuramına bilimsel olarak değil , Darwin'in İngiliz

30
mantığıyla kelimelere yanlış anlam yüklemesinden dolayı karşı çıkar.Şunu
unutmamak gerekir ki Nietzsche , aynı zamanda filoloji profösörüdür.

Nietzsche'nin , Darwin'i bu konuda eleştirdiği yorumları bununla da sınırlı
kalmaz.Nietzsche , "Güç İstenci" adlı yapıtında neredeyse kendini Anti-Darwinist
olarak ilan eder ve Darwin'i bu yanlış mantığından dolayı eleştirir.

2) "Nietzsche özellikle Hıristiyanlık, İslam ve Yahudilik'te ortak olan ahlak anlayışına
büyük bir nefret duyuyordu."

Nietzsche'nin tüm başkaldırışı , nihilizme idi. Dolaylı olarakta nihilistik dinlere isyan
ediyordu. İslamiyet hakkında Nietzsche'nin , tek kelime olumsuz yorumu
bulunmamakla birlikte , tersine islamiyeti öven açıklamaları da vardır.

Nietzsche'nin özelde Hristiyanlığa karşı ayaklanmasını , koyu Hristiyanların çarpıtıp ,
Nietzsche'nin sanki tüm dinlere başkaldırıyormuş gibi saptırmalaları , ne hikmet ise
Harun Yahya'da da mevcuttur.

Kimi iddaya göre Harun Yahya , A.B.D destekli Evangelist grubun parasal destekleriyle
ve Amerika'da yayınlanan kitapların birebir çevirisiyle Türkiye'de faaliyet
göstermektedir. Bu durum , bu iddayı kanıtlar niteliktedir.

Kısacası , Nietzsche'nin hiç bir eserinde ve yazısında , İslam ahlakına karşı bir eleştiri
yoktur.Nietzsche'nin islam ahlakına da düşmanlık taşıdığı , Harun Yahya'nın attığı
koca bir iftiradır.

Örnek olarak , Nietzsche'nin kendini Deccal ilan edip Hristiyanlığa karşı savaş açtığı
"DECCAL" adlı kitabında şu ifadelere rastlamak mümküdür.

"Eğer müslümanlık , hristiyanlığı küçümsüyorsa bunu yapmakla binlerce kez
haklıdır.Çünkü müslümanlık insana değer verir" (Aforizma 59)"

"Hristiyanlık , eski kültürün mirasını bizden çaldı.Sonra da bizi , İslam kültürünün
mirasından yoksun bıraktı.Temelde bize , Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve
doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü
ayaklar altında çiğnendi.Neden? Çünkü soyluydu , çünkü kökenlerini insanca
içgüdülerden alıyordu..."

Bu alıntılarda da görüldüğü gibi , Nietzsche islam anlayışına ve ahlakına karşı çıkmak
şöyle dursun , onu insanca bulduğunu bile ifade etmiştir.

3) "Nietzsche aynı zamanda ırkçıydı. İnsanların bir kısmının "üstün insan"
(Übermensch) olduğunu, diğerlerinin bunlara hizmet ve itaatle sorumlu olduğunu
savunuyordu."

Nietzsche , üstinsan kavramı hakkında üzerine basa basa dünyaya henüz üstinsan

31
profilinde bir insanın gelmediğini kaydetmiştir.Fakat Harun Yahya , sanki
Nietzsche'nin üstinsan diye tanımladığı ırklar varmış gibi çarpıtması , oldukça ilginçtir.

"Şimdiye kadar üstinsan dünyaya hiç gelmedi.En büyük ve en küçük insanı çırılçıplak
gördüm.Hala birbirlerine pek fazla benziyorlar.Hakikaten , en büyüklerini bile hala
pek insanca buldum."

Görüldüğü üzere , toplumdaki insan profillerinde , üstinsana yer vermez.Çünkü
Nietzsche'ye göre Üstinsan , henüz dünyaya gelmemiştir.

Bu durumda Harun Yahya'nın savladığı gibi bir ırkçılık söz konusu değildir.Bu da
tamamen bir çarpıtma ve safsatadan ibarettir.

4) "Nietzsche'nin akıl hastalığının frengiden kaynaklandığı ve buna da Cenova'daki bir
eşcinsel genelevinde yakalandığı tahmin edilmektedir. Nietzsche'nin özel hayatı, en az
felsefesi kadar karanlık ve hastalıklıdır."

Nietzsche'nin hastalığının frengiden kaynaklandığı konusunda kimi iddalar varsa da ,
bu konu hakkında kesin bir döküman elimizde bulunmamaktadır.Farzedelim ki
Nietzsche , frengiden ölmüştür. Bu durum Nietzsche'nin eşcinsel olduğu anlamına mı
gelir? Elbette hayır.

Bu iddia , Harun Yahya'dan çok daha önce , Nietzsche'nin adeta savaş açtığı Hristiyan
yorumcular tarafından ortaya atılmıştır. Ne hikmetse , Türkiye'de islam konusunda
yazılar yazan bir yazar tarafından da ortaya atılmaktadır. Bu tesadüf müdür bilinmez
ama , bu sav sadece sözde kalmakla beraber hiçbir kaynağa dayanmamaktadır.

Nietzsche'nin yaşadığı döneme dair hiçbir kaynakta , Nietzsche'nin eşcinsel olduğu
iddasına rastlanmaz. Nietzsche öldükten sonra ortaya atılan bu idda , tamamen
Hristiyan yorumcuların iftirasıdır.

Hristiyanlarla nedense çoğu konuda birleşen Harun Yahya , bu konuda da aynı fikri
paylaşmaktan geri kalmamıştır.

Özet olarak şunu söyleyebiliriz ; Nietzsche'nin fikirleri ve yorumları , özellikle de
ölümünden sonra ünlenmesiyle birlikte çoğu insanı kızdırmış olmalı ki , Nietzsche
hakkında yapılan spekülasyonların haddi hesabı yoktur.

Kendine bilimsel tarihçi sıfatı atfeden bu yorumcular , bilimsel tarih anlayışının
dışında iftira ve karalama kampanyasına devam etmişkerdir. Bu kampanyanın Türkiye
ayağı olan Harun Yahya ise , kitaplarında hep aynı tür ithamlarla Nietzsche hakkında
iftiralarda blunmuştur.

Nietzsche ne ırkçıdır , ne Darwin'den etkilenmiştir , ne de eşcinseldir. Nietzsche'yi

32
anlayamama ve anladığı kadarını çarpıtma , bu tür sözde tarihçiler tarafından sürekli
yapılan birşeydir.

Not : İddialar , Harun Yahya'nın "DARWINİZM'İN KANLI İDEOLOJİSİ FAŞİZM" adlı
kitabının "Vahşeti Öven Hastalıklı Beyin : Nietzsche" adlı bölümünden alınmıştır.

Nietzsche'de İnsan Profilleri / Tipleri

Bu konuya daha önce , decadence-yabancılaşma başlığı altında kısaca
değinmiştim.Fakat ilgilenen okuyuculara daha yararlı olması umuduyla , bu başlık
altında detaylı bir şekilde incelemek istiyorum

Nietzsche eselerlerinde çeşitli insan tiplerinden söz eder.Bunlardan en göze çarpanı
"sürü" diye adlandırdığı insan tipidir."Sürü" nün yanısıra "Son insan" , "Özgür insan"
ve "Üstinsan" tipleri mevcuttur eserlerinde..Özellikle de "Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı
eserinde bu tüplerden sıkça bahseder ve açıklar..

Üstinsan

Bu tiplerden sadece üstinsan tipi henüz dünyaya gelmemiştir.Lakin henüz dünyaya
gelmese de , bu türün bazı özelliklerini taşıyan insanlar tarihte mevcuttur.

Nietzsche , "Ecco Homo-İşte İnsan" adlı yapıtında şöyle der ;

"Benim dionizik / dionysian kavramım burada ulu bir fiil oldu.Bununla karşılaştığında
bütün diğer insani faaliyetler çok zavallı ve göreli kalır.Bir Goethe , bir Shakespeare ,
bu muazzam ihtiras ve yükseklikte bir saniye bile nefes alamaz ve Dante , Zerdüşt'le
kıyaslandığında basit bir mü'mindir..."

Bunun yanı sıra Napolyon , Büyük İskender , Michelangelo ... gibi tarihte yer etmiş
şahsiyetleri , kimi eserlerinde "dionik / dionsian"-vari görür.Lakin ne kadar bazı
özelliklerini taşıdıklarını düşünse de , üstüne basa basa üstinsanın hala dünyaya
gelmediğini söyler.

Üstinsan tipine , daha önce "üstinsan kavramının açılımı" adlı yazımda daha geniş yer
verdiğimden dolayı , hayatın anlamı olarak amaçlanan bu türü şimdilik kısa tutuyor ve
"Sürü" insanına geçiyorum.

Sürü insanı

Bu insan profili , Nietzsche'nin felsefesinde , en az "üstinsan" kadar sıkça karşılaşılan
bir terimdir.Nietzsche'nin felsefesinin önemli bir ayağını oluşturur.

33
Sürü , dünyaya egemendir ve özgür olanı dışlayan bir tavırla hareket eder.Ahlak , sürü
insanın önemli bir düşünsel yapısı olup , sürünün tür korunumunda önemli bir araçtır.

Bu tip insanlar , hayatın sertliğine karşı tek başlarına karşı koyamazlar.Mutlaka bir
çobana ihtiyaçları vardır.Bu çoban , genellikle din adamlarıdırlar.

Nihilistik bir yaşam tarzı ile yaşar , büyüğü dinler , saygı gösterir.Hayvani içgüdülerini
, ahlak ve din maskesi altında ehlileştirmiştir.

Nietzsche'nin bu konuda şöyle bir ifadesi vardır ;

"Sürü hayvanının zayıflığının ürettiği ahlak , decadent-in ürettiği ahlaka çok
benzer.Bunlar birbirini anlar ve bir ittifak oluştururlar.-Büyük decadent dinler , her
zaman sürünün desteğine güvenir-.Kendi başınayken sürü insanında hiçbir hastalık
yoktur.Hatta çok değerlidir.Ama yönetilmeye ihtiyaç duyduklarından dolayı , bir
çobana gereksinimleri vardır.-papazlar bunu bilir-.."

Tanrı'ya inanır , onu över , din adamlarını Tanrı'nın sözcüsü sayaraktan onlara
sığınırlar.Bu sebeple sövüçlenmeye yatkındırlar.Değer yaratıp yıkamaz , önlerine
konulan anlam ve tanımlarca yaşarlar.

Asilik , başkaldırı , ... onlara uzak terimlerdir ve tatlısu balıklarının andırır misalde
eylemlerde bulunurlar.Kendilerine değer koyan din adamlarının , ahlak kurucularının
eteği altında yaşamak , onlara zevk verir ve tatmin eder.

Önlerine hangi değer koyulursa , sorgulamadan kabul edip uygular ve kendi
tanımlarına eklerler.Kendilerinde sorgulama , düşünme , yaratma gibi özelliklerin
kırıntısı dahi bulunmaz ve bu tür özellikleri bulunanlar , sürünün gözünde
günahkardırlar.

Onlara göre , kendilerinin kabul ettiği değerlere inanan herkes iyi , onları sorgulayan
veya reddeden herkes kötüdür.Ahlaksızdır.Müridi oldukları çobanbaşlarının emirlerini
ve yasaklarını toptan bir evetlemeyle kabul ettikleri için , yaşamın anlamı onlarla
eşdeğer niteliktedir.

Öte dünyaya inanırlar ve inanmayanları dışlarlar.Öte dünya inançları sebebiyle gerçek
hayatı yadsır ve Tanrı'nın bir imtihan yeri olduğuna inanırlar.Hayat , onlar için
Tanrı'nın sınav mekanıdır.
Sürüye göre iyi olan insanlar , yaratıcılıkları , özgün düşünceleri , farklı özellikleri
ezilmiş , yok edilmiş , zararsız hale getirilmiş insanlardır.

Ayak takımı

Nietzsche'nin eserlerinde geçen , ve daha önce hiç değinmediğim bir insan profili daha
mevcuttur ; "Ayak takımı"

34
Bu tür insanlar , sürünün ahlaki baskılarından kaçmaya çalışmış olan eski soylu , yeni
soysuzlardır.Eskiden her ne kadar sürüye başkaldırmış olsalar bile , savaşın sonunda
güçsüz düşmüş , hayatı bir haz , bir mutluluk ve huzur mekanı olarak görmektedir.


Nietzsche şöyle bahseder onlardan ;


"Hayat bir neşe pınarıdır.Lakin ayak takımıda içince tüm pınarlar
zehirlenir,bozulur.Ben temiz şeyleri severim , fakat sırıtkan suratları ve pislerin
susuzluklarını görmeyi asla istemem...Onlar kutsal suyumuzu şehvetleriyle
zehirlediler.Pis hayallerine zevk diyip , dilide zehirlediler..."


Bu açıklamadan sonra şu kanaatte varabiliriz ; Ayak takımı , sürünün ahlaki
değerlerinin baskısı sebebiyle sürüden ayrılmış , fakat bu ayrılış sebebiyle , hayata
bakışları ters bir etkiyle , zevk düşkünlüğüne kaymıştır.


Hayatı , bir zevk aracı getirmişlerdir ve onların için haz , mutluluğun kaynağıdır. Zevk
veren herşey , doğru olandır ve bu doğrultuda yapılan herşey mübahtır.


"Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı eserinde , Nietzsche'nin ağzından Zerdüşt , bir gence
şöyle öğütler verir ;


"Ah!..En yüksek umutlarını kaybeden soylular tanıdım ben.Şimdi kara çalmaktalar tüm
yüksek umutlarına.
Artık küstahça yaşıyorlar,anlık hazlar içinde , ve ertesi güne dair hedefleri yok
neredeyse..
"Ruh , şehvettir!" .... böyle derlerdi.
Bu sırada kırıldı ruhların kanatları ; şimdi yerlerde sürünüyor ruhları ve kirletiyor
kemirdiği herşeyi..
Bir zamanlar kahraman olmayı düşünüyorlardı...şehvet düşkünüler şimdi.
Kahraman , artık onlar için bir kasvet ve dehşet!
Fakat sevgim ve umudumla sana yemin ederim : terk edip gitme ruhundaki kahramanı!


Kutlu tut en yüksek umutları!"


Ayak takımı tabiriyle kastedilen insanlar , her ne kadar sürüden ayrılmış olsalar bile ,
sürü gibi nihilist karakterdedirler.Sürü öte dünya avuntusuyla gerçek dünyayı
yadsırken , ayak takımı hayatın anlamsızlığına karşı bir protesto hüveyitinde hayatı
olumsuzlar , tepki olarak hazzın ve mutluluğun geçici anlarına tutsak olur.


Bitkinliğin , tembelliğin ve ezikliğin verdiği bir boşunalıkla yaşarlar.Yaşamlarındaki
tek amaç anlık huzur , mutluluk ve buna bağlı olarak zevktir.Umudu olanlar , umudu
olanlardan pekte farklı değillerdir.Aynı eylemlerde bulunur , haz için yaşarlar.


Son insan


Bu insan profili , Nietzsche'nin öğretisinde hep ikinci planda kalmıştır.Halbuki


35
Zerdüşt'ün dağdan inip insanlara üstinsanı öğütlemesinden hemen sonra şöyle der ;


"...bir şeyleri var ki ,gurur duyuyorlar onunla.Ne diyorlardı , onları gururlandıran şeyin
adına ? Eğitim diyorlar ; kendilerini keçi çobanlarından ayırt eden şeymiş bu!"


Bu sözden hemen sonra , son insanın özelliklerini sıralar ;


"...bakın size son insanı öğretiyorum ;
"Aşk nedir? Yaradılış nedir? Hasret nedir? Yıldız nedir?" böyle soracaktır son insan ve
kırpacaktır gözlerini.
O zaman yeryüzü küçülmüş olacaktır, her şeyi küçülten son insan onun üzerinden
sıçrayacaktır.Cinsi, toprak piresi gibidir, kökü kurutulamaz; son insan herkesten uzun
ömürlü olandır.
"Saadeti biz keşfettik"- derler son insanlar ve gözlerini kırparlar.
Onlar yaşanması güç semtleri terketmişlerdir: zira hararet lazımdır kişiye. Henüz
komşu sevilmektedir, ona sürtünülür. Zira hararet lazımdır kişiye.
Hasta olmak ve kuşku duymak günah kabul edilir: sakınarak yürürler. Budaladır, buna
rağmen ayakları taşa sürçen ya da insanlara takılıp tökezleyen kişi.
Ara sıra bir miktar zehir: bu hoş rüyalar gördürür. Ve nihayetinde alınan fazlaca zehir,
huzur içinde bir ölüm temin eder bu da.
Hala çalışmaktadır kişi, zira iş eğlencelidir. Fakat dikkat edilir, eğlencenin kişiyi
tüketmemesine.
Artık kişi ne zenginleşir ne de züğürt kalır. Her ikisine de katlanmak güçtür Kim
hükmetmek ister ki artık? Kim artık itaat etmek ister? İkisine de katlanmak güçtür.
Çobansız bir sürü! Herkes aynı şeyi ister, herkes birdir: kendini farklı hisseden,
gönüllüdür tımarhaneye.
"Bir zamanlar dünyanın tamamı çılgındı." -deyip en kurnazları, göz kırparlar.
İnsan zekidir ve olup biten herşeyi bilir: bu nedenle iğnelemelerinin sonu yoktur.
İnsanlar hır gür halindedir hala, ancak çabuk barışırlar- aksi takdirde mideleri bozulur.
İnsanın, gündüz için ayrı, gece için ayrı, küçük şekerlemeleri vardır: yine de değer
verirler sağlığa.
"Saadeti biz keşfettik"- derler son insanlar ve göz kırparlar.-"


Bu noktada şunu ifade etmek istiyorum ; "Ayak takımı" ve "Son insan" , sürüden
ayrılmış , lakin karşılaştıkları çetin zorluklara direnememiş , arada bir yerde öylece
kalakalmış insanlardır.Çünkü sürünün değer yargılarını yadsımakla , insanın
varoluşuyla ilintili savaşım bitmez.Tersine daha da artar..


Yeniden değer tanımlamalar ve yeniden anlam vermeler arttıkça , insanın acısı da
artar.Ayak takımı ve son insan , bu acıya direnemeyen insan tipleridirler.Ne kadar
sürüden kopmuş olsalarda , hala sürüyle birlikte yaşarlar.


Özgür İnsan


Bu tip , sürüden henüz ayrılmış olan insan tipidir...ve henüz , karşılaşacağı ve aşması
gereken zorlu bir yol mevcuttur.Bu o kdar çetin bir yoldur ki , az önce belirttiğim gibi ,


36
birey bazı bataklıklara saplanıp kalabilir.Bu bataklıklar , asla kurutulamayacak olan
"ayak takımı" ve "son insan" bataklıklarıdır.

Nietzsche , Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı baş yapıtında , "Dağdaki ağaç üstüne" ve
"Yaratıcının yolu üzerine" adlı bölümlerinde özgür insana çeşitli öğütler verir ve
tanımlar.

En önemli vurgusu , insanın özgürleşme yolundaki bazı kötü isteklere boyun
eğmemesidir.Nietzsche'ye göre sürüden ayrılan ve özgürleşme yolundaki insanın
içinde , açığa çıkmaya çalışan kimi kötü arzular vardır.Bunlar kötü içgüdülerdir...Vahşi
köpekler!

Özgür olmak isteyen insanın , mahzenlerinde haz için havlayan vahşi köpeklerini
öldüremezlerse , ayak takımı olabileceklerinden yakınır.Bu sebeple özgürleşebilmek
için , önce bu kötü içgüdülerin itici gücüne başkaldırmaları gerekir...ve bu ,
Nietzsche'ye göre büyük bir tehlikedir.

Bu bataklıkların diğeri de , daha önce de değindiğim gibi "son insan"dır.Birey , bu
süreçte yanlış tanım ve anlam vermelerle son insana da dönüşebilir.

Özgürleşmiş insanı Nietzsche , Tanrı'sına meydan okuyan bir aslana benzetir. Zerdüşt
adlı eserinin "üç değişme üstüne" adlı bölümünde buna değinir.

Bu mitsel anlatımda deve gibi yük yüklenmiş ruh , çölün ucra bir köşesinde aslana
dönüşür.Burada aslan , son efendisini , Tanrı'sını arayarak onunla hesaplaşmak ,
vuruşmak ister.

Tanrı'sını öldüren ruh , özgürleşmiştir artık..Artık kendine daha fazla hür bir ortam
yaratmayı hedefler.Lakin henüz tam anlamıyla yaratıcı değildir.Gerçek yaratıcılığa ,
çeşitli zorlu süreçler sonunda kavuşacaktır.

Daha önceki yazılarımda da bahsini ettiğim gibi , sürüden ayrılan bireyi öncelikle
"pasif nihilizm" pençesine alır. Birey , bu süreçte hayatı yadsımıştır.Fakat anlam yıkımı
sebebiyle yaşadığı şok , onu yeni anlamlar aramaya itememektedir.Çünkü henüz çok
güçsüzdür deve misali...

Bu pasif nihilistik dönem yara almadan atlatılırsa (...ki bu çok zordur...) , etkin bir
nihilistik döneme girilir ve ruh bir nevi aslanlaşarak yeni değerler , anlamlar ve
kendisine hür bir yaşam alanı arar.Etkin nihilizm ile birlikte , ruh artık özgürleşmiştir
diyebiliriz.

37
Nietzsche ve Ateizm : Nietzsche Ateist miydi?

Bu konuyu tartışabilmek için , öncelikle ateizmin tanımı konusundaki yorumları
gözünde bulundurmak gerekiyor.Çünkü ateizm , ateist ekolün savunucuları tarafından
hep farklı tanımlanmış ve anlaşılmıştır.

Fazla derine inmeden , yüzeysel olarak şunu diyebiliriz ki ateizmin tanımı konusunda
iki farklı görüş vardır ;

1-Ateizm ; her türlü Tanrı inancını topyekün reddeden , yadsıyan felsefi ekoldür.

2-Ateizm ; Teistik düşünüşü reddeden ve Teizm'e karşı konulmuş bir tepki felsefesidir.
(Böylelikle Panteizm , Deizm , Panenteizm , Agnostisizm gibi din karşıtı felsefeler de
Ateizm'in içinde yer almış olur)

İlk tanımı ele alırsak , Nietzsche Ateist değildir.Fakat ikinci tanımı kabül edersek ,
Nietzsche Ateist'tir. Bu sebeple Nietzsche'nin Ateizm ile olan ilişkisinde bu konu
önemlidir.

Ben , Ateist'lerce en çok kabul gören tanımı , yani 1.tanımı "önsel" olarak kabül edip ,
bu bağlamda Nietzsche'nin Ateist olup olmadığı konusuna açıklık getirmek istiyorum.

Nietzsche , pek çok yorumcuya göre ateist ekolün en iyi savunucularından biridir. Pek
çok felsefe ve araştırma kitabında , hiç sorgulanmadan böyle kabul edilir.

"Tanrı Öldü" sloganının yanlış yorumlanması ve Ateizm kavramının tanımı
konusundaki çelişkiler , yorumcuları çoğu zaman Nietzsche'nin Ateist olduğu
sonucuna ulaştırmıştır.Halbuki Nietzsche , hiç bir yerde ve hiçbir zaman Ateist
olduğunu bildirmemiştir.Hatta ve hatta Tanrı'nın varlığı ve yokluğu konusunda
herhangi bir yorumda bulunmamıştır.

Nietzsche , din konusunda ise teistik ve nihilist değerler taşıyan tüm dinleri reddeder
ve onları küçümser. Nietzsche , insan ve hayatın yüceleştirilmesi yolunda etkili olan
dinlere ise saygılıdır ve onları erkekçe bulur.

İnsanı sürüleştiren , onları ehlileştiren dinler , Nietzsche göre yokedilmelidir.Öte
dünya gibi safsatalarla insanların gerçek hayatı yadsımalarına sebep olan nihilistik
düşünceler , Nietzsche'nin savaş açtığı konuların en başında gelir.

Özellikle de Nietzsche , Hristiyanlığın en baş düşmanıdır.Deccal adlı eserine bu dine
lanetler yağdırır ve sertçe eleştirir.Bu eleştri o kadar etkilidir ki , Deccal adlı eseri , çoğu
zaman tüm dinlere bir başkaldırı olarak lanse edilmiştir ve o şekilde anlaşılmıştır.

Halbuki Deccal adlı eserinde şu cümlelere rastlarız ;

"Bizi farklı kılan şey , tarihte , doğada veya doğanın arkasında hiçbir Tanrı'yı

38
tanımamamız değildir.Bizi farklı kılan , Tanrı diye hürmet edileni Tanrı'ya benzer
bulmamamızdır."

Bu cümleler , Nietzsche'nin Tanrı düşüncesine topyekün karşı çıkmadığını
kanıtlar.Çünkü Nietzsche , böylelikle Tanrı düşüncesi üstüne düşünülmesi ve onun
anlaşılması konusunda açık kapı bırakır.

Örneğin "Güç İstenci" adlı yapıtının 1037.aforizmasında şöyle der ;

"Tanrı kavramından en yüksek iyiliği uzaklaştıralım- O , bir Tanrı'ya layık
olmayandır.Biz bu kavramdan en yüksek bilgeliği de uzaklaştıralım-Bu , Tanrı
kavramından , Tanrı'dan bir bilgelik ucubesinin ürünü olan bu akıllılığa sebep olarak
filozofların kendini beğenmişliğidir. O , onlara mümkün mertebe eşit
görünmelidir.Hayır!Tanrı , en yüksek kudrettir.Bu yeter! O'ndan herşey ortaya
çıkar,O'ndan dünya ortaya çıkar."

Görüldüğü üzere Nietzsche , Tanrı düşünüşüne topyekün karşı çıkmaz.Nietzsche'yi
ilgilendiren konu , Tanrı'ya verilen değerdir.Bu değer , hayatın olumlanması ve
yüceleştirilmesi ise Nietzsche Tanrı'ya inanır.Eğer Tanrı gerçek hayatı yadsıyıp ,
hakikati öte dünyalara taşımaktaysa Nietzsche , bu Tanrı'ya lanetler yağdırır.

Kısacası Nietzsche'nin Tanrı ile bir alıp veremediği yoktur.Alıp veremediği , savaş
halinde olduğu , nihilizme yol veren Tanrı düşünüşüdür.

Bu açıklama ve alıntılardan sonra , akla şu soru gelir ; Nietzsche'nin herhangi bir dini
düşüncesi var mıdır? Ya da tarihte ismi geçen herhangi bir Tanrı'ya inanır mı?

Nietzsche , Hristiyanlık gibi dinlere lanetler yağdırırken dikkatlidir. Her ne kadar
yanlış anlaşılacağını bilse de , kendi tabiriyle hayatını yadsımayan , yani "erkekçe" olan
dinleri kutsallaştırır ve bir Tanrısallık atfeder.

Nietzsche , daha önceki yazılarımda da sıklıkla belirttiğim gibi , Sokrat öncesi Yunan
felsefesine derin bir hayranlık duyar.Onları gerçekçi bulur.Tanrı anlayışlarından
yaşayışlarına kadar olumlar.

Apollon ve Dionysos Tanrı'larının anlamca açılımını yaparak , "yaratı" kavramının
temeli haline getirir.Her fırsatta , özellikle de Tanrı Dionysos'a bağlılığını dile
getirir.Mesela şu alıntıyı dikkatle inceleyelim ;

"Biz , tekrar ahlaktan arıtılmış olan dünyada yaşamaya cesaret eden az ve çok
sayıdakiler ; Biz putperestler! İnanca göre ; Olasıdır ki biz , pagan inancın ne olduğunu
ilk kavrayanlarız.İnsanın kendisi için daha yüksek varlıklar tasarlaması , lakin O'nu
iyinin ve kötünün öte yanında görmesi sözkonusudur.Her yüksek olmanın , ahlaksız
olarak takdir etmek mecburiyetinde kalınması sözkonusudur.Biz , "Olimpus"a inanırız!
Çarmıha gerilene değil!" (Güç İstenci , 1034)

39
Burada açıkça ve net bir şekilde Nietzsche kendisini "pagan / putperest" olarak
tanımlıyor.Lakin Paganlığın tanımınıda ilk bulanların kendileri olduğunu
söylüyor.Görülen o ki Nietzsche ne kadar pagan olduğunu vurgulasa da , paganizmin
tanımı konusuna özenle dikkat çekiyor.

Kısacası Nietzsche , paganın tanımına farklı anlamlar yüklediği , her ne kadar pagan
olduğunu söylesede , paganizmin bizim bildiğimiz anlamda olmadığını söylüyor.

Bunu , başka bir alıntıyla pekiştirmek istiyorum ;

"Tipik dindar bir insanın decadence nin bir şekli olup olmadığını belirlemek için
( bütün yenilikçiler kasvetli ve saralıdır) iki tip ; Dionysos ve Çarmıha gerilen ; ama biz
burda bir başka tür dindar insanı ihmal etmiyormuyuz? Yani paganı..Pagan mezhebi ,
hayata şükretme ve onu tasdikin bir şekli değil mi? Bunun en yüksek temsilsici hayatın
savunulması ve tasdiki değil mi? Sağlam yaratılmış tür ve vecd ile taşan ruh! Bu ruh
türü ki , varoluşun tezatlı ve şüpheli vechelerini kendine alıp kurtarır.İşte burada
yunanlıların Dionysos'u nu ortaya koyuyorum : Hayatın dindarca tasdiki...Çarmıha
gerilene karşı Dionysos'u!"

Nietzsche , özellikle de yukarıdaki alıntıda paganizmin tanımını açıkça dile getirmiş ,
iddalı bir şekilde Dionysos'u Tanrı ilan etmiştir.Artık diyebiliriz ki Nietzsche pagandır
ve kendi tabiriyle "Dionysos'un müridi"dir.Nietzsche , Dionysos'un müridi olduğunu
çeşitli eserlerinde belirtmiş ve tartışma konusu olmuştur.

Tekrardan ateizm konusuna dönmek istiyorum.Yazıya başlarken , Ateizm konusundaki
tanım farklılıklarına dikkat çekmiş ve 1. tanımı , ateist ekolün genel savunucuları
tarafından kabul edildiğinden önsel olarak almıştım.

Nietzsche , öğretisinin en keskin noktalarından biri olarak "sonsuz dönüş"ü
kaydetmiştir.Sonsuz dönüş , üstinsanın hayatı olumlaması için gerekli bir kabüldür.En
uç şekilde kadercilik olarak tanımladığı ve bildiğimiz kadercilikten ayırdığı bu
düşünce , Nietzsche'nin en temel düşücelerinden biridir.

Bu düşünce , Dionysos-vari bir şekilde hayatın onaylanmasıdır.Başka bir alıntıyı
dikkatle incelemenizi istiyorum ;

"Dionizik kelimesinin manası şudur : Birliğe itilim duygusu ,kişiliğin, günlük olanın,
toplumun ötesine, geçicilik uçurumunun ötesine uzanmak: Karanlık, daha dolu, daha
değişken hallere doğru, ihtiraslı, acılı dolup taşma; hayatın topyekün karakteri olan,
hep aynı kalan, aynı derecede güçlü, haz dolu olanın vecd ile onanması, hayatın en
korkunç ve şüpheli niteliklerini kutsayıp iyi gören, neşe ve elemin, panteistce birlikte
kabülü; çoğalmaya, verimliliğe, tekerrüre, ebedi istem; yaratmanın ve yoketmenin
zorunlu birliği duygusu."

Nietzsche , burada görüldüğü gibi Dionizik , yani Dionysos-vari kelimesinin
anlamında , kısacası , hayatın topyekün ve panteistçe onaylanması sonucuna varmış.

40
Üstinsanın Dionizik eylemlerinde , kamutanrısal / panteistik olarak sonucu rahatlıkla
çıkarılabilir çünkü , Üstinsan , Nietzsche'nin tanımıyla Dionysos-vari bir şekilde dans
etmektir.

Konuyu en temelden toparlarsak , şunu diyebiliriz ki Nietzsche , Panteistik bir pagan
mistisizmini savunur ve Tanrı Dionysos'a inanır.


Daha fazlası için ; ...

www.zerdustoloji.blogcu.com

Sen yeni bir güç , yeni bir hak mısın?
İlk devinim misin?
Kendiliğinden yuvarlanan bir tekerlek misin?
Yıldızları zorlayabilirmisin kendi etrafında
dönmeye?

Ah, ne çok yükseklik heveslisi var! Kibirli olanın o kadar istekleri var ki , bana bu
şehvet düşkünü ve kibirlilerden olmadığını göster!

Ah , çok büyük fikirler vardır ki , bir körükten başka birşey değillerdir :
körüklerler ve hep daha fazla boşaltırlar.

Kendine özgür mü diyorsun? Bir boyunduruktan kurtulduğunu değil , hükmeden
düşüncelerini işitmek isterim.

Hiç yorum yok: